RÖPORTAJ: ZELİHA SAPMAZ
Doğuştan besteciliğini "Selvi Boylum Al Yazmalım" la taçlandıran Cahit Berkay, bugüne dek sayısız dizi, sinema, reklam müziği besteledi. Moğollar ile efsaneleşti. Cem Karaca ve Barış Manço ile Moğolları zirveye taşıdı. Berkay'la macera dolu 66 yıllık yaşamına Moğollar'la uluslararası ödüller, dağılmalar, barmenlik, işletmecilik derken yeniden birleşme ve son albümünü konuştuk.
- İstanbul'la ilgili ilk anılarınız nedir?
O dönem tabii ben İsparta şivesiyle konuşuyorum ve mahallede oyun oynarken arkadaşalar benle alay ediyorlardı. Epey utanmış (hahahaa) çok çaba harcadım o şivemi düzeltmek için. Oysa şimdi bayılıyorum o şiveyle konuşmaya. Bir engelli arkadaşla da alay ediliyordu. O yaşlarda çocuklar epey acımasız oluyorlar birbirlerine karşı. Çalışkan bir talebe değildim, ama 60 ihtilali oldu ve hepimiz beleşten sınıfları geçtik. Öyle bir dönem de var! O döneme ait bir anım daha; ünlü Park Oteli'n arka sokağında otururduk ve birçok kez Adnan Menderes'i siyah Cadillac arabasıyla çıkarken bekleyip el sallardık... Yıllar geçip dünyaya sol pencereden bakmaya başlayınca bunlar geride kalmış küçük bir anı olarak durur...
İSRAİL MÜZİĞİYLE HALAY - İlk çalmayı öğrendiğiniz enstrüman hangisidir?
Ben ilkokuldayken mandolin çalardım. Ama İstanbul'da, bir gün mahallede ikiz kardeşler vardı. Birinin elinde bir enstrüman vardı, nedir bu diye sordum "gitar" dediler. Aldım ellerinden kurcaladıktan sonra çocuklardan daha iyi çalmaya başladım. Herkes çok şaşırdı. Sonra gittim eve babamdan gitar istedim. Sınıfı geçme şartı koştular. Neyse sınıfı geçtik ve gitarımız oldu, ancak bu kez ders alacak para yok.
- Ne zaman grup kurdunuz, nasıl gelişti?
Lise 2. sınıfta arkadaşlarla bir araya gelip grup kurduk "Yankiler" diye. Selçuk Alagöz teklif getirdi. Aileden izin almak gerekiyor çünkü talebeyiz. Yazları tatil kamplarında, düğün salonlarında, bizim kuşak hep böyle yapmıştır çünkü konser salonu yoksunluğu vardı memlekette. O dönem bir ekoldü; her türlü havayı çalardık. TRT kuralları geçerliydi, kendifolklorumuzu çalamazdık. İsrail şarkılarıyla halay çekilirdi.
- Üniversite eğitimi müzisyenliğinize neler kattı?
İdealimde mimar olmak vardı. İstanbul Üniversitesi'ne gittim, Hukuk ve İktisat bölümleri yan yana. "İkisine de devam mecburiyeti yok" dediler ben de iktisat bölümüne kaydımı yaptırdım. Aileme söz verdim üniversiteyi mutlaka bitireceğime ama müziğe de devam etmek istediğimi belirttim. O sıralar babam oturup bir haftada manto dikiyor, annem elbise dikiyor birkaç günde, ben o parayı bir gecede kazanıyorum... Böylelikle müzik ve okulu bir arada yürüttüm.
- Fransa'da ödüller aldınız. Nasıl gelişti çalışmalarınız?
Moğolları kurduktan sonra, yurtdışına açılma kararı aldık. Batı müziğini yaparak yola çıkarsak onları taklit etmek anlamına gelecek diye düşündük. İşte o zaman kimliğimiz olsun meselesi çıktı karşımıza. Bize ait bir şeyler çalmak gerekiyor. Bağlama, yaylı tambur, kaşık, darbuka, kabak kemani enstrümanlarını kattığınız vakit farklı bir değer katıyorsunuz. 1971'de Paris'te bir albüm yaptık, çok ilgi gördü. Bizi kaptılar. Plak kulübü ve Academie Charles Cros Vakfı bize "Anadolu Dans ve Ritimleriyle Dünden Bugüne" (Danses et Rythmes D'Anatolie D'Hier A Aujourd'hui) albümünü yaptırdı ve bu albüm, "Grand Prix du Disque" ödülüne layık gördü yenilikçi yönüyle. Aynı ödülü bizden bir yıl önce, 1970'de Jimmy Hendrix almıştı. Bizden bir yıl sonra da Pink Floyd aldı. Bu ödüller bizi teşvik etti. 1976'ya kadar Fransa'da ve Avrupa'da Moğollar devam etti.
