ALAETTİN AVCI
Yedi Uyuyanlar tarihi çağlarda yaşamış, Yemliha, Mekselina, Meslina, Mernuş, Debernuş, Saznuş ve çoban Kefeştatyus isimli yedi gencin başından geçen mucizevi bir olaydır. Bir de kıtre isimli bir köpek vardı. Bu olay kutsal kitaplarda ve tarihi kaynaklarda da yer almış, çeşitli el yazmalarına da konu olmuştur. Yedi Uyuyanlar mucizesi Kur'an-ı Kerim'de 110 ayetten meydana gelen Kehf Suresi'nde anlatılmıştır.
İzmir ili Selçuk ilçesinde bulunan mağaranın yanı sıra Anadolu'da, Diyarbakır'ın Lice ilçesine 15 km uzaklıktaki İnceburun dağlarında da aynı isimli bir mağara bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Yedi Uyuyanlar'ın Afşin- Elbistan, Eskişehir ve Tarsus'ta da yaşadıkları rivayet edilmektedir.
Hıristiyanlığın Roma Devleti içine iyice yayılmaya başladığı sıralarda yedi Romalı gencin başından geçen ve "Yedi Uyuyanlar" olarak bilinen olay, hem Hıristiyanlık ve hem de Müslümanlık inanışlarında ölümden sonra dirilişe örnek olarak anlatılmaktadır.
MS 67 yılında Efes kentine gelen İsa'nın havarilerinden Aziz Paulus, üç buçuk yıl burada Hıristiyanlığı yaymak için mücadele etmiştir. Önceleri Romalı yöneticiler bu dinin yayılmasına aldırış etmemişler ve kendileri için tehlikeli bulmamışlarsa da, gittikçe yaygınlaşması ve kitleler oluşturmaya başlaması Romalıları korkutmaya başlamıştır. MS 249 yılında başa geçen İmparator Decius, devletinin birliğini tehlikede görerek bu yeni dinin taraftarlarına karşı şiddet ve baskı devrini başlatacaktır. Öncelikle bu dini gizli bir örgütleme; devlet birliğini bozmaya yönelik bir suikast girişimi olarak kabul ederek yeni Hıristiyanları ağır bir biçimde cezalandırmak için elinden geleni yapmaya başladı. Artık Roma dininin gereklerinin yerine getirilip getirilmediği sıkı bir biçimde takip ediliyordu. Bu yükümlülüklerden kaçınanlar derhal cezalandırılıyorlardı. Roma mahkemeleri Hıristiyanları sorgusuz sualsiz yargılayarak mahkum ediyor, işkence uygulamalarına göz yumuluyordu. Bir yandan da Hıristiyanlıktan dönenler "liberlus" denilen bir resmi belge ile bazı ayrıcalıklar tanınarak ödüllendiriliyor ve teşvik ediliyordu.
BİR ÇOBAN VE BİR KÖPEK
İşte bu dönemde Efes kentinde yaşayan altı genç artık dayanılmaz olan baskıdan kaçarak dağlara sığınmaya; dinlerinin gereği olan ibadetlerini burada her türlü baskıdan uzakta gerçekleştirmeye karar verirler. Bir gün kentten gizlice ayrılarak yola koyuldular. Sığınacak bir yer aramaya başladılar. Panayır dağına geldiler, burada karşılarına bir çoban çıktı. Çobana dertlerini anlattılar. Kendisi de Hıristiyan olmuş ve baskıdan bıkmış olan çoban "Eğer beni de aranıza alırsanız, bildiğim bir mağara var sizi oraya götürürüm" dedi. Çobanın yanındaki Kıtre ismindeki köpek de gruba katıldı ve mağaraya doğru yürümeye başladılar. Ne kadar köpeği kovdularsa da köpek bir türlü yanlarından ayrılmak istemedi. Böylece yanlarında köpek ile birlikte yedi genç mağaraya ulaştılar. Mağaraya saklandılar. Amaçları bir süre gizlenip kendilerini unutturmaktı. Sarp kayaların ve su birikintilerinin olduğu mağarada korku ve üzüntüden yorgun düşmüşlerdi. Sürekli dua ettiler. Tanrı'nın kendilerini kurtarmasını dilediler. Bir süre sonra da uykuya daldılar. Halkın arasındaki istihbaratçılarından gençlerin mağarada saklandıkları bilgisini alan imparator, adamlarını göndererek mağaranın ağzını taşlarla ördürdü.
Gençler İmparatorun bir ferman ile ilan ettiği putperest kurban törenine katılmaktan kurtulmuşlardı. Böylece uyur halde bulunan gençler ve köpek mağara içerisinde kapalı kaldı.
