İzmir'de sırtını dönebileceğin insanlar var. Ama, İstanbul'da arkadaşlıklar menfaate dayalı. Uzun vadeli dostluklar çok az..

GÜLENGÜL USLU
Coca Cola'dan Kerevitaş'a, Dardanel'den Pepsi'ye kadar dondurulmuş gıda ve içecek sektörünün önde gelenlerine soğutucu ve derin dondurucu üreten İzmirli Şenocak firması, 2008 yılında şirketi çok iyi koşullarda Brezilyalılara satarak karlı bir iş gerçekleştirdi. Bu karlı satışı gerçekleştiren şirketin 3. kuşak temsilcilerinden Ahmet Şenocak, Brezilyalılardan aldığı teklifle üç yıldır şirketin CEO'su olarak görevini sürdürüyor.
- Özgeçmişinizle başlayalım..
1950 doğumluyum. Rhode Island Üniversitesi mezunuyum. Endüstri mühendisiyim. Eşim Ayşe ile 37 yıllık evliyim. Biri 35, biri 29 yaşında iki oğlum var.. Okul bittikten sonra, Amerika'da kalmayı hiç düşünmedim. Zaten babam biran önce okulu bitirip, işin başına geçememi arzuluyordu.O psikolojiyle okulu biran önce bitirip İzmir'e geri dönmek istiyordum. Üniversiteyi bitirip, 73'de kendi şirketimizde çalışmaya başladım. Babam işi başkasına bırakacak bir insan değildi..Zaten, daha sonra anlaşamadık ve ben işten ayrılarak İstanbul'a gittim.
- Aslında hikaye burada başlıyor!
1915 yılında rahmetli dedemiz Mehmet Alim Şenocak Kemeraltı'nda ufak bir dükkan açmış. Orada, tamirat, gaz ocağı iğnesi, gramafon vs. derken beyaz eşya işine girmiş. 1931 de, İzmir'e ilk defa 7 tane buzdolabı getirtmiş.
- O yıllarda Türkiye'de buzdolabı imalatı yok herhalde!
Tabii yok.. O buzdolaplarını ithal etmiş, hatta hepsini satmış bir tanesini eve getirmiş. ''Benim tel dolabım var, buzdolabı istemem'' diye muhalefet eden babaannem eve gelen buzdolabına da alıcı çıkınca 'Benim cesedimi çiğnemeden buzdolabını alamazssınız''demiş.. - Baba ile birlikte çalışmanın ne gibi artıları eksileri vardı?
Üniversiteyi bitirdikten sonra 'Şimdi nerede çalışacağım?' gibi bir endişenin olmaması çok güzel. Diğer taraftan handikap olarak; kurumsallaşmamış bir aile şirketine geliyorsun.. Otoriter bir baba patron.. Kendi geleneksel iş yöntemlerinin dışında bir iş yöntemini kabul etmeyen bir insan.. Sen de yurt dışında mühendislik okumuş gelmişsin, kendi yöntemlerinle iş yapmak istiyorsun...Orada bir iç çatışma çıkıyor zaten.. İşin sahibi patron olduğun için burada bırakıp gitmek bize düştü.. Bende İstanbul'a gittim.
- Sizin şirketten ayrılıp İstanbul'a gitme kararınız çok cesaret isteyen bir karar..
O zamanın parasıyla çok ufak bir meblağ ile İstanbul'a gittik.. Orada bir şirkette profesyonel olarak çalışmaya başladım. Genel müdür olarak görev yapıyordum. Bir yandan da bir firmanın temsilciliğini aldım ve çimento fabrikalarına kömür, petrokok satan şirketin temsilciliğini yaptım. İstanbul'da kalmayı sürdürdüm ama tekrar ailedeki ortaklıklarımı, hisselerimi geri aldım. İstanbul'da da bir şirket kurduk. Bu arada da, İzmir'deki şirketlere yönetim kurulu üyesi olarak devam ettim. 1991 yılında Danimarkalılarla bir ortaklık tesis ettik. Şirketi Brezilya'lılara satana kadar 17 yıl o şirketin yönetim kurulu başkanlığını yaptım.
- Gelecek için planlar var mı?
Emekliye ayrılmak benim için çok zor. Hatta imkansız. Alışkanlıklardan kopmak o kadar kolay değil. En az 8-10 sene daha çalışırım.
Çocuklarınızla birlikte mi çalışıyorsunuz?
Büyük oğlum Erim Amerika'da pazarlama, küçük oğlum Efe'de finans okudu. Erim, Klimasan'da satış ve pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak görevde. Efe ise, Klimasan'ın Ukrayna'da ki şirketinin başında çalışıyor.
- Siz baba- oğul olarak kuşak çatışması yaşadınız mı?
Belli konularda yaşıyoruz ama işle ilgili konularda çatışma yaşamıyoruz. Çünkü, biz kurumsal bir şirkette profesyonel olarak çalışıyoruz.
- Sizce, İzmirli ve İstanbullu arasında ki dostluklar farklı mı?
Bence İzmirin en büyük artısı da bu.. Burada arkadaşlıklar çok farklı. Gerçekten dostum diyebileceğin, sırtını dönebileceğin insanlar var. Ama, İstanbul'da arkadaşlıklar veya dostluklar daha çok menfaate dayanıyor.
