SIRMA GÜVEN
Uzun zamandır düşünüyorum babalar gününde ne yazacağım diye. Hiç mutlu babalar günü yazısı yazasım yok. Bugün nasıl geçecek korkusu da sardı.
Her Babalar Günü'nde, babasının kim olduğunu bile bilmeyen, "Neden babam beni aramıyor?" sorusunun yanıtını bir türlü bulamayan, çok küçük yaşta babasız kalmış, baba kelimesini hiç telaffuz edememiş, ya da babası bırakıp gitmişleri düşünür, aslında Babalar Günü'nün babasız olanlar için ne denli zor olduğunu hep aklımdan geçirirdim. Belki de sebebi yaşlı bir babaya sahip olmak ve içimde yaşadığım onu kaybetme korkusuydu.
"Çocukluk babayı kaybettiğinde biter, insan babası öldüğünde büyür" derler ya; artık arkanı yasladığın ama yasladığını da farkında olmadığın bir anda ortada kaldığında büyüdüğünü fark etmek demekmiş o. Takdirini alacağın, "bir şeye ihtiyacın var mı?" diye soracak, arkanı sıvazlayacak biri, yaslanacak bir omuz kalmamış demekmiş.
EKSİK KALAN YANIM
İşte sonunda benim de başıma geldi. Çocukluğum bu sene bitti.
Benim de ilk babasız Babalar Günü'm.
Anladım ki gerçekten "Babalar Günü" babasız olanların yarasına tuz basmak gibiymiş. Eksik kalan yanını ört pas etmeyi beceremeyeceğin bir günmüş. Yandaş aradım ve bu pazar röportajımı "ilk babasız Babalar Günü kutlayacak baba olmuşlarla yaptım. Aile kurdular, baba oldular onların da korudukları gölge sahip oldukları birbirinden güzel evlatları var ama maalesef onlar da hala babalarının gölgelerini arıyorlar.
Bu Pazar röportajım Kerem'in Sökeli Efe dedesi Talat Ersoy, Alya'nın Gördesli güler yüzlü, kibar dedesi Ragıp Güngören, Mustafa'nın adını hayatı boyunca kıvançla taşıyabileceği Çeşmeli dedesi Mustafa Gören üzerine. Eminim dedelerini tanısalardı, onlarla gurur duyarlardı.
- Evlat sevgisini daha tatmamış birine baba olmayı nasıl anlatırsınız?
Hüseyin Gören: Aslında tarifi zor ve karmaşık. Evladı olmayan birisine babalığı tarif etmek güç. Büyüklerimiz bize hep söylerlerdi: "Çocuğunuz olduğunda bizi anlayacaksınız" diye. Ben de "Evet sizi şimdi çok iyi anlıyorum" diyebiliyorum. Aile olgusu çocuk olduktan sonra oluşur, benden bize geçersin. Babalık, sevgi, sorumluluk, arkadaşlık, paylaşım, örnek olabilmek, yaşam boyunca evladınızla birlikte bebekliğinde, çocuklukta, okul çağında, gençliğinde, evliliğinde bile bir rol üslenip, o rolü yaşam boyunca sevgiyle yerine getirebilmektir.
KURALLARI VAR - Mustafa Gören nasıl bir babaydı?
H.G: Babam sevgi dolu, hayata bağlı, hoş sohbet bir babaydı. Biz dört kardeşiz. Ben tekne kazıntısı olduğumdan bana karşı ilgi ve alakası da farklıydı. Her konuda kendisiyle konuşabileceğim yaşı benden büyük arkadaşımdı. Yaklaşık son on beş yirmi sene gözleri görmediği halde babamı hiçbir zaman evde bulamazdınız. O hep sosyal hayatın içindeydi. Kah arkadaşlarıyla sohbette kah eğitimini almadığı ama iyi konuştuğu Yunanca ve İngilizcesi ile ülke dışında temastaydı. Kendine has kuralları vardı. Haberleri, futbol maçalarını televizyondan değil radyodan takip eder; güzellikleri göstermeyen ekranlara bakmazdı. İyi bir Fenerbahçeli olmasına karşın dört evladı da Galatasaraylı olan bir baba olarak Galatasaray'ın da başarılı olmasını isterdi. Bir kötü huyu vardı, mutfağın hırsızıydı. Şeker hastası olmasına rağmen kendine pek bakmaz, yasak olanları çoğunlukla gizli, bazen de alenen tüketirdi. İşte bu kötü huyu onun ömründen çaldı.
- Size bıraktığı en büyük miras?
H.G: Babam çevresinde düzgün karakteriyle tanınan, sevilen biriydi. Bize bıraktığı en büyük miras insan evladı olmaktır. Bir baba olarak benim de önceliğim iyi bir insan yetiştirmek. Tabii ki bu işte oğluma da düşen çok görev olacak. Umarım ki, Allah'ın da izniyle, ben de çocuğum da bunu becerebiliriz.
