Son birkaç haftada bakıyorum, Şenol Baba'da mikrofonlara konuşurken ölü evi yascısı sanki, na-ha surat iki karış! Ettiği küfürler yüzünden altı hafta ceza alan Caner'i kadroya almayışı, gizli gizli kaynayan kazanın bir habercisi gibi... Neyse; defi-bela kabilinden kulağımı çektim, vurdum tahtaya...
Tam bunları düşünürken, Talisca'yı kulübeye mahkum etmesi, nasıl da takılıyor kafama ama! Koca bir ilk yarı boyunca adını üç kez duyduğum Oğuzhan oynarken Talisca, niye kulübede naylon eskitiyor, niye niye?
Beşiktaş, fikstürün birincisi, Monaco, sonuncusu ama, sergilenen oyuna baktığımızda, en tehlikeli atakları geliştirenin, Monaco olduğunu görüyoruz. Tosic'in ilk dakikalarda vurduğu kafanın ve Gökhan'ın cılız şutu dışında, ne var dişe-tırnağa dokunan bir hücum Beşiktaş'ta?
Monacolu'lar fazla riske girmeden, savunmalarının arkasına adam kaçırmama konusuna özen göstererek, gıdım gıdım da olsa, tehlikeli ataklar geliştirdiler Kartallar'ın kalesine... Biz, Quaresma'nın görsel şenliğinin golle sonuçlanmasını beklerken adamlar, Lopes'in iğnenin deliğinden geçerek attığı golün, ağzını hayretler içinde açarak izleyen birer seyircisiydik, o an(!)
İÇTEN İÇE KAYNIYOR
Haa! İkinci yarının başlarında bir çok pozisyonda, Oğuzhan'ın adı, yine gelmedi kulağıma! Yani Beşiktaş, on kişi oynadığı bu zamanlarda Quaresma, penaltıyı yaptırırken Cenk, şükür skoru eşitleyiverdi...
Şenol Baba, 'Galibiyeti düşünüyorsa, Talisca'yı oyuna alır!' diye, ısrarla beklerken bakıyorum, hala hocanın suratı iki karış! Heyecanı, en üst seviyeye ulaşmış ki görmüyor, düşünemiyor(!) Neyse... Fazla kuyunun dibine inmeden, yapılan türlü yanlışlıklar bir yana... Beşiktaş içten içe kaynıyor, izlediğim kadarıyla! Teknik adam, mutsuz! Futbolcular hala kendilerini, yenilmez 'Spartalılar'a!' benzetiyor(!) Ancak; ligin dibindeki Fransız, bir puanı alarak, şapkasını çıkarıyor ve bir puanla tüyüyor ya, dün akşam bayağı gücüme gitti, gücüme!
