Prof.Dr. Himmet KONUR
Hat levhalarımızı süsleyen ve edebin önemine vurgu yapan şöyle bir beyit bulunmaktadır.
Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım taleb
Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb
Ben bu beyitteki edeb kelimesini tahrif edip yerine ilim kelimesini koyarak bu günkü yazıma başlık yaptım. Hayatın merkezine ilmi koyan bir dinin mensuplarının ve bir peygamberin ümmetinin, ilim konusundaki zaafını gidermeye katkısı olur ümidiyle böyle bir tahrifte bulunmak herhalde mazur görülür!
İslam'ın ilme verdiği önemi görmemek için kör olmak gerekir. Ünlü şarkiyatçı F. Rosenthal, "İslam'da olduğu ölçüde hiçbir inanç sisteminde din-ilim kaynaşması ayrılmaz bir şekilde gerçekleşmemiştir" diyerek İslam'ın ilme ne denli önem verdiğini ifade eder. Herhalde o bunu söylerken, -nedense Müslümanların bir türlü göremedikleri- şu ayetlerden haberdardı:
"Cahillerden yüz çevir"
"De ki: (Hiç) bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak temiz akıl sahipleridir ki, (bunları) hakkıyla düşünürler" (Zümer, 39/9)
"Allah, içinizden iman etmiş olanlarla kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini artırır." (Mücadele, 58/11)
"Allah'tan, kulları içinde ancak alim olanlar (hakkıyla) korkar." (Fatır, 35/28)
"'Rabbim, benim ilmimi artır' de." (Taha, 20/114)
"Cahillerden yüz çevir." (Araf, 7/199)
"Sakın cahillerden olma." (El-En'am, 6/35)
Bu ayet-i kerimelerin Allah kelamı olduğunu kabul edip de ilme, ilim adamına, eğitim ve öğretime gereken önemi vermeyenlerin nasıl ve ne denli Müslüman olduklarının muhasebesini yapmaları gerekmez mi?
Çoğunun okuma yazma bile bilmediği bir toplumdan ilim aşığı kafilesi çıkarmak gibi bir inkılap vücuda getiren Hz. Peygamber'in ilim konusunda şu söyledikleri bile bir toplumu cehalet uykusundan uyandırmaya yeter:
"Kıyamet gününde alimlerin mürekkebi, şehitlerin kanı ile tartılır da alimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir."
"İnsanlar içerisinde peygamberlik derecesine en yakın olanı, ilim ve cihat erbabıdır."
"Kıyamet gününde üç zümre vardır ki şefaat ederler: Peygamberler, alimler ve şehitler."
Ciddiye alındığı, üzerinde düşünüldüğü ve gereği yerine getirildiği takdirde onun şu sözü yalnız başına "bilgi toplumu" vücuda getirecek güçte bir haykırıştır:
"Tercih bizim"
"Ya ilim adamı ol, ya öğrenci ol, ya da (ilme) kulak veren ol; veya ilme muhabbet duyan bir kimse ol. (Bunların dışında) beşinci guruptan olma, yoksa helak olursun".
Herhalde bilgi toplumu oluşturmaya teşvik eden bundan daha güçlü bir haykırış olamaz.
Gerisi biz Müslümanlara kalmış! Ya onun dediğine uyarız ya da helak oluruz. Tercih bizim.
BİR AYET
"De ki: (Hiç) bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak temiz akıl sahipleridir ki, (bunları) hakkıyla düşünürler." (Zümer, 39/9)
BİR HADİS
"Ya ilim adamı ol, ya öğrenci ol, ya da (ilme) kulak veren ol; veya ilme muhabbet duyan bir kimse ol. (Bunların dışında) beşinci guruptan olma, yoksa helak olursun."
MANEVİ İKLİM
Şeytan peşini bırakmıyor
Bir Ramazan günü Abdulkadir Geylani Hazretleri dostları bir çölden geçiyordu. Hava oldukça sıcaktı. Tuttukları oruçtan dolayı açlık takatilerini kesmiş, halsiz bırakmıştı. Buna rağmen, yollarına devam ediyorlardı. Bu sırada karşılarında bir ışık belirdi, bir ses yükseldi:
- Ben sizin Rabbinizim, Ramazan'da yemek içmek size haramdır. Ama şimdi size helal kıldım. Yiyiniz içiniz.
Bu durum karşısında heyecana kapılan bazıları, hemen su kaplarına ve yiyeceğe el attı. Abdulkadir Geylani hazretleri dostlarını hemen uyardı:
-Sakın oruçlarınızı açmayın!
Sonra sesin geldiği tarafa dönüp:
- "Euzu billahi mine'ş-şeytani'r-racim. Euzu billahi mine'ş-erri zalike!" Yani, "Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım", "Bu görünen şeyin zararından Allah'a sığınırım" der demez nur görünen şey bir anda kapkara kesildi! Şeytan kendisini süslü göstererek onları aldatmaya yeltenmiş ama oyunu çabucak ortaya çıkmıştı.
SICAK GÜNDE ORUÇ
Haccac ve adamları Mekke ile Medine arasında yolculuk yaparken bir suyun başında mola verdi. Sofra kurulunca; Haccac, "Etrafa bakın, fakir birisi varsa getirin beraber yiyelim" dedi. Hizmetçiler yakınlarda üzerinde bir hırka olan birini gördüler. Onu uyandırıp; Haccac'ın yanına götürdü.
Haccac: Gel beraber yemek yiyelim
Adam "yemem" diyerek reddetti. Cevaba şaşıran Haccac sebebini sorunca, "Beni senin sofrandan daha iyi bir yere çağırdılar" cevabını aldı.
- Nereye çağırdılar?
- Allah'ın misafirliğine çağırdılar. Ben oruç tutuyorum.
- Haccac böyle sıcak günde oruç mu tutuyorsun?
- Evet, bu sıcak günde oruç tutuyorum ki kıyamet gününün sıcaklığından kurtulayım.
GIYBET ORUCUMU BOZDU
Allah dostlarının orucu akşama kadar sadece aç kalmak değildir. Onlar orucu kendini değil haram ve mekruhlara onlar kendini şüpheli olan şeylere karşı bile kendini kapatmaktır. Onların derdi sadece akşama kadar aç kalmak değil, tuttukları oruçla Rıza-i ilahiye kavuşmaktır. Onlar için yılın her ayı ramazan ayı gibi yaşıyorlardı. Sürekli oruç tutardı.
Bir gün oruçlu iken yanında Hindistan sultanı çekiştirilip, gıybeti yapılınca;
Dıhlevi hazretleri;
"Eyvah orucum bozuldu" dedi.
Yanındakiler; "Ama efendim gıybet yapan siz değildiniz" deyince;
"Gıybeti yapan da dinleyen de ortaktır" Hadis-i şerifi ile karşılık verdi.
