• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Küllerinden yeniden doğan kent, İzmir

HÜROL DAĞDELEN

Küllerinden yeniden doğan kent, İzmir

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 09 Eylül 2009
Bir millete vereceğiniz en güzel armağan, bağımsızlıktır. Geleceğe umutla bakan bir vatan...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, Belkahve'den İzmir'i izlediği an, aklından neler geçtiğini, Ege'nin İncisi'ne bakınca ne düşündüğünü bilemeyiz.
Bildiğimiz en önemli gerçek, bir ulusun uyanışını kanıtlayan Kurtuluş Savaşı'nın son noktası olduğudur İzmir...
Çağdaş, güvenilir, Cumhuriyetçi, demokrat, Atatürkçü bir şehir.
Kanımca Atatürk bunu görmüştü İzmir'e bakınca...
***
İşte o yıllardan kalan iki anı...
Gazeteci arkadaşım Vecdi Altay, Atatürk'ü anlattığı kitabında, bir annenin oğluna duygularını şöyle anlatır:
Mustafa Kemal, Türkiye'nin kaderini belirleyen ve 137 bin şehit verilen Büyük Taarruz'a hazırlanırken, oldukça gizli çalışmalar yapıyordu. Öyle ki, bu çalışmalardan sadece en yakın dostlarının haberi vardı. Zübeyde hanım, hazırlıklar yapan oğlunun asker giysileri içinde elini öpmeye geldiğinde hiç bir şey sormadı. Biraz tedirgindi. Bir şeylerin olduğunu anlıyordu ama susuyordu. Mustafa Kemal cephededir artık. Annesinden gebir mektup, onu duygulandırır, kesin zafere gidecek yolun açılmasına destek ve moral olur. İşte o mektupta yazılanlar:
"Sevgili oğlum, seni bekledim, gelmedin. Çaya gittiğini söylemiştin bana. Ama cepheye gittiğini biOğlum, senin için dua ettiğimi bilmeni isteSavaşı kazanmadan geri gelme. Gözlerinden öperim. Annen."
***
Büyük Taarruz kazanılmış, düşmanlar püskürülmüştü. Ülkede bir bayram havası vardı. Mustafa Kemal, savaş sonrası İzmir'e gelir. Yanmış yıkılmış İzmir sokaklarında dolaşırken, genellikle yabancıların kaldığı bir otele girer. İngiliz yazar Lord Kinross, 'Bir Milletin Yeniden Doğuşu' adlı kitabında o anı şöyle anlatır: Bu genç Türk subayını tanımadılar. Garda kim olduğunu bilememiş boş masa olmadığını söylemişti. En sonunda müştebiri onu tanıdı. Mustafa Kemal, kimserahatsız olmamasını söyleyerek masaına oturdu. Rumlar ona merakla baıyorı. Mustafa Kemal döndü ve garsona, "Kral Konstantin hiç buraya gelip bir kadeh rakı içti mi?" diye sordu. Hayır yanıtını alınca, "Öyleyse, buralara kane diye gelmiş, ne işi varmış İzmir'de" dedi.'
***
Evet ne işi vardı?.. Aslında hakkı olmadığı toprakları almak için gelmişti, karşısında inanmış bir insan gücünü buldu.
Hiç ummuyordu ama o vatansever insan gücü, onu topraklarından böyle püskürttü.
Kanla aldığı vatanı, kanla kazanmıştı.
***
Mustafa Kemal Atatürk, İzmir'e girdiğinde kent ateşler içinde yanıyordu. Bir tarih yok oluyordu aslında...
Yangını kimin çıkardığı hala meçhul? Ermeniler mi, Rumlar mı, yoksa son iddialara göre Türkler mi?
Kesin kanıt yok.
Oysa bilinen tek gerçek, İzmir'i yaktıran gücün kıskançlık olduğu... Sahip olamamanın verdiği hüznün de karşılığı...
O günlerde küller arasında kalan koca bir tarih, aslında küllerinden yeniden doğan çağdaş bir kentin ortaya çıkışına da tanıklık ediyordu.
Bugün İzmir, Türkiye'nin en çağdaş, en bilinçli şehri...
Demokrasinin de beşiği.
9 Eylül bayramı, tüm vatanseverlere kutlu olsun.

SÖZÜN ÖZÜ
Ben bütün İzmir'i ve İzmirlileri severim. Güzel İzmir'in temiz kalpli insanlarının da beni sevdiklerinden eminim.
K. Atatürk

En değerli armağan
Sinemaya yıllarını vermiş bir isim olarak ne kadar mutlu etmiştir Ülkü Erakalın'ı, onur ödülünü alacağı gün, son filminin de dünya galasının gerçekleşmesi...
Geçen akşam Yekta Kopan'ın sorularını yanıtlarken, hissettim yaşadığı gururu gözlerinde...
Ediz Hun'un başrolünde, Zeki Müren'in son dokuz gününü anlattığı son filminin dünya galasının, Antalya Sinema Festivali'nden onur ödülü alacağı güne rastladığını belirten Erkalın, "Ben bu filmi çekmemiş olsaydım, ödülümü alıp mahsun bir şekilde kenara çekilecektim ama bu filmle hala ayakta olduğunu kanıtlayacağım, ne büyük gurur" dedi.
Gerçekten öyle, sinemaya ömrünü veren bir yönetmene en değerli armağan.

Hastanede de kitap okunur
Hep kitap okumak için bahaneler üretiriz. "Şöyle tatile çıktığımda, kumsala uzanıp kitap okuyacağım" ya da "Eve gidince kendimi kitaba vereceğim" gibi...
Oysa kitap okumanın yeri ve zamanı yok. Her an yanınızda olmalı, size yeni ufuklar açmalı.
Tabii istersek...
***
Oysa, kitap okuma fırsatı yaratan her kurum ya da her yönetici, toplumsal bilinç yolunda önemli bir adım atar.
Size bugün Denizli'den bir örnek vereceğim. Haberi Hasan Durna kardeşim göndermiş yine, kendisine teşekkür ediyorum.
***
Denizli Devlet Hastanesi'nin 9 ay önce başlattığı kampanyaya 1200'e yakın kitap desteği gelmiş...
Zira hastanede, çalışanların boş zamanlarını değerlendirmek, belirli bir süre yatarak tedavi gören hastaları gerginliklerden uzaklaştırmak ve okuma alışkanlığını yaygınlaştırmak amacıyla bir kütüphane oluşturulmuştu.
Olay, amacına ulaşmış.
Ne kadar güzel bir adım değil mi?
***
Şimdi, herkes, çalışan ya da hasta, boş zamanını hastanede kitap okuyarak değerlendiriyor.
Bundan daha güzel bir şey olur mu?
Hep bahaneler yaratarak kitap okumaktan sıyırmak, hoş değil... Bu topluma katacağımız her bilgi, geleceğin aydınlığıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.