SELAMİ KALAY
Marmaris Kalesi'nden limanı ve kenti seyrettikten sonra Ege ve Akdeniz'i ayıran yarımadanın ucuna doğru yaptığım yolculuğun iki önemli noktası Eski Datça ve Knidos. Datça'ya ulaşım artık çok kolay. Dalaman Havaalanı Datça'dan 160 km uzaklıkta ve havaalanından Marmaris'e kadar servis, sonrasında Datça'ya saat başı kalkan minibüsler var.
Bodrum Havaalanı'ndan gelmek isteyenler için feribot servisi ile Datça'ya 2 saat içinde ulaşma imkanı bulunuyor ancak, kesin hareket saatleri sezona ve aylara göre değiştiğinden daha önceden bilgi almakta yarar var. Datça Marmaris arası 65 km ve yaklaşık bir saatlik bir yolculuk gerekiyor. Datça İzmir arası ise 330 km ve 4 saat sürüyor. Datça'dan burunun en ucundaki Knidos Antik Kenti'ne kadar Ovabükü, Hayıtbükü ve Palamutbükü berrak suları ve doğallığıyla mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
ANTİK ÇAĞIN EN ZENGİNİ
Antik kenti akşamüzeri gezmenizi ve buradan günbatımını izlemenizi özellikle hatırlatırım. Datça rehberi sayfasında Knidos Antik Kenti ile ilgili şu bilgiler veriliyor;
"Antik çağda Kap Krio olarak bilinen Deveboynu burnunda yer alan Knidos, muhteşem konumuyla bölgenin en güzel antik kentlerinden biri. Datça'ya 40 kilometre mesafedeki Knidos'a vardığınızda, yarımadanın en uç noktasındasınız demektir. Bir yanınız Ege Denizi, bir yanınız Akdeniz'dir. Antik çağın en ünlü ve zengin kentlerinden biri olan Knidos, sadece Akdeniz'deki gemilerin rotası üzerinde stratejik bir konuma sahip olmakla kalmayıp aynı zamanda, bilim, mimarlık ve sanatta ileri, kozmopolit bir kentti. Knidos'ta, ünlü matematikçi, astronom, fizikçi, mimar ve yasa koyucu Eudoksos, doktor Euryphon, ünlü ressam Polygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri'nin mimarı Sostratos yaşadı. Hatta kent, altın çağında Kos'taki önemli tıp merkeziyle rekabet edebilecek bir tıp okuluna da sahipti.
KNIDOS AFRODİTİ
Önemli bir liman kenti olan Knidos, mal alıp satmak ya da açık denizdeki kötü hava koşullarından korunmak isteyen gemilerin uğrak yeriydi. Ancak kentin efsaneleşmesinin nedeni bugün dünyada birçok kopyası olmasına rağmen orijinali bulunamamış, çıplak Knidos Afroditi heykeli... Heykeltıraş Praksiteles'in M.Ö. 4. yüzyılda yaptığı bu eserin ünü, dünyada çıplak olarak tasarlanmış, ilk kült Afrodit heykeli olmasından kaynaklanıyor. O dönemde büyük cüret gerektiren ve yenilik getiren bir sanat eseri olarak kabul edilen bu heykelin hikayesi şöyle; Kos adasının siparişi üzerine, Praksiteles iki Afrodit heykeli yapar. O zamana kadar tanrı heykelleri tamamıyla çıplak yapılır ancak tanrıça heykelleri hafif de olsa örtülü olurdu. Praksiteles'in heykellerinden biri çırılçıplaktır ve ada halkı bunu çok müstehcen bularak geri çevirir. Oysa Knidoslular heykeli beğenmiştir ve bunu satın alarak, kentin en yüksek terasına, Ege ve Akdeniz'den görülecek şekilde yerleştirirler. Ünlü tarihçi Lusien, banyodan yeni çıkmış ve elinde giysisini tutan Afrodit hakkında şunları söyler; "Güzelliğini hiçbir şey örtmemiş, sol elinin eğimiyle kapadığı yerden başka." Zamanla ünü yayılan çıplak Knidos Afroditi, ticaretten daha güçlü bir gelir kaynağı haline gelir. Afrodit'i görmek için buraya sadece sanatseverler değil aynı zamanda binlerce turist akın etmeye başlar. Adeta bir hac yeri haline gelen bu tapınakta, hacılar ritüellerini, tapınakta çalışan fahişelerle tamamlarlar. Knidos'un bu kadar ünlenmesinin ardından, bugün benzerlerine turistik bölgelerdeki tezgahlarda rastladığımız erotik tasvirli hediyelik eşyaların ziyaretçiler tarafından satın alındığını, yazılı kaynaklardan öğreniyoruz."
CAN YÜCEL'İN KAHVESİNDE
Datça'ya 3 km. uzaklıkta bulunan Eski Datça, dar sokakları, taş evleri ve bahçeleriyle çok özel bir yer. Butik oteller, sanat atölyeleri. Orhan Abi'nin kahvehanesinde oturan yerli, yabancı turistlerin köy sakinleriyle sohbetlerinin ana konusu son dönemlerini burada yaşamış olan Şair Can Yücel. Bazen yan masada sanatçı eşi Güler Hanım'a rastlamak da mümkün. Can Baba'yı ölüm yıldönümü olan 12 Ağustos'ta okunan şiirlerinden birisiyle analım biz de.
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
"Seni seviyorum" sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmakOkuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken. Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...
