Tarihin 'Kanlı Bahçe'si Germencik

Aydınlı yazar Necdet Bayraktaroğlu, Yunanlıların Aydın işgali sırasında yaşattığı Kanlı Bahçe vahşetini yeni nesile aktarmak için araştırdı. Bayaraktaroğlu, böyle acı hikayelerin yeniden yaşanmaması için geçmişi bilmek gerekir" dedi

"Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar" adlı kitabın yazarı Aydınlı emekli savcı ve araştırmacı yazar Necdet Bayraktaroğlu, Aydın'da kulaktan kulağa yayılan Kanlı Bahçe olayı hakkındaki çok az belgeye ulaşarak hem bu olayı açıkladı hem de İzmir, Aydın Manisa'nın işgalini anlatarak bu önemli günlerde bizlere yeniden hatırlattı... Bayraktaroğlu bu yazıyı yazmadaki amacını ise şu sözlerle açıkladı: Her millet kendi tarihini bilmeli, övünmelidir. Geçmişi ve atalarıyla iftar etmelidir. Tarih geçmişle geleceği birbirine bağlayan köprüdür. Kanlı Bahçe vahşeti ve benzerleri unutulmaya yüz tutulmasın, tarihte kalmasın. Biz de 4-5-7 Eylül'de, yaşanan bu kanlı vahşetin ve verilen mücadelenin yeniden bilinmesinde, öğrenilmesinde fayda görerek, bu tarihi mücadeleyi ve acı olayı size anlatalım istedik.

İŞGAL BAŞLIYOR

1. Dünya Savaşı sona erdikten sonra 18 Ocak 1919'da, Paris'te düzenlenen barış konferansında Urfa, Antep, Maraş Fransızlara verilmiş, İzmir de yunanlılara bırakılmıştı. 15 Mayıs 1919'da Amiral Karltop İzmir Valisi ve Kolordu Komutanına Yunan birliklerinin şehri işgal edeceği notasını bildirdi. 16 Mayıs'ta Yunan birlikleri İzmir'i tamamen işgal etmeye başladı. İzmir Rumları şenlikler yaparak evlere, dükkanlara Yunan bayrakları asıyor, kiliselerden aralıksız çan sesleri geliyordu. Rumlar kordon boyu ve caddelerde ellerinde çiçekler ve Venizelos'un resimleri olduğu halde çığlık atarak dolaşıyorlardı. Şehri işgal eden askerler ve silahlandırılmış yerli Rumlar birlikte, mahalle ve sokaklara dağılarak toplu yağma, tecavüz ve katliamda bulunmaya başladılar. Subay, asker, halktan kimi bulurlarsa ateş ediyor, öldürüyorlardı.
İstanbul'da İtilaf devletleri şehri işgal etmiş, Padişah zor durumda idi. Mustafa Kemal Paşa, Padişah Vahdettin'i ziyaret eder. Padişah, Paşa'ya: "şimdi yapacağın hepsinden mühimdir. Paşa, paşa devleti kurtarabilirsin" der. Mustafa Kemal Paşa da Padişaha: "hakkımdaki teveccüh ve itimada arzı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz" der ve 16 Mayıs'ta Samsun'a hareket eder. İzmir'de de Musevi mezarlığında toplanan binlerce halk, işgale karşı protesto mitingi düzenler ve özellikle gençler silahla mukavemet edilmesini isterler. Anadolu'da insanlar bu işgale üzgün ve matem havası içindedirler.
İzmir ve civarının işgalinin ilk 48 saatinde yapılan vahşi katliamda iki binden fazla Türk insanı öldürülmüştü. İzmir'de yapılan Yunan katliamının duyulmaması, yayılmaması için İngiliz, Fransız, Amerikan ve İtalyan basınına sansür konulmuştu.

