RÖPORTAJ: AYMİLA KARAVARDAR
Özel İzmir Tiyatro'nun kurucusu ve sanat yönetmeni Tarkan Osoy, sahnelediği oyunlarla İzmir'in tiyatro yaşamına renk getirdi. Son olarak "Debokrasi" oyununu sahneleyen ve büyük ilgi gören Osoy, "Bu oyunda vurgulamak istediklerimizden bir tanesi ilk bakışta demokrasi eleştirisi gibi görünse de esasında felsefi bir oyun olmasıdır" dedi. Oyun 11 Ocak Cumartesi günü, saat 20.30'da İzmir Sanat Fuarı'nda yeniden izleyicilerle buluşacak.
- Kendinizden biraz bahseder misiniz?
1975 doğumluyum. İzmir'de 13 yıllık bir tiyatronun sanat yönetmenliğini yapıyorum. Profesyonel oyuncular olarak İzmir'de tiyatro kurmak için üç arkadaş yola çıktık. Bu yöntem üzerine. Yalnız ben kaldım. Diğer arkadaşlarımdan biri İstanbul'a gitti, diğeri de başka bir mesleğe yöneldi. Yöntem, tarz ve tür üzerine çalışacaktık. 2000 yılından önce biz çalışmalarımıza başladık ve 2000 yılında profesyonel kimlik kazandık. Daha sonrasında İzmir Tiyatrosu'nun sanat yönetmeni olarak bu günlere kadar geldik.
ELEŞTİREL BİR OYUN - Debokrasi oyunu nasıl bir oyun?
Debokrasi oyununun yazım süresinden bahsedeyim öncelikle. Gezi olaylarından bir ay önce oyunu bitirdik. Eleştirel bir oyun olacaktı. Bir ay önce oyunu bitirip bir ay sonra gezi olayları patlak verdi. Biliyorsunuz demokrasi paketi açıklandı ve daha sonrasında günümüze kadar geldik. Bu süreç içerisinde oyunlarımızda gündemi önceden yakaladığımızı iddia ediyoruz. Ve bunda da hep başarılı oluyoruz. Debokrasi oyununda da böyle oldu. Yazılış aşamasından sonra yaz dönemi çalışmalarına başladık. Bu oyunda vurgulamak istediklerimizden bir tanesi ilk bakışta demokrasi eleştirisi gibi görünsede esasında felsefi bir oyun olumasıdır. Günümüzdeki demokrasiyi sorgulama olarak almadık. 2500 yıl öncesinden bu güne kadar gelerek demokrasiyi sorguladık. Bu anlamda felsefi oyunun misyonunuda üzerine yükledik çünkü oyunun birinci perdesinde dönemin filozoflarıyla diyologlarımız var. Varsayımsal bir filozofumuz "Debokrites" vardır. Bu Varsayımsal olduğu için Antik Yunan döneminde kendiside bir filozof sayıldığı için bir uzay gezgini gibi başlayarak Demokritos, Sokrates, Platon, Diogenes, Aristoteles, Descartes, Tiresias, Çıraktias gibi isimlerle diyologlara giriyor. Bunu yaparken de o kişilerin felsefelerini komik bir dille ortaya çıkarıp, deşifre edip ayrıca onlarla demokrasiyi sorguluyor. İkinci perdede de bu varsayımsal filozofumuz Debokrites'in günümüzdeki felsefe okulunda o öğretilerin devamıyla günümüzdeki demokrasiyi sorgulamaya devam edip finali koyuyoruz. Oyuna baktığınızda bu tipleri kendi gerçek kişilikleri olarak düşünüyoruz. Ancak işte bizim kendi tarzımızdan gelen bir yapı var. Çok önemli bir nokta var. Bu tipler felsefeleriyle, düşünceleriyle ve geçmişten gelen davranışlarıyla gerçekçilik, dramatik olarak canlandırılıyor. Ayrıca özellikle söylüyorum felsefelerinden taviz vermeden, felsefelerinden çıkartmadan, günümüz halk tipine indirgiyoruz. Yani aynı kişi hem o gerçek kişiliği oynarken hem de onların günümüz halk tipine indirgenmiş halini de oynuyor. Bu arada üçüncü bir şey ekleniyor. Oynayan kişi ayrıca kendi kişiliğini de canlandırıyor. Mesela ben Tarkan Osoy'um varsayımsal Debokrites'i oynuyorum hem o filozofu oynuyorum hem de o filozofun halk tipine indirgenmiş halini oynuyorum. İşte oda geleneksel Türk tiyatrosuna denk geliyor. İşi epikleştiriyor. Ayrıca Tarkan Osoy olarak da oyunun içinde yer alıyorum. Diyelim ki Platon'u oynayan Tahsin Çakır hem Platon'u hem gerçek kişiliğini oynuyor. Felsefesinden ödün vermiyor ama bu arada öyle espiriler veriyoruz ki repliklerle, işte oyuncuda oraya kendi gücünü katıyor. Platon ayrıca günümüz halk tipinden hareket ediyor. Böyle bir üçlem var, işte buda bizim farkımız. Sentez tiyatro dediğimiz kendi tarzımız bu oyunda böyle vücut buluyor.