- Hiç sorun yaşadığınız oldu mu?
H.G: Hiç bir zaman bir problem yaşamadık. Bizim ilişkimiz hep sevgi ve saygıya dayalı oldu. Ona karşı hiç bir zaman isyan etmedim. Benim de oğlumla olan ilişkim aynı olsun istiyorum. Çocukluk heyecanını, okula başlamanın heyecanını, mezun olmanın heyecanını, ilk flörtlerin heyecanını, vatana hizmet etmenin heyecanını, yuva kurmanın heyecanını bana tekrar yaşatacak baba olmak. İyi ki varsın babalık diyorum. Oğluma da iyi ki varsın diyorum.
- Onu kaybettiğiniz gün?
H.G: O gün ev kalabalık ve babam da biraz rahatsızdı. Sabah evden çıkarken "Nasılsın?" diye sordum. "Bu sefer iyi değilim oğlum" dedi. "Spor yapıp hemen geleceğim" dedim. Çok değil on beş dakika sonra yeğenim yanıma gelip "Dedem kötü, kalp krizi geçiriyormuş" diye haber verdi. Hemen hastaneye kaldırdık. Maalesef kurtaramadık; ellerimde vefat etti. Keşke evden hiç çıkmasaydım da yanında olabilseydim.
ALTINKUM PLAJINDA - Hafızanızdan silinmeyen bir anı?
H.G: Çocukluğumun yaz günlerinde, sabahın erken vaktinde, evdekiler uyurken beni alıp Çeşme'nin o güzel Altınkum plajına götürmesini ve çok geçmeden tekrar telaşla işinin başına geçmek için kısa zamanda geri dönmemizi özledim. O çok uzun olmayan zaman dilimi benim için tarifi olmayan bir heyecan ve mutluluktu.
- Bu sene Babalar Günü'nü nasıl geçireceksiniz?
H.G: Kayınpederim ve kayınvalidem anne-baba eksikliğini bana hiçbir zaman hissettirmediler. Bu gün her zamanki gibi hep beraber aile yemeğinde buluşacağız. Oğlum ve kayınpederimle güzel bir babalar günü geçireceğim.
Nasıl hakkıyla baba olunur?
Burak Güngören: Baba olmak dünyanın en farklı duygularından biri. Baba olmak, sevmek demek; baba olmak şefkat demek; baba olmak sahiplenip bırakmamak demek. Yeri ve zamanı geldiğinde de bizim aile kültürümüze yakışır bir şekilde işi teslim edebilmek demek. Baba olmak hem irade, hem sabır, hem de sonsuz bir sonsuz ve karşılıksız sevgi göstermek demek.
- "Keşke babam yanı başımda olsaydı" dediğiniz zamanlar mutlaka oluyordur.
B.G: Herkesin babası kendisi için çok özeldir tabii ki. Benim babam da çok farklı bir kişilikti. O sadece benim değil herkesin babasıydı. Kendi hayatını hiçbir zaman umursamayan, çocukları ve sevdikleri için hayatını hep geri plana atmış bir babaydı. Babaydı, babaçtı işte. Esas bu yüzden onu çok özlüyorum. Onunla aynı masada oturup sohbet etmeyi, içki içmeyi, işle ilgili konuşmayı, sevdiklerimizi konuşmayı, yanı başımda olmasını daha da önemlisi kötü giden şeylerde ona omzumu yaslamayı çok özlüyorum.
- İlk babasız Babalar Günü'nü yaşamak fikri korkutuyordur mutlaka.
B.G: Kızımın bilinçli yasayacağı ilk Babalar Günü ve babasının da babasız yaşayacağı ilk Babalar Günü. İşim dolayısıyla İzmir'de olamayacağım. Bir nevi kaçmış olacağım da diyebilirim.
GÜÇLÜ VE AZİMLİYDİ - Nasıl bir babaya sahiptiniz ve nasıl bir baba olmak istiyorsunuz?
B.G: Çok güçlü, çok azimli bir babaya sahiptim. Hiç bir zaman yılmayan, hiç bir zaman beni yalnız bırakmayan demokratik, hatalara sinirlenmeyen ve hatalarımdan ders almayı öğreten, insanları ve aileyi bir araya toplamayı bilen bir babaya sahiptim. Ben öyle bir baba olabilir miyim bilemiyorum ama en azından etrafımdakileri bir araya toplayabilen ve ailesine sahip çıkan bir baba olmak en büyük arzum. Umarım bunu başarabilirim.
- Asla unutmam dediğiniz bir an?
B.G: Maalesef kötü bir hastalık nedeniyle kaybettiğim babamın vefatından on bir gün önce ikimiz beraber evdeyken o sanki hiçbir şey yokmuş gibi bana rol yapmaya, ben de ona iyi bir tablo çizmeye çalışırken birden bire birbirimize sarılıp ağlamaya başlamamız aklımda ve kalbimde kazılı kalacak. Gerçi bizim mutluluklarımız ve dertlerimiz onun için bir hayat nefesiydi ama yine de en büyük pişmanlığım hayatımda ki bir çok şeye onu dahil etmememdir. Keşke diyorum onu son günlerinde daha mutlu edebilseydim ve keşke hala hayatta olsaydı.