-Fransa yolculuğunuz nasıl başladı?
Barış Manço ile dostluğumuz vardı; "Fransa'ya giderseniz benim evim var" dedi. Engin Yörükoğlu ile Taner Öngür asker kaçağıydılar, onlara pasaport düzenlendi. Ben o sırada 4. sınıfa geçmiştim ve 3 yıl da askerlikten tecilliydim. Üniversiteyi daha sonra 74 yılında bitirdim. Amacımız müzik yapıp meşhur olmak ve para kazanmaktı... Netice gerçekten iyiydi. Solistimiz yoktu. Belçika'ya Barış Manço'nun yanına gittim. Beraber Paris'e döndük ve orada Türkiye'de turneye çıkmaya karar verdik. Çok popüleriz artık. Para kazanıp yeniden Paris'e döneceğiz.
-Grubunuz zirvedeyken dağıldınız değil mi?
Kütahya'da bir konserde ne zaman ki bir bomba yedik, grup dağıldı. Biz "Katip arzuhalim yaz yare.." çalıyoruz, ortasında ben tamburla takdim atıyorum, üstüne de Barış (Manço) "Öyle bir ülke düşünün ki bir baba kız çocuğunu kucağına oturtup sevemiyor" diyor... O sırada yobazın teki bomba attı. Sıkıyönetim dönemi... Dağıldık... Muhtıra yüzünden dağılan tek grup olduk! Sonra Barış Manço'yla ayrıldık ve Cem Karaca'yla çalışmaya başladık. Onunla "Namus Belası" 45'liğini yaptık. Parça hit oldu. 20 konser verip gideceğiz Paris'e. Sonra olmadı, korkunç bir imkan vardı, heba oldu gitti
TRİO KONSERLERİ
Sonra Engin Yörükoğlu (merhum) ile beraber grup kurduk. Napoli'de, Almanya'da çalıştık. Müthişti. Yerel konserlerde acayip seviyorlardı. 1976'da dağıldıktan sonra Hollanda'ya gidip bir yıl barmenlik yaptım. Atilla ve Engin, Danimarka'ya çağırdı "Biz burada müzisyen bulamıyoruz, sen orda barmenlik yapıyorsun" diye sitem ettiler. Danimarka'da trio kurduk. Para kazanıyoruz ama benim ikamet iznim yoktu. Fransa'dan eski arkadaşım Noelle geldi ve onunla Kopenhag'da evlenmeye karar verdik. Ben ikamet ve çalışma izni aldım. O sıralar Asala Türk diplomatlarını öldürüyor, Türkler'e "barbar muamelesi" yapılıyordu. "Ben kimseyi kesmedim" dedim ve Türkiye'ye dönme kararı aldım. Milliyetçi olmadığım halde o zihniyet ayrışmaya neden oldu. Doğu milletlerine karşı o önyargılar Batı'da hep var maalesef.
-Moğollar ismi nerden geldi aklınıza?
68'de gaddar, haşin, monkey, Rolling Stones, Beatles gibi isimler geçerliydiTürkiye'de Moğollar, Apaşiler, Haramiler. Moğollar da Asya'yı, Anadolu'yu istila ettmişlerBizde de koyun postundan yelekler, çizmeler, uzun saçlar, bıyıklar aşağı doğru uzamış bir görüntü.. Moğollar üç ay içinde 1 numara oldu.
Şimdiki aklım olsa Moğollar ismini kullanmam çünkü zorlukları da var; zihinsel özürlü çağrışımı var İngilizcede. Rock kelimesi yoktu o zamanlar literatürde, psychedelic müzik vardı, beat müziği, hafif müziği vardıKavram arayışı vardı. Pop müzik dedik, sonra Anadolu Rock'u oldu. 1994'te yeniden Moğollar bir araya geldi.. Anadolu rock yaptık. İşte o muhalif duruş bizi şekillendirdi.
-Yeni albümünüz 2 ay önce çıktı, piyasaya duygu dolu ve yeni bir ses kazandırdınız...
Evet Derya Petek yetenekli bir arkadaşımız. 9 yıl evvel tanıştık. Dizi ve reklam filmlerinde müzik yaparken onun sesine de başvurduk. Derya'nın sesi çok yatkın; hoş ve naif bir sesi var. Aslında Gıda mühendisliği okumuş. 5 yıl önce albüm yapmaya karar verdik. Benim aklımda müzik alanında gençler yetiştirmek hep oldu. Albüm yapmaya karar vermiştim ancak erteliyordum çünkü, diğer yandan da yapımcılar hep geri duruyordu bu sanal dünyadaki kontrolsüzlük ve bedava müzik indirme yüzünden. Ben de beklemeye aldım bu albümü. İyi ki de almışım...
