TANSU EDİP GÖKBUDAK
Yardımcı Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi'ndeyken saatin 12.00'ye yaklaştığını görünce öğlen yemeğinin yeneceği yemekhaneye doğru yola koyulduk. Bir önceki yazımda her şeyin zamanında ve birlik içinde yapıldığını belirtmiştim. Bu nedenle saat tam 12.00 olmadığı için subay kafeteryasında 15 dakikalık bir mola verdik. Kısa bir çay molasının ardından Bölge Komutanı Albay Murat Yılmazarslan'ın da katılımıyla hep birlikte er ve erbaş yemekhanesine gittik. Yemekhane dediğimde bir ayrıntıyı açıklamak isterim. Eskilerin mercimek yemeğini kastederek "Askere gidince elbet kara şimşeğin tadına bakacaksın" sözü burada geçerli değil. Geçerli olması da imkansız gibi duruyor. Çünkü er ve erbaşlar için titizlikle hazırlanan yemekler ilk olarak Bölge Komutanı'nın önüne gidiyor. Komutan, askerinin yiyeceği yemeği asker yemeden önce bir gurme gibi tadarak yemeğin yapılmasına onay ya da red veriyor. Kısa bir bilgilendirmeden sonra gelelim yemekhaneye. Bölge komutanı ve subaylarla birlikte yemekhaneye girdiğimizde kapıda yemekhane çavuşu "Dikkat" diye bağırınca bütün er ve erbaşlar aynı anda esas duruşa geçiyor. Komutanlarla yerimize geçtiğimizde eline tokmağı alan yemekhane çavuşu tokmağı tahta bir zemine 3 defa vuruyor. Ardından hep beraber "Tanrı'nın adıyla" dendikten sonra yemeğe oturuluyor.
OKUMAK ZORUNLU
Yemeğimizi yerken Murat Albay'ın önümüzde oturan Giresunlu bir er ile yaptığı sohbet dikkatimi çekti. Beyaz ten rengi, sarı saç, mavi göz ve kemerli burnuyla Karadeniz insanının bütün karakteristik özelliklerini taşıyan Giresunlu er ile Murat Albay arasındaki muhabbet görülmeye değerdi. Askerliği bitirdikten sonra memleketine dönüp orada kaportacılık yapacağını söyleyen Giresunlu er askerliğin kendisine disiplin dışında kitap okuma alışkanlığı kazandırdığını söyledi. Giresunlu erin böyle konuşmasının ardından yanında bulunan Sivaslı arkadaşı da kitap okumanın yanı sıra halk eğitim merkezlerinden gelen öğretmenler sayesinde ebru sanatını da öğrendiklerini dile getirdi. İki askerin bu açıklamaları bende hayret uyandırdı. Askerliği sadece vatan savunması üzerine eğitim verilen bir ocak olarak görmüşken Anadolu'nun bağrından gelmiş askerlerin askerlik hizmeti sırasında belli kazanımlar elde etmesi beni çok mutlu etti. Gülümsediğimi görerek adeta düşüncelerimi okuyan Murat Albay kulağıma hafifçe eğilerek "Askeri bir birlik aynı zamanda çok geniş kapsamlı bir eğitim kampüsüdür. Burada bütün askerlerimiz en az 1 kitap okuyup özetini arkadaşına anlatmak zorundadır. Bunun dışında okumak isteyen askerlerimizi açık lise ve açık öğretim sınavlarına da yolluyoruz. Onlara burada öğretmen olarak gelen kısa dönem arkadaşlarımız yardımcı oluyor" dedi. Askeri birliğe neden birlik dendiğini bu açıklamadan sonra anladım. Çünkü ya hep beraberler ya hiç kimseler. Hepsi bir arada hep "birlikte" duygusuna sahip, vatanın dört bir yanından gelmiş, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı vatan evlatlarından oluşuyordu.
EĞİTİM YUVASI
Yemek bittikten sonra Bölge Komutanı askerlere "Yemeğiniz bitti mi?" diye sorup "Bitti komutanım" yanıtını alınca bütün yemekhane ayağa kalkıp esas duruşa geçti. Hep birlikte "Çok Şükür" dedi. Askerlere afiyet olsun dendikten sonra karargahta bulunan kütüphaneye gittik. Komutanlık bünyesinde askerlere verilen eğitimlerin ardından boş zaman yaratıldığını öğrendim. Bu boş zamanlarda askerler, vakitlerini ya kütüphanede kitap okuyarak ya satranç oynayarak veya puzzle yaparak geçiriyor. Askerlik dışında eğitim yuvası olarak da işleyen Sahil Güvenlik Ege Deniz Bölge Komutanlığı'nda askerler dünya edebiyatının önde gelen isimlerinin eserlerini okuyabiliyor. Anlatılanların aksine herkesin istediği kitabı okuyabildiğini öğrendiğimde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin insanlar tarafından nasıl tabulaştırıldığını gördüm. Ancak görünen o ki TSK bu tabuyu yaptığı örnek uygulamalarla yıkıyor...