• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Ayavukla geleceğe umutla bakıyor

HÜROL DAĞDELEN

Ayavukla geleceğe umutla bakıyor

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 20 Aralık 2010
İzmir, çok kültürlü kimliğiyle, Trükiye'nin ender şehirlerinden biri... Yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu'nun kanatları altında özgürce yaşayan, Rumlar, Ermeniler, İtalyanlar, Fransızlar, Yahudiler, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra, kaçıp giderken bu kente birçok değer de bırakmış...
Bir tarafta antik Agora ve Efes, diğer yanda çeşitli ulusların dini ve toplumsal değerleri, İzmir'in çok renkli yapıtaşlarını oluşturmuş...
Son yıllarda artan tarihsel bilinç, İzmir'in değerlerini koruma konusunda önemli adımlar attığını gösteriyor.
Bu örneklerden biri de Ayavukla Kilisesi...
***
Ayavukla Kilisesi, İzmir tarihinde önemli bir olay olan 1922 yangınında, kurtulan tek Rum kilisesi... Yapı 14 Şubat 1924 tarihinde, Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifiyle, İzmir ve çevresine ilişkin eski eserleri sergilemek amacıyla Asar-ı Atika Müzesi olarak hizmet vermeye başlamış...
O günden bugüne sağlam kalabilmiş...
***
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin tarihi Ayavukla Kilisesi'nde iki yıldır sürdürdüğü restorasyon çalışmalarında, önemli mesafeler katedilmiş..
Bir arkadaşımın önerisiyle gittim, geçen gün Ayavukla'ya... Basmane'nin daracık sokaklarından geçip ulaştım bu tarih hazinesine...
Kapıdan girer girmez ilk farkettiğim şey, Macaristan'ın başkenti de bir gotik kilisede yaşadığım duygunun aynısı...
Orada da tarihi motiflerin üzerinden titizlikle geçilmiş, bugüne kadar korunmuş...
***
19'uncu yüzyılın ikinci yarısında, kadınlara özel inşa edilen Ayavukla kilisesinde yapılan çalışmalarda, boya tabakalarının ardında gizli kalan Hz. İsa figürü, Altın Ağızlı Aziz Yuhanna, melekler Mikail ve Cebrail'i simgeleyen duvar resimleri de yeniden gün yüzüne çıkarılmış...
Çalışmaları yürüten bir bilim kurulu... İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi Mimari Restorasyon Bölümü'nün üstlendiği restorasyon çalışmalarında dünyada uygulanan en son yöntemler kullanmış... Duvarlar ve sütunlarla tavan da orijinaline uygun olarak restoratörler tarafından tek tek adeta yeniden boyayla çizilmiş, eski haline en yakın görünüme kavuşturulmuş...
Şimdi, Büyükşehir'den tek isteğim, bu eserin çevresinin düzenlenmesi, hatta bazı binaların istimlak edilmesi, kültür turizmine açılması...
***
Bu özel çalışmaları görünce, benim İzmir'de tarihi koruma konusunda umudum daha da arttı.
İzmir üç dinin buluştuğu, ortak bir şehir... Bu yüzden, Türkiye'nin diğer kentlerine oranla, "kültür turizmi" açısından değeri çok daha fazla...
Çünkü, üç dinin simgesi, pek çok eser var. Yeter ki korunsun, yeter ki bu konuda etkin adımlar atılsın.
Bu açıdan bakınca Ayavukla, geleceğe atılmış önemli bir adım... Ayrıca bahçesinde kurulacak "Basın Müzesi" de, Büyükşehir Belediyesi'nin gazetecilere bir armağanı...
Sözün özü, tarih artık bu kente gülümsüyor.

Ata'sını tanımayan bir toplum (!)...
Önceki gece, Star Haber'i izlerken asabım bozuldu. Muhabir halk arasında dolaşıyor ve onlara şu soruyu yöneltiyor:
İlk cumhurbaşkanımız kim?
Kimi yarı şaşkın, kimi pişkin, kimi boşvermiş bir havada, şu yanıtı veriyor...
Valla bilemedim (!)
Oysa küçük oğlum, şappadanak yanıtlıyor soruyu "Atatürk" diye, sonra da onlara kahkahalarla gülüyor...
"Bilemediler, bilemediler" diye.
Ona bakıp utanıyorum bizim kuşağın umarsızlığımıza...
***
Sonra yerimden kalkıp yuh çekiyorum herbirine... Sinirli, gergin ve keyifsizim bu yanıtlar karşısında...
"Bu kadar mı Atatürk'ten uzaklaştık, bu kadar mı tarihimizi unuttuk" diye...
Vefa ve minnet duygusunu bir tarafa bırakın, Ata'ma yapılan saygısızlığı yediremiyorum kendime...
Bir ulus düşünün ki, bağımsızlığını, geleceğini borçlu olduğu liderinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı olduğundan habersiz...
Gak guk yapıyor karşımda onca insan...
***
Oysa ilköğretim, lise ve üniversitede, hatta bir ömür boyunca Türkiye Cumhuriyeti kurulalıberi öğretilir Türk insanına, özgürlük tarihi...
Bu kadar mı boşvermiş, bu kadar mı okumuş cahil olduk!...
Bu kadar mı hödük, bu kadar mı gayesiz...
Şimdi onca insana Hülya Avşar'ı sor, sana ballandıra ballandıra anlatsın; aşklarını, şarkılarını, filmlerini...
Ancak iş Ata'sına gelince:
"Valla bilemedim (!)"
Yazıklar olsun sizlere...

Çite her çiviyi çaktığında...

Kolaylıkla kızıp arkadaşlarının kalbini kırabilen bir çocuk varmış. Babası onu bu huyundan vazgeçirebilmek için bir yol düşünmüş. Ve bir gün ona bir torba kocaman çivi vermiş ve her öfkelendiğinde arka bahçelerindeki tahta çite bir çivi çakmasını söylemiş.
***
İlk gün çocuk çite tam 27 çivi çakmak zorunda kalmış. Fakat gün geçtikçe çite çaktığı çivilerin sayısı azalmış. Çocuk öfkesine hakim olmanın o kocaman çivileri çite çakmaktan daha kolay olduğunu görmüş. Nihayet öyle bir gün gelmiş ki, öfkesine hakim olmaya ve kırıcı sözleri ağzından kaçırmamaya başlamış.
***
Babasına gidip yarı sevinç, yarı gururlu durumu anlatmış. Babası bu defe ona öfkesine her hakim olduğunda çitten bir çivi sökmesini söylemiş.
Bir gün koşa koşa babasının yanına giden çocuk çitin üzerinde artık hiç çivi kalmadığını müjdelemiş. Bunun üzerine babası onun elinden tutup çitin önüne getirmiş. "Aferin oğlum, sonunda başardın" demiş baba "Ama çitin üzerindeki şu deliklere bakar mısın? Çit asla eskisi gibi olmayacak. Öfkeyle konuşan insan, sözleriyle aynen bu delikler gibi bir yara açar karşısındakinde. O yüzden arkadaşlarınla iyi geçinmelisin" demiş.

GÜNÜN SÖZÜ
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam, paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
Kızılderili Atasözü


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.