Toplumsal ve ekonomik gelişmenin pek çok ayağı var, kişisel kararlılık, iş ve iç disiplini, hedef bilinci, dürüst ticaret...
En önemlisi de güven...
Bu saydıklarımın hepsi göreceli kavramlar, zamanla oluşup, toplumun kalbine yerleşecek özellikler...
Eğitim ve toplumsal bilinç bu sorunu çözer ancak biri var ki, rayına oturmaz ve desteklenmezse ne yapsan, boş...
Bu kavram ne eğilir ne bükülür, düz ve nettir. Orası burası oynamaz, toplumsal yapılanması yüzyıllar alır, yıkmak ise birkaç gün, birkaç dakika...
O kavram 'güven'dir. "Toplumsal bilinç" kimliğinin en önemli ayağı...
***
Benim gibi yaşı 50'yi devirenler çok iyi bilir ki, bu toplum pek çok güven sınavından geçti.
Gördük ki bardığın dolu tarafı, boştan fazla... "Bibirimize güveniyoruz" dedik, pek çok soruna karşı koyduk, 70'li yılları atlattık, 80 devriminde, yaşadığımın onca acıya karşın direndik.
Değerlerimizden en ufak ödün vermedik...
Ancak 2000'li yıllardan sonra, toplumda derin izler bırakan ekonomik sıkıntıların yaşattığı sarsıntıyla, güven bulanımına sürüklendik ve onu hala atlatamadık.
Bir de bunlara, özellikle görüntülü medyanın, reyting uğruna, ağzından çıkanı kulağı duymayan "kışkırtıcı yorumcuları" eklenince, sorun daha da büyüdü.
***
Görünen köy kılavuz istemez. Geçmişte, yaşanan onca acıya direnen, birlikte hareket eden bu toplum artık çözülmeye başladı, güven bunalımı giderek büyüyor ve kimse bu yaraya dokunmuyor.
Üstelik, sorunun daha da büyüdüğünü göre göre...
Ekonomik alanda bir tutarlılık yaşayan toplum, yüreğinde hala, bunalım filizlerini yeşertiyor, kuratmak ne kelime besliyor da besliyor.
Hem de acımısızca...
Futbol maçlarında, alışverişlerde, ikili ilişkilerde, bir bakışta, bir göz süzüşte bile güvensizlik var artık...
Ne erkek kadına, ne kadın eşine ve ne sevgili aşkına, patron çalışanına güveniyor.
Ve kriz giderek büyüyor.
***
Geçmiş bir yazımda belirttiğim gibi, bu durumdan çıkışın anahtarı, toplumun yetiştirdiği sosyolog ve psikologlardır.
Toplumsal terapi yapılmazsa eğer, ruhun tazelenmesi için geç kalınabilir ve bu da bir toplum için çok büyük bir kayıptır.
Sadece onlar da değil, toplum mühendisleri ve politik liderler de harekete geçmeli ve topluma sadece doğruyu söylemeli.
Evelemeden, gevelemeden.
Yoksa gerçekten "şüphe kuyusuna" düşecek gibiyiz. Sadece başkalarına değil, kendimize bile güvensizlik başladı.
İşte en büyük tehlike bu.
SÖZÜN ÖZÜ
Gençliğin ruhunu, işlenmeyen bir tarla gibi kendi haline bırakırsanız, orada ısırganlar, dikenler yetişir.
Snellman
Topluma söz vermek..
Bu toplum çok acılar çekti. İnanılmaz bir kurtuluş savaşı verdi, yedi düvelle savaştı. İnsanlar kendini, çocuklarını, ailesini vatan için feda etti.
Sonuçta güneş gibi doğan bir Türkiye çıktı ortaya...
Cumhuriyetçi, Laik, devrimci, halkçı, devletçi, milliyetçi...
Bir asıra yakın bir süredir bu ilkeler doğrultusunda yaşıyoruz. Yıkılmadık, ayaktayız.
***
Onca dış güç türlü oyunlar planladı, halkın arasına nifak soktu, yürekleri yaraladı, güven sorunu yarattı.
Hepsinin üstesinden geldik. Çünkü Atatürk'ün öğrettiği millet olma bilinciyle savaşmıştık tüm kötülüklerle...
Emek emeğe, yürek yüreğe verilen bir mücadeleydi bu...
Ve bize bu gücü veren de "Andımız"dı, okulda her sabah okuduğumuz, kendimize ve toplumumuza verdiğimiz o söz...
Her milletin, bilinçaltına yerleştiği bir "toplumsal söz"ü vardır. Filmlerinde görmüyor muyuz Amerikalıyı, İngilizi, Fransızı...
***
Sonuçta...
Birlikte, özgür, bağımsız yaşama isteğidir "Andımız"... Bir toplumun oluşturan çimentodur. Birçok etnik kimliğin yaşadığı Anadolu'nun çatısıdır.
Demokratik bir toplumun ana arteridir, gelişmekte olan bir toplumun güvencesidir.
Geleceğin ışığıdır.
Ona dokunmadan önce, bu gerçeği bir daha gözden geçirmeli.
