Ülkemiz, çok çeşitli bir mozaik aslında... Toplumsal yaşamın, sanatın, dini inancın, hayatın çok renkli bir yansıması...
İşte bu nedenle disiplin uymaz bize... Zira, her insan Ata'dan gelen soyunu da hesap katarak yaşamak istiyor. İster buna dinsel isterse aile baskısı deyin, her insan bir kıskacın içinde ister istemez...
Bu kuşağı yırtabilen, değer yargılarıyla yüzleşebilen insan çok az.
Zira bir insanın kendini bulması, doğru hamleler yapması, yeteneklerini ortaya koyması, gerçeklerle savaşımı, zorlu bir süreci işaret ediyor.
***
Fotoğraf, makinenin denklaşörüne basıp ortaya çıkan görüntüyü karta bastırmak değildir sadece...
Bir sanattır, başkasının göremediğini görme ve yaşatma duygusudur.
Ülkemizde birçok ünlü fotoğraf sanatçısı var, felsefesi ve hayata bakışıyla...
Bu isimlerden biri de Sabit Kalfagil...
1960 yılından günümüze, tam 55 yıldır aktif olarak sürdürdüğü fotoğraf
yaşamıyla kendi tarzını yaratmıştır.
Yaşadığı şehir olan İstanbul'a değer katan bir sanatçıdır o...
Topluma örnek olan isimleri birer "sanat koleksiyonu" dizisiyle okuyucuya ulaştırmayı amaç edinen dev bir kuruluş olan "Eczacıbaşı" Fotoğraf Sanatçıları Dizisi'ni bu kez sanatında etkili bir isim olan hocaların hocası, Sabit Kalfagil'e ayırmış...
Hayatı, dünya görüşü, meslek aşkı ve çok özel fotoğraflarıyla...
Fotoğraf çeken ve çekmek isteyen her insan için örnek çalışma olan bu eserle...
***
Merih Akoğul'un kaleme aldığı kitapta Sabit Kalfagil, fotoğraf çekmenin büyüsünü bakın nasıl anlatıyor:
"Bana sorarsanız her fotoğrafçı birer oryantalisttir. Çünkü fotoğrafın temeli, 'Bakın ben ne gördüm' demektir. Fotoğrafınızı ortaya koymakla görülmeye değer, ilginç bir şey gördüğünüzü iddia ediyorsunuz. O halde başkalarına göstermeye değer, başka bir deyişle farklı bir şey görmüş olmanız gerekir. O değişikliğin sadece değişiklikten ibaret kalmaması, aynı zamanda estetik bir formda olması şart."
***
Ustanın fotoğrafa bakışı, nasıl da öze inmiş... Çok iyi biliyorum bu duyguyu... Çünkü ben de bir süredir fotoğraf çekmeye çalışıyorum.
Konu genelde doğa fotoğrafları... Aramızda bu işe hayatını vermiş usta isimler de var.
Hep onları izlerim fotoğraf çekerken... Örneğin hiç birlikte olamayız, aynı kareyle bakarız ama herbirimiz farklı yansıtır görüntüyü objektife...
Hiç göremediğimiz ayrıntılar onlarda çıkar ortaya...
Sözün özü, fotoğraf hayata bir bakıştır. Yaşarken anlatmaktır. Tıpkı Sabit Usta'nın objektifine yansıtan hayat gibi...
Her fotoğraf düşkünü, bu kitaptan edinmeli... Alacağı çok şey var.
Hayata gülümsemek...
Bugün benim doğum günüm... Aynı zamanda Elvis Presley'in ve dünya üzerinde birçok insanın da...
55 yaşıma girdiğim bugün, hayata yine gülerek, yine pozitif bakmaya çalışıyorum.
Her türlü yaşamsal zorluğa karşın benim hayat felsefem bu; gülümsemek... Her insanı olduğu gibi kabul edip onunla uzlaşma yollarını aramak... Bağırmadan, öfkelenmeden, orta yolda buluşmak... Kimi zaman buna "enayice" denilebilir, kimi zaman da çok "hoşgörülü"... Ancak her insanın hayata bir bakışı var, değişmesi de çok zor...
***
Benim için de öyle... Bu sadece sohbetlerime değil, yazılarıma da yansır.
Belki çok kazık yedim hayatta, kandırıldım da... Ama çok şey de kazandım. Mutlu bir ailem var, ölümüne yol arkadaşım bir sevdiceğim, çocuklarım var. Sevdiklerim ve sayısını bilmediğim dostlarım... Hayatım boyunca para değil, dost biriktirdim. Para elime hiç yakışmadı zaten... Bu yüzden borçlar hiç bitmedi ama her bir dostum paha biçilemez...
****
Sözün özü, artılarımı, hep eksilerimin önünde gördüm. Kendimi bu yönde motive ettim.
İnsanı "insan" olarak kabul etmek, bizleri Yaratan'a saygı duymak, minnet etmektir her şeyden önce...
O yüzden hayat felsefem insana gülümsemektir daima...
55 yıl önce doğduğumda neyse, bugün de öyle... Kimlik, her insanın dünyaya bir amaç için gönderildiğinin ilk işaretidir. Çünkü yaşamak bir armağandır insana, Allah'ın bir lütfu...
Bu yüzden, yaşamım boyunca bir su damlası olabilirsem ne mutlu bana...
