Prof.Dr. Himmet KONUR
Yüce Rabbimizin rahmeti boldur. Ayet-i Kerimelerde rahmetinin her şeyi kuşattığını, kendisine rahmeti zorunlu kıldığını bildirmiştir. Ancak kul hakkı söz konusu olduğunda kendisine sınırlama getirmiştir.
Hak sahibi affedinceye veya hakkını alıncaya kadar kul hakkı yiyen kişi affedilmeyecektir.
Kötülük yapan kimsenin kötülüğü nispetinde ceza çekmesi gerekir. Zulme uğrayan kişinin hakkını alması en tabii hakkıdır. Durum böyle olmakla beraber affetme ve barışma yoluna giderse daha büyük sevap kazanır. Konuyla ilgili olarak ayet-i Kerimelerde şöyle buyrulur:
O, zalimleri sevmez
"Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez. Zulüm gördükten sonra hakkını alan kimselere, işte onların aleyhine bir yol yoktur." (Şura, 42/40-41)
Kul hakkı yemek en çok kaçınılması gereken günahlardan biridir. Dikkat edilmediği takdirde faturası ağır olur. Hz. Peygamber, bu konuda arkadaşlarını uyarmak bir gün için sorar:
"Müflis/iflas eden kimdir, biliyor musunuz?"
Arkadaşları: Bize göre müflis parası ve malı olmayan kimsedir, derler.
Resulullah (SAS): "Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekatla gelir. Fakat aynı zamanda şuna sövmüş, buna iftira atmış, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, şunu dövmüştür. Bu sebeple iyilikleri o kimselere verilir de yeterli olmazsa, hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir sonra da cehenneme atılır. (İşte asıl iflas eden kimse budur) der." (Müslim, Birr 59)
Bir şekilde maddi karşılığı olan bir hak yenmiş ise, yapılacak en doğru iş hak sahibine hakkını vermek ve helallik dilemektir. Manevi bir hak söz konusu ise özür dileyerek af talebinde bulunmak gerekir. Bu ise insan nefsine en ağır gelen işlerdendir. Öte yandan affedilmenin garantisi de yoktur. Bu nedenle hak yiyip özür ve af dilemektense hak yememek daha kolaydır.
Bazen haksızlık ve zulüm ulvi gayelerle perdelenir. Haksızlık yapanlar bunu vatan, millet, din ve devlet için yaptıklarını zannedebilirler. Haksızlık ve zulmün nihai olarak ulvi gayelere hizmeti değil zararı olur. Bu yolla hizmet ettiğini zannedenler de kendilerini kandırır. "Kem alat ile kemalat olmaz."
Ters Lale
Edirne Selimiye Camii'nde, müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin altında ters bir lale motifi bulunmaktadır. Rivayete göre, caminin yapılacağı arsa üzerinde bir lale bahçesi bulunmaktaydı. Bu arsanın sahibi, başlarda arsasının satılmasını istememiştir. En sonunda, Mimar Sinan'dan camide bir lale motifi olmasını isteyerek arsasını satmıştır. Mimar Sinan da lale motifini ters olarak yapmıştır. Lale motifi bu arsada bir lale bahçesi olduğunu, ters olması ise sahibinin tersliğini temsil etmektedir.
BİR AYET
"İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." (Şuara, 26/183)
BİR HADİS
"Kim bir kul hakkı yemişse derhal o kardeşi ile helalleşsin. Çünkü (kıyamet günü) dirhem de geçmez dinar da. Böyle olunca o (hak yiyen) kişinin sevapları alınır o adama yüklenir. Eğer sevapları yoksa o hakkını yediği adamın günahları buna yüklenir." (Buhari, Rikak, 48)
MANEVİ İKLİM Fatih'in yargılanması
Fatih Sultan Mehmet, fetihten yaklaşık on sene sonra kubbesi Ayasofya'dan yüksek bir cami yaptırmak ister. Bu iş için uygun sütunları Sinan Atik isimli Rum mimara teslim eder.
Mimar kendi hesabına göre bu şekilde inşa edilecek kubbenin depremde yıkılacağını düşünerek sütunları kısaltır.
Sonuçta camii, Fatih'in istediği ölçüde heybetli olmaz. Fatih Sultan Mehmet, emrine uymadığı için mimara kızar. Mimar depreme dayanıklı olması için böyle yaptığını söylese de Fatih, emrine uymadığı için mimarın ellerinin kesilmesini emreder.
Haklı sebep olmalı
Mimar, haklılığına olan inancı ve çevresinin de cesaretlendirmesiyle padişahı kadıya şikayet etmeye karar verir.
Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanan Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirir ve Fatih Sultan Mehmet'in yargılanmasına karar verir.
Kadı Hızır Bey, mimarı yargılanmadan cezalandırdığı için padişahın suçlu olduğuna ve kendisine kısas uygulanarak ellerinin kesilmesine karar verir.
Kadı Hızır Bey'in kararı
Mimar Sinan Atik duyduklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikayetten vazgeçtiğini söyler.
Bunun üzerine kadı cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir.
Evliya Çelebi'nin aktardığına göre, karardan sonra Fatih, çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; "Eğer sen Allah'ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla başını paramparça ederdim" der.
Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir: "Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim" der.