11 OCAK'TA SAHNEDE - Debokrasi oyunu izleyenlerle ne zaman buluşucak?
- 11 Ocak Cumartesi günü İzmir Sanat Fuar'ında oyunumuz sergilenecektir. Turnelerimiz de olacak. Kendi sahnemizi eğitim ve prova amaçlı kullanabiliyoruz. Bu sene tiyatro oyunumuzu kendi sahnemizde oynayamadığımız için kiraladığımız sahnelerde oynuyoruz.
- Şehirimizin tiyatroya bakış açısı sizce nasıl?
Eski İzmir seyircisi olduğunu düşünmüyoruz. İstanbul, Ankara gibi tiyatro kültürü biraz yok oldu. Ancak bizim şu yapımız var. Kendimize has seyirci tarzımızla, türümüzle hitap ettiğimiz o kitleyi yaratmaya çalışıyoruz ve bunda başarılı oluyoruz. Ama genel baktığımızda günümüzde İzmirli sanatseverlerin ilgisi bundan 10- 15 yıl evvelki gibi değil. Genel bakışımız İzmir seyircisi sadece gülsün eğlensin dışardan gelen meşhur kişileri izlesin mantığıyla tiyatroya gidiyor.
DÜN, BUGÜN VE YARIN - Geleceği nasıl tahmin ederek bu oyunları sergiliyorsunuz?
İşte tahmin edererek değil de bu bir birikim. Yani Türkiye'nin sanatçı olarak yakın tarihini günümüzü geleceğimizi tahmin etmek gerekiyor. Biz de yazar ve oyuncu olarak bir yöntem uygulayan kişiler olarak bu konuda tabii ki görüşlerimiz olması gerekiyor. Bu bir anlamda kültür birikimidir. Hep söylüyorum politika, inanışlar, bilim ve sanat birbirinden ayrılmaz. Bu medeniyetlerden beri varolan bir şey. Birbirinden ayrılmayan birbirinden etkilenen örgüler. İşte kültür biraz bunları edinmek ve aktarmakla alakalı. Bu kültürü edinip bu kültürde yetişmiş oyuncularla yola çıkarsak yapmak istediklerimizi dörtdörtlük yerine getirebiliriz. Bugün geçmişimizi, dünümüzü ve yarınımızı değerlendiriyoruz.
"Gündemi önden takip ediyoruz" - Bu oyunda neleri hedefliyosunuz?
Oyun eleştirel bir oyundu. Bu bizim oyunumuz ve tarzımızla alakalı, yani dediğim gibi gündemi önceden yakaladığımızı iddia ediyoruz. Ülkemizin sorunlarına değiniyoruz. Kademe kademe kendi tarzımız ve türümüzün getirdiği sonuçlarda da eleştirilerimizi ortaya koyuyoruz. Çünkü biz epik bir tiyatroyuz. Geleneksel Türk tiyatrosu, orta oyunu alt yapılı epik sentez tiyatrosuyuz. Şöyle açıklayabilirim tam ortada geleneksel Türk tiyatromuz orta oyunumuz var. Bu özden geliyoruz. Bir tarafta sanat tarihi, bir tarafta genel tarih... Bir tarafta sanat akımları bir tarafta tarzlar türler ve yöntemler. Bütün bunları sentezliyoruz. Yöntemimiz bu. Epik ağırlıklı bir tiyatro olduğumuz için bunlar arasında bir geçiş yapıyoruz. Bu bağlamda oyunlarımızı da ona göre yazıp yönetiyoruz. Oyunculuk yöntemlerimiz de bu tarz. Oyuncuları kendimiz yetiştirmemiz gerekiyor. Güzel sanatlar konservatuvardan mezunsa bile bizim tarzımız ve türümüze uygun olmaları için bir yıl çalışma gerçekleştiriyoruz. Çalışma sonucunda kadromuza alıyoruz.
"Gılgamış Destanı Türkiye çapında büyük ses getirdi" - Daha önceki oyunlarınızdan bahseder misiniz?
Bir önceki dönem 3 yıl üzerinde çalıştığımız ve 3 yıla yakın sahnelediğimiz Gılgamış Destanı Müzikali vardı. 40 kişilik bir kadroyla yapmıştık. Diğer oyunlarımız da ödüller getirdi ama Gılgamış Destanı müzikalimiz en iyi müzikal prodüksüyon ödülünü aldı. Türkiye çapında. Gerçekten büyük bir proje yapmıştık, büyük ses getirdi. İzmir'de böyle bir çalışmaya özel bir tiyatronun girmesi çok zordur ama biz bunu başardık. Geçmişte oynadığımız oyunlar bu 13 yıllık süreç içersinde o tarz ve türü devam ettiren kendi kitlesini yaratan oyunlar oldu. Gelecek için söylersek önümüzdeki dönemi aynı kendi tarzımızda, türümüzü devam ettirerek yine bu yeni eklenen arkadaşlarla da gündemi önceden yakalayarak oyunlarımızı sergileyeceğimizi düşünüyoruz.
