Elveda ya şehr-i Ramazan!

Ramazan boyunca yaptığımız ibadetlerle manevi bünyemizi ve irademizi güçlendirdik; nefsimizi ve nefsimizin arzularını kontrol altına almayı başardık

Prof. Dr. Himmet KONUR
Bizleri yoktan var kılan Yüce Rabbimiz bizimle ilgili bir gerçeğe dikkatlerimizi çekiyor: "İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir." (İsra, 17/11) Bir şey hayrına olduğu halde ondan hoşlanmayabilir. Ve bir şey kötülüğüne olduğu halde ondan hoşlanabilir. Her şeyin en doğrusunu Allahu Teala'nın bildiği gerçeğini unutur. (Bakara, 2/216) Bu gerçeği dikkate almayanlar açısından Ramazan ayı da böyledir. Güç yetirilmez ve hiç bitmeyecekmiş gibi görünür ama öyle değildir.
Mübarek Ramazan ayının sonuna yaklaştık. Müezzinler "Hoş geldin ya şehr-i Ramazan" diye kasideler okurken artık "Elveda ya şehr-i Ramazan" demeye başladılar. Ay boyunca oruçlar tutuldu, teravihler kılındı, gücü yetenler zekat, sadaka ve fitrelerini verdiler veya verecekler. Dua, tövbe ve istiğfarlar edildi. Yakında bütün bunları yerine getirebilmenin sevincini yaşayacak; bu sevincimizi herkesle paylaşacağız.
Ramazan boyunca yaptığımız ibadetlerle manevi bünyemizi ve irademizi güçlendirdik; nefsimizi ve nefsimizin arzularını kontrol altına almayı başardık. Artık bu aşamada nefis eski alışılmış taktiklerinin işe yaramadığını fark ederek yeni birtakım tuzak ve taktiklerle karşımıza çıkacaktır. Belki eskisi gibi 'namaz kılmak, oruç tutmak zor, sadaka, zekat ve fitre verirsen kazancın eksilir' gibi telkinlerde bulunmayacaktır. Ancak bunlardan daha tehlikeli ve yaptığımız bütün bu amelleri boşa çıkaracak tuzaklar kuracaktır. 'Sen ne iyi bir Müslümansın! Namazlarını kılıyor, oruçlarını tutuyor, zekat ve sadaka veriyor, dini yükümlülüklerini harfiyen yerine getiriyorsun' diyecektir.
Bütün bunlar aslında nefsin eski gücüne kavuşmak için kurduğu sinsice planlardır. Nefis ister ki kişi yaptığı ibadet ve iyilikleri gözünde büyütsün, gurur ve kibre kapılsın, kendini başkalarından üstün görsün... Bunu başarırsa bir anda eski gücüne kavuşur.
Nefsin eski günlere dönmek için yapmayacağı yoktur. Dince kutsal sayılan şeyleri kullanmak en önemli kozları arasındadır. İnsanın aldığı abdesti, kıldığı namazı, tuttuğu orucu bir anda tuzağa dönüştürüverir. Bu durumu Mevlana şöyle anlatıyor:
"Nefsin sağ elinde tesbih ve Kur'an vardır. Ama yeninde ise hançer ve kılıç saklıdır.
Onun mushafına, onun gösterişine bakma, kendini onunla sırdaş ve dost yapma.
Nefis seni abdest almak için havuza götürür, sonra seni iter, havuzun dibine atar."
Gurur, kibir ve bencillik gibi nefsani hisler iyilik ve ibadetlerimizin sevabını yutan birer ejderhadır. İbadet etmek kadar ibadetlerin sevabını nefsin tuzaklarından korumak da önemlidir.
Allahu Teala namaz kılıp da iyiliğe yönelmeyenlere "yazıklar olsun" diyor. (Maun, 107/4) Hz. Peygamber de "Nice oruç tutanlar vardır ki tuttukları oruçtan onlara kalan açlık ve yorgunluktan başka bir şey değildir." buyuruyor. Demek ki ibadetleri şekil itibariyle yerine getirmek yeterli değildir.
İbadetlerden beklenen insanı iyi duygu, düşünce ve eylemlere yöneltmesidir. Eğer yöneltmiyorsa ortada bir yanlışlık var demektir. Namaz kılıp oruç tuttuğu halde başkalarını kıskanan, gurur ve kibre kapılan, kendini büyük gören, hiçbir işin ucundan tutmayan, başkalarına yardıma koşmayan kişi yanılgıdadır. Bu tür tutum ve davranışlar ibadetlerimizi zedeler.
Ashab-ı Kiram:
"-Ey Allah'ın Rasulü!.. Kişi orucunu, ne ile zedeler?" diye sormuş, Peygamber Efendimiz de: "-Yalan ve gıybetleşeklinde cevap vermişlerdir. (Nesai, Sıyam, 43)
Değerli okurlarım, bu ayın kıymetini bilelim. Bu ayda bağışlanma ümidimiz diğer aylardakinden daha yüksektir. Zira bu ayda "Cennet kapıları ardına kadar açılır, Cehennem kapıları sonuna kadar kapatılır ve şeytanlar bağlanıp kısıtlanır." (Buhari ve Müslim). "(...) Kişi Ramazan'da da bağışlanmaz ise ya ne zaman bağışlanacak?!" (İbn-i Şeybe, Musannef, II, 270; Heysemi, Mecma, III, 143)
İbadetlerimizin, yardım ve iyiliklerimizin boşa gitmemesi için nefsimizin telkinlerine dikkat edelim, onun tuzak ve boş sözlerine kanmayalım.
BİR AYET
(Hz. Yusuf:) "Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" dedi." (Yusuf, 12/53)