- Kaçırılmış zamanların pişmanlığı var mı?
B.G: Çocukluğumda babamla çok zaman geçirme şansım olmadı. İşi gereği çok fazla seyahat ediyordu. Bu yüzden o zamanları biraz kaçırdım. Belki de şimdi aynısını ben yapıyorum. Düşündüğümde kesinlikle çocuklarla özellikle küçüklükte çok vakit geçirmek lazım ama maalesef hayat bazen buna izin vermiyor. Gönül isterdi ki kızım dedesiyle çok daha uzun bir ilişki yaşasın; onu daha iyi tanıyabilsin. Maalesef dedesini iki, yaşında kaybetmiş, babaannesini ise hiç görememiş bir kızım var. Buna rağmen en sevindiğim şey kızım Alya'nın dedesi ile keyifli iki sene geçirmiş olmasıdır.
'Benim güçlü kocaman babam'
- Babanız hep sevgisini gösteren biri miydi?
Sabri Ersoy: Babam, her zaman arkamdan beni kollayan, en zor zamanlarımda sanki bilirmişçesine "Oğlum, bir ihtiyacın var mı?" diye soran; desteğini asla esirgemeyen, maddi manevi her an yanımda olan en iyi dostumdu. Ailesi için her şeyin en güzelini yapabilmek adına sürekli çalışan biriydi. Duygularını her zaman gösteremezdi. Biraz "eski tarz babalardan" da diyebiliriz. Sevgisini belli etmek ona utanç verirdi ama bizleri çok sevdiğini bilirdik. Her zaman güçlü durması bizi de güçlü hissettirirdi. Şimdilerde ise oğlum bana koşup sarıldığında kendimi dünyayı tek parmağımla kaldırabilecek kadar güçlü hissediyorum. Onun da beni tıpkı benim de babamı gördüğüm kadar güçlü gördüğünü biliyorum.
- Bu sene "Babalar Günü" sizin için diğerlerinden çok farklı geçecektir.
S.E: Biz geleneklere bağlı, özel günlere önem veren bir aileye sahibiz. Tüm bayramlarda ve özel günlerde hep bir araya geliriz. Bu sene biraz buruk, baba olmaktan dolayı son derece mutlu ama babasız olmaktan da mustarip olduğum bir Babalar Günü kutlayacağım. Babasız olmanın ne demek olduğunu daha iyi anladığım için oğlumla dolu dolu bir babalar günü geçirmek istiyorum.
Küçük çocukları olanlar bilir. Son zamanlarda popüler olan Pepe diye bir çocuk dizisi var. Ben de iki yaşında ki oğlum Kerem ile sürekli izliyorum. Bir bölümünde Pepe babasına "benim güçlü kocaman babam" diye bir şarkı yazdı. Aynen benim gözümde de babam her zaman güçlü ve kocamandı, sanki ona hiçbir şey olmaz gibi gelirdi.
- Babanızı kaybettikten sonra yaşadığınız pişmanlıklarınız veya keşkeleriniz oldu mu?
S.E: O kadar çok oldu ki... Babanızı kaybedince bu kelimeleri çok kullanır oluyorsunuz. Onunla en çok futbol maçı seyretmeyi, tavla oynamayı özledim. Onunla beraber bunları yapmak hem bana hem de ona büyük keyif verirdi. Keşke beraber tekrar tavla atıp, futbol yorumu yapabilsek, günümüz siyasetini Demirel zamanıyla kıyaslasa, encümen üyeliğini gururla anlatsa, hakim arkadaşlarından, kulüp sohbetlerinden bahsetse, anılarını bu sefer daha da dikkatli dinlesem.
- Baba olduktan sonra hayat nasıl değişti?
S.E: Baba olduktan hayatım tamamen değişti diyebilirim. Ailemin oğlumla birlikte daha da genişlediğini bilmek sorumluluk bilincimi daha da arttırdı. Kerem bana kendimden bir parçanın ne kadar değerli; karşılıksız ve katıksız sevmenin ne demek olduğunu öğretti. Bir gün oğluma baban nasıl biri diye sorulduğunda onun da benim babama dediğim gibi "Benim güçlü kocaman babam" demesini isterim.
- Sizce, iyi bir baba-çocuk ilişkisinde sevgi mi yoksa saygı mı ön planda olmalı?
S.E: Bu gerçekten çok ince çizgi. Saygı çerçevesinde ama müthiş de bir sevgi içinde olmalı. Her şeyi paylaşıp, birlikte olmaktan zevk aldığımız bir baba oğul ilişkisi arzu ederim. Oğlumla beraber bu sevgi saygı arasında ki çizgiyi kaybetmeden yaşanabilecek bir ilişki isterim.