ŞAŞKINLIK İÇİNDE
Yedi Uyuyanların ne kadar süre ile mağarada uyur vaziyette kaldığrı bilinmemekle birlikte Kur'an'ın Kehf Suresi'nin 25'inci ayetinde 309 sene olduğu söylenmektedir. Hıristiyanlar ise 200 sene uyuduklarını iddia etmektedir. Bu süre içinde İmparator ölmüş, Hıristiyanlar üzerindeki baskı kalkmış, herkes yeni dini geliştirmenin yollarını aramaya başlamıştır. Aradan yıllar geçmiş bu olay unutulmuş. Bazı hayvan sahipleri mağaranın ağzındaki duvarı yıkarak içerisini ağıl olarak kullanmışlardır. Ancak içeride uyuyanları görememişlerdir. Gençler bir sonbahar günü uyanırlar ve birbirleriyle konuşmaya başlarlar: "Ne kadar süre burada kaldık" der biri. Diğerleri "Bir gün veya daha kısa bir süre" diye cevap verir. Mağarada kısa bir süre kaldıklarına inanan gençler iyice açıkmışlar ve kente inmekten de korkmaktadırlar. Aralarından birini; Yemliha'yı yiyecek alması için kente göndermeye karar verirler. Yemliha elinde üç yüz sene öncesinin parası ile olanlardan habersiz yola çıkar. Yolda Hıristiyan hacıları görse de uyku sersemi onları fark edemez. Ancak kente girerken giriş kapısı üzerindeki haç figürünü görünce, bir gün içinde nasıl olur da bu kadar çok şeyin değişmiş olabileceğine oldukça şaşırır. Ancak kendi açlığı ve arkadaşlarının beklemesi sebebiyle pek inceleme yapmadan doğrudan bir fırına girerek elindeki parayı fırıncıya uzatarak ondan ekmek ister. Fırıncı artık tedavülden kalkmış gümüş sikkeye bakar ve "herhalde bu adam hazine bulmuş olacak" diyerek genci yakalatır. Hemen üzerinde İmparator Decius'un resminin bulunduğu parayı Romalı askerlere götürür. askerler Yemliha'yı hazinenin yerini söylemesi için sıkıştırırlar. Yemliha olanlara anlam veremez. Başından geçenleri anlatır. İyice korkuya kapılmış olan genç "Beni İmparator Decius'a götürün, ona her şeyi anlatacağım" der. Çevresindeki şaşkın kalabalık, Decius'un üç yüz yıl kadar önce öldüğünü söyler. Yeni İmparator genci heyecanla karşılar, anlattıklarını dinler. Gencin söylediklerine önce inanmak istememişler, sonra da bir mucize ile karşı karşıya olduklarını anlamışlardır. Bunun üzerine devrin Başpiskoposu bu gençle konuşmuş ve genç yemliha mağaraya geri dönmüştür. Arkadaşlarına 300 yıldan fazla uyuduklarını anlatmış hepsi hayretler içinde kalmışlar. Sonra tekrar uyumuşlar ve bir daha da uyanmamışlardır. Durumu haber alan İmparator Theodosius II, adamlarıyla birlikte hemen mağaraya koştu ve onları uyurken gördü. Yiyecekleri de hiç dokunulmamış halde başuçlarında duruyordu. Theodosius bunu 'resurrection' yani ölümden sonra insan ruhunun yeniden dünyaya geleceği inanışının bir göstergesi olarak kabul etti. Yedi genç için büyük bir cenaze töreni düzenletti. Gömüldükleri mağaranın üzerine de bir kilise inşa edildi. Yedi Uyuyanlar'ın gömülü olduğu mağara, o yıllardan itibaren kutsal bir yer olarak kabul edildi. İnsanların öldüklerinde Yedi Uyuyanlar'a mümkün olduğu kadar yakın gömülme arzusu nedeniyle Efes'teki mağaranın çevresinde yüzlerce mezar oluştu. Azize Mary Magdalene de buraya gömüldü. Yedi Uyuyanlar'ın hangi tarihte yaşadıkları tam olarak bilinmemekle birlikte çoğunlukla MS 250 yılında uykuya yattıkları kabul edilmektedir.
KUR'AN DA ŞÖYLE ANLATILMAKTADIR
"O gençler mağaraya sığınınca şöyle dediler: Rabbimiz! katından bir rahmet ver ve bizim için şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla" Bunun üzerine biz de kulaklarını tıkayarak mağarada onları yıllarca uyuttuk. "Bakarsan onları uyanık sanırsın. Halbuki onlar uyumaktadırlar. Biz onları sağ ve sol tarafa çevirir ve döndürürüz. Köpekleri de iki kolunu kapı tarafına uzatmış vaziyettedir." "Eğer onların bu halini görseydin mutlaka onlara sırtını döner, kaçar; onların bu hallerinden dolayı için korku ile dolardı."
"Baksaydın güneşin mağaranın sağından doğarak solundan battığını görürdün. Onlar mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu Allah'ın mucizelerindendir" diye bahsedilmektedir.
Günümüzde yedi gencin mezarı Efes antik kentinin dışında Vedius Gymnasium'un yanından doğuya doğru sapan yolun sonundadır. Bu mezarları Avusturya Arkeoloji Enstitüsü ekibi 1927-1928 yıllarında ortaya çıkarmıştır. Burada yedi mezardan daha çok mezarla karşılaşılmıştır. Mezarların bazıları mahzen mezar (kripta), bazısı mezar odası, bazısı da colonbariumları andıran bölmeler halindedir. Yapımlarında bazılarında kayalar oyulmuş, bazılarında moloz taş ve tuğlalar kullanılmıştır.
Günümüzde bazıları yıkık bazıları harap olan bu mezarların ve şapelin duvarlarında freskolar bulunmaktadır. Bezemelerde Helenistik Çağ süsleme sanatının unsurları, daha geç devirde kullanılan çiçek bezemeleri ve girlantlar görülmektedir. Hristiyanlıkta adı geçen hikaye ile İslam 'da bahsedilen arasında bazı farklılıklar olmakla birlikte birbirine çok benzer yönleri vardır.