BİR HADİS

"Senin en büyük düşmanın, iki kaburga kemiğinin arasında (içinde) bulunan nefsindir."

MANEVİ İKLİM

Manevi iklim nefis ve mertebeleri

Nefis denilince çoğunlukla insandaki kötü duygu, düşünce ve özelliklerin kaynağı olan manevi unsur kastedilir. Nefis, kendi haline bırakıldığında hep kötülüğü emreder. (Yusuf, 12/93). Bu haliyle o, Hz. Peygamber'in ifadesiyle, insanın en büyük düşmanıdır. (Beyhaki, Zühd, 343)
Ancak o, insanın manevi yapısının eğitilebilir kısmını teşkil eder ve mutlak anlamda kötü değildir. Her ne kadar başlangıçta, insanı hep kötü arzu ve isteklere sevk etmeye çalışsa da, belli bir eğitimden sonra iyi, doğru ve güzele de yönelebilir. Arzu ve isteklerini meşru ölçü ve sınırlar içerisinde tutmayı başaracak hale gelebilir.
İnsanın ahlak sahibi olması, nefsini öldürmesine ve yok etmesine değil, eğitmesine ve kontrol altında tutmasına bağlıdır. Kötülüğü ve iyiliği seçebilme ve yapabilme imkan ve ihtimalinin olmadığı yerde ahlakilikten söz edilemez. Zira ahlaki durum, insanın kötü ile iyi arasında, özgür iradesiyle seçim yapabildiği durumlarda ortaya çıkar. Bu nedenle nefs ve nefsani arzuların bulunmaması değil, bulunduğu halde kontrol edilmesi; meşru sınırlar içinde tutularak iyi, doğru ve güzele yönlendirilmesi daha anlamlı ve önemlidir.
Nefis, binek hayvanına benzetilir. İnsan, bir hayvandan binek olarak faydalanabilmek için öncelikle onu eğitmelidir. Aynı zamanda ona iyi bakmalıdır. Sırtına taşıyabileceğinden fazla yük yüklememelidir. Yola çıktığında da dizginlerini elinde bulundurmalıdır. Aksi halde hedefine varamaz.
Mevlana şöyle der:
Eşeğin başını çek, onu yola sok, doğru yolu bilen ve görenlerin yoluna sür. Onu boş bırakma, yularını tut; çünkü o, yeşilliğe gitmeği sever. Gaflet edip de bir an boş bıraktın mı çayırlara doğru fersahlarca yol alır. Eşek yol düşmanıdır, yeşillik görünce sarhoş olur. Onun yüzünden nice ona kul olanlar telef olup gitmişlerdir.
"Eşek nefsin kaçıyor, onu bir kazığa bağla. (Daha) ne zamana kadar işten, yükten kaçacak?" Mesnevi, b: 729)
Daima kötülüğü emreden nefis iyi, doğru ve güzele yönelinceye kadar çeşitli aşamalardan geçer. Bunlara nefsin mertebeleri denilir.
Nefsin mertebeleri
İslam düşünürleri ve ahlakçıları Kur'an ayetlerinden ve şahsi tecrübelerinden hareketle, nefsin olgunlaşma sürecini yedi ayrı aşama olarak değerlendiren bir tasnif geliştirmişlerdir. Buna göre nefsin mertebeleri şöyledir: 1. Nefs-i Emmare, 2. Nefs-i Levvame, 3. Nefs-i Mülheme, 4. Nefs-i Mutmainne, 5. Nefs-i Raziye, 6. Nefs-i Marzıyye, 7. Nefs-i Kamile.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.