RÖPORTAJ: MURAT ŞAHİN
Cüneyt Altınkapı, sürekli eleştirilen İzmirli işadamlarına hiç benzemiyor. Adeta işiyle evli ve işini çok seviyor. Günde en az 16 saat işinin başında. Yarattığı Altınkapı markasına hayatını adamış bir isim. Özesen, olan soyadını bile Altınkapı olarak değiştirdi. Altınkapı, İTO Meclis Üyesi ve TOBB Konsey Üyeliği görevlerini de sürdürüyor.
- Cüneyt Bey büyük değer verdiğiniz Altınkapı maceranız nasıl başladı?
Ben çocukluğumdan beri ticaretin içindeyim: Babam Amerikan Pasajı'nda ticaretle uğraşıyordu. Ben de burada çalışmaya başladım. Okulu tamamlama şansım olmadı. 13-14 yaşında ticarete atıldım. Ecevit'in Başbakanlığı döneminde 1977-78 yıllarında Amerika Ambargosu nedeniyle Amerikan pazarları kapatılınca bizde işsiz kaldık. 1978 yılında Alsancak'ta 25 metrekare alanda 6 masa ile İnegöl köftecisi açtık. 1982 yılında da müşterilerden gelen talep doğrultusunda dönere başladık.
- Sonra nasıl büyüdünüz, bugün hangi noktaya geldiniz?
Biz bugünlere hep müşteri isteklerini karşılayarak geldik. Çeşme'de niye bir restoran açmıyorsunuz? Dediler. 1984 yılında Çeşme Altınkapı şubemizi açtık. Daha sonra Alsancak'ta Osmanlı mutfağı ve balık restoranlarını açtık. Şu anda toplamda 2 bin metrekarelik alanda, 1000 sandalyeye sahip bir mekan haline geldik. Alsancak'taki sokak artık Altınkapı Sokağı olarak biliniyor.
- Siz, işinizin için soyadınızı bile değiştirdiniz? Bunun öyküsünü anlatır mısınız?
Bizim Aile soyadımız Özesen idi. Kuruluşundan bu yana Altınkapı markasına o kadar çok yatırım yaptım ki artık bana Altınkapı Cüneyt demeye başlamışlardı. Birgün Rektör ile görüşmem vardı. 'Cüneyt Özesen'in geldiğini söyler misiniz? dedim. Sekreter hanım söyledi ve beklememi istedi. Bir süre sonra 'görüşebilecek miyim? diye yeniden sordum. Sekreter bu kez Altınkapı'dan Cüneyt Bey deyince rektör beni hemen odasına aldı. Orada bir kez daha Altınkapı olarak tanındığımı gördüm ve o günden sonra soyadımı değiştirmek için girişimlere başladım.
- Soyadınızı değiştirecek kadar işinizi seviyor musunuz?
Ben işimi severek yapıyorum. İşime layık olmaya çalışıyorum. Ben başak burcuyum. Çok titiz bir insanım. İşimden kimseye taviz vermem. Her şeyden önce Altınkapı geliyor. Benim servetim bu 9 harf. Markam bazen çocuklarımdan eşimden önce gelir. Biz Türkiye'de en iyi döner yapan 10 markadan biriyiz. Bu nedenle Altınkapı'ya kim zarar verirse hiç affetmem. Bu konuda belirli prensiplerim var. Prensiplerimden asla ödün vermem.
- Ödün vermediğiniz prensiplerinizden bahseder misiniz?Ben başından beri İstanbul'daki Beyti restoranlarını örnek aldım. Onlarda İstanbul dışında bir yere şube açmadı. Bizde bugüne kadar açmadık. Açmayı da düşünmüyoruz. Kaliteden hiç ödün vermiyoruz. Pahalı olduğumuzu da söylüyorlar ama biz etimiz Balıkesir'den, tereyağımız Bursa'dan özel olarak geliyor. Bütün ürünlerimiz markalı ve kaliteli.
Kaliteden hiç ödün vermiyoruz. Üzerinde tişörtü olmayanlara bile diğer müşteriler rahatsız olmasın diye servis yapmıyorum. Servisin daha kaliteli olması için fazla kişi ile çalışıyoruz. Birçok ilki sektöre ben getirdim. Restorana mermeri ben soktum. Klimayı, mama sandalyesini, çocuklara şeker ve balon uygulamasını ilk biz başlattık. Yeniliklere açık olmamız en önemli prensiplerimizden. Bunlardan hiçbir zaman ödün vermeyeceğiz.
