BİR ŞEHRİ OKUMAK / Araştırma: Göksu Özden Öner
14. yüzyıldan itibaren Türk idaresinde olan Manisa, bu yüzyıldan başlayarak, inşa edilen eserleriyle 'Mimarlık Tarihi' ve 'Sanat Tarihi' açısından önemli bir konumda yer almakta. 15. yüzyılda Osmanlı idaresine geçmesiyle birlikte şehirde yoğun imar faaliyetine başlandı ve şehzadelerin eğitim için şehre gönderilmeleriyle birlikte de kısa sürede Osmanlı devletinin eğitim ve kültür merkezlerinden biri haline geldi. Şehir, 18. yüzyıldan itibaren önemini kaybetmeye başladı ve Kurtuluş Savaşı sırasında büyük tahribata uğradı. Bu olumsuz koşullara rağmen bugün özgün dokusunu koruyabilmiş bir kent olarak karşımıza çıkmakta. Özellikle 16. yüzyıla ait yapılar şehrin bugün de siluetini belirlemekte ve tüm imparatorluğun yüzyıllar içerisinde geçirdiği siyasi, ekonomik koşulları Manisa şehri üzerinden okumak mümkün. Biz de bu yazı dizisiyle Manisa sokaklarında küçük bir tura çıkmak Saruhanoğulları'yla başlayan şehir dokusunu yedi yüz yıllık değişimiyle ele almak istedik.
SPİL DAĞI'NDA KURULUR
Manisa'da tarih boyunca Hititler, Akalar, Frigyalılar, Persler, Büyük İskender, Bergama Krallığı ve Doğu Roma hüküm sürdü. Ancak Saruhanoğlulları egemenliğine geçişinden önce (1313), Spil Dağı'nın kuzey yamacında kurulan ve kalıntıları günümüze ulaşan kale dışında yerleşim bulunmadı. Sur dışında ilk yerleşmeler Fahrettin İlyas Bey döneminde (1344-1365) İlyas Bey Mescidi'nin yapımıyla başladı, İshak Çelebi döneminde yoğunluk kazanarak şehrin bugünkü kuruluş ve yerleşim özelliklerinin temelleri atıldı. Bir şehrin gelişimi, meydan ve mahallerin oluşumu, sosyal ve ekonomik hayatı bir ölçüde o şehirde bulunan yapıların nitelik ve niceliklerine de bağlıdır. Yerleşimin kale dışında kendini göstermeye başladığı Saruhanoğlulları dönemi şehri okuyabilmek adına ilk adım sayılabilir. Bu yüzyıl içerisinde Hacet Mescidi, Gülfam Hatun Mescidi, Haki Baba Mescidi, Atar Ece Cami, Mevlevihane, Revak Sultan Türbesi, Seyit Hoca Tekkesi ve en önemlisi İshak Bey Külliyesi inşa edildi, bu yapıların inşası aynı isimle anılan mahallelerin kurulmasına da neden oldu. Bu yapılar dolayısıyla da şehirdeki en eski mahalleler, Saruhanoğulları döneminde kale eteğinden uzaklaşıp şehir sınırlarını genişletemese de kale eteğinde tüm beylikler döneminin belki de en önemli ve ilgi çekici planına sahip olan Ulu Cami'nin inşa edilmesi bu dönemin şehir için önemini vurgular.
Bugün birçok şehrin yollarında turlarken direkt olarak dikkatimizi çeken, geçmişi yüzyıllara dayanan devasa sanat eserleridir; camiler, kiliseler, tapınaklar, türbeler, saraylar... Belki de birbirine oldukça yakın mesafelerde konumlanan bu yapıların biri bizi bin yıl geçmişe götürürken bir diğeri yüzyıl öncesinden seslenir. Bir şehri okumanın en kolay yoludur yapılar, konumlanışıyla, mimari özellikleriyle şehrin sınırlarını çizer ve bize tarihini fısıldar... Son yıllarda gittikçe artan tarih merakımız televizyon dizileriyle ve tarih programlarıyla mı başladı yoksa varolan geçmiş merakımız mı bu popüler programların artmasına sebep oldu bilinmez. Ancak bilinen bir gerçek varsa o da son dönemde artan ilgi, gözlerin İstanbul dışına çevrilmesine sebep oldu. Uzun yıllar Osmanlı hakimiyetinde bulunan Manisa, şehzadelerin eğitim aldıkları "Saruhan Sancağı" olarak Osmanlı devleti için neredeyse ikinci bir yönetim merkezi olarak dikkat çekmekte. Buna paralel olarak şehirde yüzyıllar içerisinde dönemin özelliklerini de yansıtan pek çok mimari eser inşa edildi ve söz konusu yapıların birçoğu da günümüze ulaştı.Başlarken...