EGE'DE İLERLİYORLARDI

Bu sırada Venizelos, Yunan kuvvetleri komutanı Albay Zafiriu'ya gönderdiği emirde Aydın ve Manisa'nın süratle işgal altına alınmasını istiyordu. 25 Mayıs 1919'da Yunan ordusu Manisa, Selçuk ve Bayındır'ı işgal etti. İzmir'in işgali Aydınlı Rumları çok sevindirmişti. 1917 nüfus sayımına göre Aydın'da 239 bin 540 Türk, 32 bin 738 Rum, 4 bin 214 Musevi, 945 Ermeni, 194 de çeşitli milletlere ait insan vardı. Toplam nüfusu 277 bin 621 kadardı.
Yunan birliklerinin Aydın'ı ele geçirmesinden sonra Aydın'daki mevcut askeri birlikte Çine- Nazilli'ye doğru geri çekildi. Yunan kuvvetleri ileri hareketine devam ederek Nazilli'ye saldırdı ve az bir kahramanın savunduğu bu şehirde 4 Haziran'da Yunanlıların eline geçti.
İzmir'in, Aydın'ın ve Manisa'nın işgali bölge halkı üzerinde büyük tepki oluşturmuş, milli duyguları, heyecanları artırmıştı. Yunanlılara karşı mücadele için yerel teşkilatlar kurulmaya başlanıldı. Çine- Aydın- Nazilli, Denizli- Sarayköy ve Muğla'da Kuvva-yı Milliye ve Heyeti Milliye direniş merkezleri oluşturuldu.
Yunan birliklerine ilk darbeyi Büyük Menderes bölgesinde Malkoç çayı üzerinde 17 Haziran günü Yörük Ali Efendi indirmişti. Türk direniş kuvvetleri her geçen gün güçleniyor ve cephesi genişliyordu. Bu baskın üzerine, Türk milli mukavemet gücünün saldırıları sonucunda Yunanlılar 21 Haziran'da Nazilli'den çekildiler. Milli kuvvetler ve Efeler müfrezesinin başında bulunan 57. Tümen Komutanı Albay Şefik'in başkanlığında müfreze komutanlarıyla Aydın'a saldırı için 28 Haziran'da hazırlık yapıldı. 30 Haziran günü milli kuvvetler, efeler, zeybekler Aydın'ı kuşattı ve zorlu bir baskın ve saldırılarla Aydın'ı ele geçirdiler. Aydın'ı kurtarmak için amansız bir savaş ve mücadele veren milli kuvvetlerimize kahraman Anadolu kadını da kağnılarla, su, ekmek, yiyecek, cephane taşımıştı.
Erzurum'dan seslenen Mustafa Kemal Paşa "tek tepe, tek kurşun kalana kadar savaşacağız" diyordu.
Denizli'de Yunan işgaline karşı silahla karşı koymak için kurulan Reddi İlhak Heyeti, "Yarın Yunanlıların pis ve murdar ayakları altında inleye inleye ölmektense, bugün ya mertçesine ölmek veyahut şerefle, namusla yaşamaya azmettiksözleriyle bir beyanname yayınladı.
Erzurum kongresinde yayınlanan beyannamede "Türkiye Türklerindir" deniliyordu.
Yunanlıların Çine'ye kadar ilerlemesi üzerine milli kuvvetler Köşk'te bir cephe oluşturdular. 18 Temmuz 1919'da Denizli Heyet-i Milliyesi seferberlik ilan etti. Yunanlılara karşı mücadele için, yerel teşkilatları, harekete geçirme hazırlık ve çalışmaları hızlandırıldı. 14 Ağustos 1919'da birinci, 19 Eylül 1919'da ikinci, 6 Ekim 1919'da da üçüncü Nazilli kongreleri yapıldı. Mücadele için cephelerin örgütlenmesi, düzene sokulması, cephenin Heyeti Merkeziyesinin oluşturulması kararları alındı. 1920'de Aydın Kuvva-yi Milliye, Aydın cephesinin gerek harekat, gerekse teşkilat yönünden güçlendirmesi için gece, gündüz çalıştı.
Milli kuvvetlerin taarruzu ile başlayan saldırıda 5 Eylül 1922'de Nazilli, 7 Eylül'de Aydın, 9 Eylül'de de İzmir, Yunan işgalinden kurtarıldı.
