Çeyrek yüzyıl, koşmuşum topun peşinden...
Buna yakın bir zamandır da tribünlerde, gözüm oyun alanında, artık kalem elimde... Ancak; karşılaştığım bazı olaylar karşısında, futbol bilgimden 'şüphe' ediyorum, zaman zaman... Mesela, maçın başlamasına yakın, muhtemel kadroları yazarken, Semih Kaya ismine takılıyorum! Babel ile Quaresma'nın karşısında, 'nezle' bile olabileceği geçiyor aklımdan...
Lakin; ilk yarıyı irdelediğimde Babel, görüyorum ki Emirgan'da, çay içme sevdasında(!) Quaresma'ya baktığımda, vatandaş, maç-muçla ilgisini kesmiş, Ortaköy'de mehtabı seyretme havalarında(!) Derbilerde korkak tavırlar sergileyen ve 'en azından kaybetmeyeyim!' tavırlarını sürdüren Şenol Hoca'dan, birer telkin aldıklarından, ciddi ciddi şüpheleniyorum ve Semih'i izlemeyi bırakıyorum, ilk yarı sonunda...
BU KADAR KORKU NİYE?
Asıl dikkatimi çeken, Birkaç faul pozisyonunu devam ettiren... Olmadık durumlarda, 'zıırt!' diye düdük öttüren... Talisca'ya haksız kart göstermesi ve Atınç'ın Yasin'e yaptığı faule penaltı çalmaması sonrasında, kafamı bulandıran, Bülent Yıldırım oluyor o aralar... Çünkü; benim öğrendiğim oyun kuralarına göre, verdiği o kararların küllüm, hepsi yanlış(!) 'Kaybetmeyeyim!' amacıyla, savunmalarını kalabalık tutmaya çalışan... Ara ara yapacağı ataklar ile şansına gol bulmayı hedefleyen...
Zahiri kurtarmayı düşünen iki 'korkak!' teknik adamın, sevimsiz hamlelerine tanık olduk dün akşam! Zaman zaman gözümüze takılan Talisca tarafından kullanılan bir serbest vuruşun, şansına gole dönüşmesiyle, 'korkak teknik adam!' yaftasından, şimdilik sıyrıldı Şenol Hoca...
Futbolun kıyılarını koylarını dolaşmış, bir garip Metin'den, kendisine naçizane bir soru...
Elinde böyle 'Spartalı'lar!' varken, bu kadar korkman niye?