Bir "Fatih" gelir ve şehrin kaderi değişir
Ulu Cami'nin inşasından yaklaşık elli yıl sonra Saruhanoğulları'nın 2. Murad tarafından Osmanlı hakimiyetine geçirilmesiyle birlikte şehrin kaderi değişmeye başladı. Öyle ki Türk tarihinin en büyük sultanlarından Fatih Sultan Mehmed 12 yaşında Saruhan'a yani Manisa'ya Sancak Beyi olarak gönderildi. 2. Murad ve Fatih arasında yaşanan olaylar tarihçiler tarafından hala tartışıla dursun Manisa için büyük bir değişim de Sultan Murad'ın ömrünün son günlerini şehirde geçirmeye karar vermesiyle yaşandı.
GÜCÜ ARTTI
2. Murad şehirde Saray-ı Amire olarak anılan büyük bir saray ve bahçe yaptırdı. Fatih Sultan Mehmed ise bu yapıya birçok ilavede bulundu. Böylelikle şehir Saruhanoğulları döneminde inşa edilen gösterişli Ulu Cami'nın bir ardından Osmanlı idaresiyle birlikte yeni yapı türlerine ev sahipliği yapmaya başladı. Fatih'in ardından 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şehirde yoğun imar politikası yürütüldü. Osmanlı, Manisa şehri üzerindeki tam hakimiyetini inşa ettirdiği yapılarla taçlandırıyordu. Devletin gittikçe artan gücü şehzade sancağından da izlenebiliyordu. Osmanlı hakimiyetinin erken dönemlerinde inşa edilen Ali Bey Cami, Hacı Yahya Cami, Çeşnigir Cami, İvaz Paşa Cami ayrıca 2. Beyazıd'ın eşi Hüsnüşah Sultan tarafından yaptırılan Hatuniye Külliyesi, Göktaşlı Cami, Sinan Bey Medresesi, Velet Bey Medresesi, Kurşunlu Han, Karaköy Hamamı ve pek çok türbe şehrin bugünkü yerleşiminin bir kısmını oluşturdu.
ŞÖHRETİNİ 16. YÜZYILA BORÇLU
Burada dikkat çeken bir diğer unsur ise inşa edilen dini yapıların yanı sıra eğitim ve ticaret yapıları. Bu durum şehrin neredeyse ikinci bir payitaht, ikinci bir yönetim merkezi haline gelmeye başladığını göstermekte. Şehirde 15. yüzyılda pek çok değişim yaşandı, birkaç yıl içinde yedi cihana hükmedecek padişahların yetiştikleri yer olarak adından söz ettirmeye başladı, yeni mahalleler kuruldu, sınırları genişlemeye başladı ancak asıl şöhretini 16. yüzyıla yani Koca Sinan'ın, Kanuni'nin, Hürrem'in yüzyılına borçludur...
Dikkat çeken yapılar
Tüm ihtişamıyla Spil Dağı eteklerinde yer alan İshak Çelebi Külliyesi, Ulu Cami, türbe, hamam, çeşmeler ve mevlevihaneden oluşan büyük bir yapı topluluğu. Ulu Cami taç kapı alınlığında yer alan kitabede belirtlidiği üzere 1366 tarihinde İshak Çelebi baniliğinde yaptırıldı. Yapının Türk mimarisi açısından en dikkat çeken yanı ise mihrap duvarına bitişik iki sütun ve altı payenin meydana getirdiği sekizgen şema üzerine oturan 10.80 metre çapında mihrap önü kubbesidir. Ayrıca son cemaat yerine sahip olan ve üç yönden küçük kubbelerle örtülü revaklarla çevrili ve içinde havuz bulunan avlusu Osmanlı döneminde gelişecek olan cami avlularının ilk örneğidir.