Yunanlılar, aldıkları yenilgi sonucunda, Nazilli ve Aydın'dan geri çekilirken güzergahlarında bulunan Türk köylerini ateşe veriyorlar, yakıp-yıkıyorlar, yağma ediyorlar, kasaba ve şehri topa tutuyorlardı. Silahsız insanları çocuk, kadın, yaşlı, ihtiyar demeden gördükleri yerde öldürüyor, kadının, kızın ırzına geçiyorlardı. Daha büyük vahşette bulunarak, kasaba ve köylerdeki Türk ahaliyi toplayıp camilere, evlere dolduruyor, tüfeklerle tarayıp, bir de üzerlerine acımasızca bomba atıyorlardı.
GERÇEK BİR VAHŞET
İşte 'Kanlı Bahçe' de böyle bir vahşetin, düşmanlığın, zulmün hikayesi. Yüzyıllardır topraklarımızda Türklerle gayrimüslim insanlar kardeşçe, yan yana birlikte kaynaşarak yaşadılar. Aydın'ın Germencik kasabası da öyle bir yerdir. Yunan işgali ile birlikte yerli Rumlar da, Türklere karşı tehdit, baskı, eziyet, zulüm, yağmalama ve katliamda bulunmuşlardır. 4-5 Eylül 1922 tarihlerinde, milli kuvvetler karşısında bozguna uğrayan ve İzmir'e doğru kaçan Yunan askerleri ve yerli Rumlar evlerde ve bahçe aralarında gizlenmiş olan yüze yakın Türk ahaliyi kasabadan toplayarak önlerine katıp götürmeye başlarlar. Koç kuyusu denilen yere geldiklerinde, bir kısmını damın duvar önüne dizerek, yaylım ateşiyle tararlar, kimini de süngüleyerek kan, revan içinde bırakırlar, bir kısmını da incir damının içine doldururlar. Kadınlardan kiminin de ırzına geçerler. Dam içindeki masum insanların üzerlerine ilk önce tüfeklerle ateş edip tararlar, sonra da üzerlerine acımasızca bomba atarlar. Kanlar bahçe içine akmaya, yayılmaya başlar. 94 Türk insanının kanı, bahçeyi hep kırmızıya boyar. Yaralıları canlı canlı iki kuyuya atarlar, çıkıp kaçmasınlar diye de ölenleri üzerlerine bırakırlar. İşte vahşetin yaşandığı bu yere Kanlı Bahçe denilmiştir.
3 CANLI TANIĞI VAR
Bu katliamdan ikisi kız bir erkek çocuğu kurtulur. 9 yaşındaki Nuri Mersin (Bahçıvan Nuri), 12 yaşında Ayşe Baş (Çalgıcı Ayşe), 7 yaşında Emine Çimen (Çalıkların Emine). Germencik'te Çalıkların Molla Mustafa ve eşi Rabia çok iyi bir ailedir. Sevilir, sayılır, varlıklı olup, yardımsever birileridir. Yunanlıların toplayıp götürdükleri grubun içindedirler. İncir damına doldurulup üzerlerine ateş edilince anne Rabia kızı Emine'nin üzerine kapanır, kendi ve eşi şehit olur ama kızını kurtarır. Emine bu vahşi, zalim katliamda, sırtından şarapnel parçası ile yaralanır, sol kolu bilekten kırılır. Emine Çimen (Çalıkların Emine) 92 yaşında 2002 tarihinde vefat etti. Ancak her yıl 7 Eylül vahşet günü geldiğinde sapasağlam Emine Ana hastalanır, ne yer, ne içer, ne konuşur, yatar yatağından kalkamaz hale gelir. O günkü yaşananları hatırlar, büyük bir acı yaşar. Rengi beyaz kadının o gün elleri ve yüzleri kıpkırmızı kesilir. Binlerce insanımız şehit olurken nice kızımız, oğlumuz, kadınımız, erkeğimiz bu vahşetleri, zulümleri ve geçmişi yaşadılar, üzüldüler, kahroldular ve Emine ana gibi niceleri elem keder yaşayarak vefat edip gittiler.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.