-Türkiye'de genç nesil türkü dinliyor mu?
Maalesef bu kendi kültüründen, kimliğinden uzaklaşmak oluyor. Bu sistemin yanlışları. Kuşaklar arasındaki kültür akışını kesmeyi başarmıştır 80 ihtilali. O boşluğa da bazen sözlerini dahi anlamadıkları İngiliz, Amerikan müziği girmiş. Ben fırsat buldukça gençlere "eğer sen hayatta bir yere varmak istiyorsan önce kendi kültürünü, edebiyatını, müziğini, sinemanı, türkülerini farkedin" diyorum. Ama kafasını çalıştıran kesim geçmişini ve geleceğini merak ediyor. İnançları, referansları olan kesim kendinin, kültürünün ve özgürlüğünün farkına varıyor. Değerler bilinci başka bir şey tabii hiçbir maddiyatla ölçülemez. Şimdi genç kuşağa da hep söylüyorum taklit müzik yapmayın diye.
İmza kampanyası sayesinde -Yeniden sizi bir araya getiren neydi, yine aynı çizgide mi devam etti?
Leman'ın dergisinin çizeri Kaan Ertem imza kampanyası başlatıyor Moğollar yeniden biraraya gelsin diye. 5000 imza topluyor. O sırada bizim de içimizde zaten dürtü var. Önce genç klavyeci Serhat Ersöz'ü aldık, ben ve Engin Fransa'dan dönmüştük. Taner de Almanya'dan döndü. Eskileri çalmamaya karar verdik, yeni bir şeyler yapabiliyorsak anlamlıydı. Gerçekten yeniliklerle döndük. Tam bir rock albümü yaptık, Moğollar 1994. İçinde sert duruşların olduğu albüm çıktı. Politik imgeler vardı. Mesela "Issızlığın Ortasında", 1992 Sivas olaylarının acı anısını unutmayalım sloganları içeriyordu. "Dörde Özlem" vardı. Taşlama havasında "Dinleyiverin Gari" vardı. O yıl sosyal demokratlar hezimete uğramıştı. O günden bugüne Moğollar'la 5 tane albüm yaptık ve çizgimizi hiç bozmadık. 1998'de 30.ncu yıl albümü çıktı. 2008'de Emrah Karaca'ya bıraktım vokali. Senfoni orkestrası eşliğinde film müziklerini çalıp söylüyoruz. Cem Öğet şef.
Vasiyet şarkı "Arda kalan"
-Siz hep politik mesajlar vermeye çalışıyorsunuz, fakat bu albümde sanki "sevgi" daha mı ağır bastı?
Toprak diye enstrümantal albüm yaptım ses getirmedi tanıtım meselesiydi. Derya ile tamamen benim duygularımı dillendirecek bir albüm olsun istedim. Tamamı ile Sevgi üzerine. Sevgi deyince insanların aklına aşk geliyor, oysa insan sevgisi, hayvan sevgisi, doğa sevgisi unutuluyor. Bu "Arda Kalan"'ın güzel bir hikayesi var: Bizim Almanya'da Moğollar'la konser verdiğimiz dönemde tanıştığımız ve grubumuzun hayranı olan bir Alman dostumuz Rudy, 52 yaşında vefat ettiğinde kızı haber verdi ve ben de cenaze merasimine gittim Almanya'ya. Tercüman aracılığla Rahip geldi ve vasiyetini bana anlattı. Orada 3 tane müzik dinleteceksiniz Moğollardan ve Cahit Berkay'dan diyordu bunlardan ikisi "Selvi boylum" "Dila Hatun" du. Tabii gözyaşları içerisinde o dev adam bir kavanozun içinde kül halinde karşımda duruyordu. Çok duygulandım "Rudy alacağin olsun!" dedim ona. Eve döndükten sonra, bir gece elimde curayla onu düşünürken böyle bir melodi çıktı "Arda Kalan". Bunu Toprak albümünde enstrumental curayla yaptım. Daha sonra bu albümden bahsederken Senfoni orkestrası şefim Cem Öğüt benden habersiz Murat Güneş'e vermiş şarkıyı ve "Cahit abinin de böyle bir hikayesi var" diye anlatmış. "Ah gideni değil de kalanı boğar ayrılık" diye Murat güzel bir söz yazmış.