- Çeşme'de ne zamandır hizmet veriyorsunuz?
Bize Çeşme'de şube açmamızı müşterilerimiz önerdi. 'Çeşme'de de Altınkapı lezzetinden mahrum kalmak istemiyoruz' dediler. Biz de onun üzerine 1986 yılında Ilıca'da restoran açtık. 27 yıldır burada hizmet veriyoruz. Çeşme'ye gelen bütün ünlüler mekanımıza uğruyor.
- Siz çalışmayı çok seviyorsunuz? Sizi her zaman restoranda görebiliyoruz. Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
Ben çalışmayı çok severim. Allah sağlık verdikçe de çalışacağım. Ben eve sadece uyumaya gidiyorum. Günde en az 16 saatim işle geçiyor. Hizmet sektöründe yer aldığımız için sürekli işin başında olmanız gerekiyor. Gelen misafirlerde sizi burada görmek istiyorlar. Bir nesili Altınkapı ile büyüttük. Daha önce eline şeker ve balon verdiğimiz çocukların şimdi çocukları Altınkapı'ya geliyor. Bizim iş ekip çalışması. Ekibimizi güçlü tutarak başarıyı yakalıyoruz. Ekibimin çocukları, hastalığı ve düğünleri başta olmak üzere her şeyleri ile de ilgileniyorum.
- İş dışında neler yaparsınız?
Benim en büyük hobim seyahat etmek. Kitap Okumam ama her sabah Yeni Asır Gazetesi'ni okumadan evden dışarı çıkmam. Televizyon izlemeyi özellikle lig maçları seyretmeyi çok severim. Uçak yerine gemi ile seyahat etmeyi seviyorum. Son olarak eşim ve çocuklarımla 22 günlük bir gemi yolculuğu yaptık.
27 yıldır Çeşme'deyiz - Çeşme'de 27 yıldır iş yapan birisi olarak son yıllardaki hızlı büyümeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çeşme'de şimdi mekan enflasyonu var. 4 sandalye 1 masa bulan, Çeşme'de restoran açıyor. Sadece Alaçatı'da 1 yıl içinde 130 mekan açılış ruhsatı verilmiş. Her önüne gelen restoran açıyor. Sezon kısa, kiralar yüksek olduğu için fiyatlar çok astronomik oluyor. Bu da müşterilerini rahatsız ediyor. Uzun vadede bu Çeşme'ye zarar verir. Önceden Dalyanköy'de 2 balıkçı vardı. Şimdi her şeyleri ile aynı 15'e yakın balık restoranı var. Kayıtdışı çalışanlarla da rekabet edemiyoruz. Çeşme'nin restorana değil otele ihtiyacı var.
"İlgili bir baba" - Gönül Hanım siz eşiniz hakkında neler söyler siniz? Evde de kuralcı mıdır Cüneyt Bey?
Evet. Çocuklarımız Yiğit ve Sezen de bu kuralları çok iyi bilir. Zaman zaman bu kurallar onları sıksa da, bu kuralların kendileri için olduğunu bilirler. Ben de başak burcuyum. O nedenle eşimle çok iyi anlaşıyoruz. Onun kurallarını bildiğimiz ve dışına çıkmadığımız için bir sorun olmuyor. Ben bir daha dünyaya gelsem yine Cüneyt ile evlenirdim.
- Cüneyt Bey evde nasıldır, özel günleri hatırlar mı?
Cüneyt Bey işine aşık olduğu için evde çok sınırlı zamanlarda bulunuyor. Bulunduğu zamanlarda da bizimle sohbet etmekten çok hoşlanıyor. Yiğit ve Sezen'in her şeyi ile ilgilenir. Çok ilgili bir babadır. Onların okul hayatları, arkadaşlarını yakından takip eder. Evde pek bana yardım etmez. Ama özel günleri hiç unutmaz. Doğum günlerimizi kutlar. Evlilik yıldönümlerinde sürprizler yapar. Bir keresinde hiç unutmuyorum. Uzun bir seyahatin ardından geldiğim evde her yeri gül ile kaplamıştı.
