ERTAN SAYIN
Şanlıurfa'dan ayrılıp Mardin'e doğru yola çıktığımızda gözümüze çarpan, Gaziantep-Şanlıurfa arasındaki otoyolun yerini, bu iki il arasında kalitesi düşük bir karayoluna bırakması oldu.
Önce Viranşehir'den geçtik. Viranşehir'in yolları adı gibi viran. Ama Devlet el atmış bu soruna. Özellikle ilçe girişleri yeniden yapılıyor. Dikkat çekici bir modernlik yok Viranşehir'de.
Ardından ünlü Kızıltepe'den geçiyoruz. Kızıltepe Mardin'in dibinde. Tepe bekleyenler hayal kırıklığına uğrar dümdüz bir ilçe. Mardin'in şehir nüfusunu neredeyse ikiye katladığını öğrenenler şaşırıyor. Mardin havalimanı Kızıltepe'ye daha yakın. Mardin'e ulaştığımız gün iki yıl önce havalimanı yanında inşaatına yeni başlanan dev bir alışveriş merkezinin açılışı da yapılıyordu. Ünlü markalarla dolu alışveriş merkezinin hem Mardin'e hem de Kızıltepe'ye ayrı bir hava getireceği açık.
TÜRKLERİN İLK DURAĞI
Çoğu kaynakta, Mardin'in gerçek adı "Merdin" diye geçiyor. Bugün bile halkın bir bölümü Merdin'i kullanıyor. Merdin "kaleler" anlamına gelir. Şehre bu adın verilmesinin nedeni de yakınında birçok kalenin bulunmasıdır. Kaleler içinde Kuşlar Yuvası, Kartal Kalesi veya Kartal Yuvası olarak adlandırılan Mardin Kalesi en önemlisidir. M.S. 975-976 tarihlerinde Hamdaniler tarafından inşa ettirilmiş. Stratejik açıdan da hayli önemi vardır. Kentin her tarafına hakim kaleyi fethetmek her dönem zor olmuş. Kale kapıların sağlamlığı kalenin uzun yıllar zapt edilemeyişine önemli bir etken. Kartal Kalesi'nin şöhreti o kadar yaygın ki, pek çok şaire ilham kaynağı olmuş. O kaleye bakıp, gündüzü seyranlık gecesi gerdanlık denmiş. Yaklaşık bin metre yükseklikteki kale, gerek Nusaybin ovasına ve gerekse kervan yolunun geçtiği vadiye, Suriye ovasına tamamıyla hakim durumda. Bugün kale Türk Silahlı Kuvvetleri denetiminde... Halkın ve turistlerin gezmesi yasak. Kale ile çevresi askeri alan ilan edilmiş!
Bir dağın tepesine kurulmuş olan Mardin, Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biri ve Türklerin Anadolu'daki ilk duraklarından.
Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğu'nun şiirsel kentlerinden biridir. M.Ö.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin, Subari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı dönemine ilişkin birçok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açıkhava müzesi.
Geçmişi tek karede dondurmayan, taş sokaklarında dolaşanlara geniş bir tarih yelpazesi sunan büyüleyici bir şehir. Eski Mardin'de ortaya çıkarılmaya çalışılan eski evler ve dar sokaklar gezenlere müthiş bir mistik hava yaratıyor.
Sabancı'nın eski Mardin içindeki tarihi bir binayı restore ederek kente kazandırdığı sanat galerisi, kültürel hayata destek veriyor.
Eski Mardin içindeki Zinciriye Medresesi, Mardinli olan ünlü modacı Cemil İpekçi'nin iki yıl önce tartışmalara neden olan defilesinin yapıldığı Sultan Kasım Medresesi, Ulu Cami, kiliseler ve manastırlar tarihi zenginliklerin yanı sıra dinler kardeşliğinin de güzel örneklerini oluşturuyor. Mardin din ayırımı konusu ayak bağı yapmadan asırlar öncesinden çözmüş. Ezan seslerinin çan seslerine karıştığı, çeşitli dinlere mensup insanların gönül rahatlığıyla inançlarını yaşadığı bir hoşgörü merkezi olmuş. Mardin'in inanç tünelinde putperestlerden Yezidilere; Yahudilerden Hıristiyanlara ve İslam inancına kadar uzanan ve her karesi sevgi ve kardeşlikle işlenen motifler görülüyor. Bölgede Süryani Manastırları'nın en ünlüleri 5. yüzyıldan kalma Deyrulzafaran ve 4. yüzyıldan günümüze kadar gelen Deyrulumur manastırlarıdır. Her iki manastırda da eğitim veriliyor. Özellikle Mardin'e 5 kilometre uzaklıktaki Deyrulzafaran Manastırı'na turistler ilgi gösteriyor. Mardin ve çevresinde pek çok kilise de bulunuyor. Eski Mardin içindeki Meryem ana kilisesi ve patrikhane günümüze kadar ulaşmış.
SIRA GECESİNDE EĞLENCE
Gece saat 21.00'e doğru Mardin'e vardığımızda soluğu, tarihi evlerin yer aldığı ve eski Mardin olarak adlandırılan yerdeki Cercişli Murat Konağı'nda aldık. Üç katlı ve Mardin'e özgü yemeklerin yenildiği bu restoranda, yörenin ünlü sıra gecesini de yaşadık. Yörenin ünlü kaburga dolmasını ve birbirinden lezzetli mezelerinden tattık. Ertsi gün öğlen Yusuf'un yerinde yediğimiz Mardin kebabı ardından içtiğimiz Melengeç kahvesinin tadı damağımızda kaldı. Şekerli leblebi, badem şekeri, Ikuda denilen bademli sucuk yörenin ünlü tatları arasında sayılıyor.
Mardin'de hızlı gelişim göze çarpıyor. Daha planlı ve düzenli yeni Mardin'de yüksek binalar yükseliyor. Artan turizm hareketliliği kentteki otel sayısını da artırıyor. Belediye ve valilik de eski Mardin'deki tarihi evleri gün yüzüne çıkarmak için uğraşıyor.
Telkari denilince akla Mardin geliyor
Telkari gümüş tel işçiliği demek. Telkarinin anavatanı olarak da Mardin ve Midyat kabul ediliyor. Kuyumcu vitrinlerde birbirinden güzel telkari modellerini görebiliyorsunuz. Ancak gün geçtikçe telkari işçiliği yok oluyor. Sayıları bugün bir elin parmakları kadar azalan ustalar, sanatı yaşatmak ve geleceğe taşımak için çalışmalarını sürdürüyor. Kan kaybeden telkari Ssnatına Mardin Valiliği destek veriyor. Kan kaybeden telkari işçiliği, fabrikasyon üretimlere yeniliyor. Pek çok vitrinde el işçiliği yerine fabrikasyon telkari ürünleri yer alıyor.
