Prof. Dr. Himmet Konur
Dindarlık özü itibariyle kişisel bir hadisedir. Kişi duygu, düşünce ve davranışlarının muhasebesini vicdanında yapar ve bunlardan dolayı nihai olarak kendini Allah'a karşı sorumlu hisseder. Durum böyle olmakla birlikte dini hayatın ve bu hayatın önemli bir parçası olan ibadetlerin sosyal ilişkilerde, eski ifadesiyle beşeri münasebetlerde, olumlu sonuçlar doğurması beklenir. Zira insanoğlu sosyal bir varlıktır. Bütün faaliyet alanlarının şu veya bu ölçüde sosyal hayata yansıması söz konusudur.
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde değişik vesilelerle ibadetlerin toplumsal hayata yansıması gereken olumlu etkileri hatırlatılmıştır.
Bu genel çerçeveye uygun olarak Allahu Teala, "Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim." (Buhari, Savm, 2, 9; Müslim, Sıyam, 30.) buyurmuştur. Peygamber Efendimiz de "Kim inanarak ve mükafatını Allah'tan bekleyerek ramazanın gecelerini ihya ederse, onun geçmiş günahları bağışlanır" demiştir.
Mükafatı Allah verir
Bu rivayetlerden anlıyoruz ki oruç tutan kimsenin açlık ve susuzluk ve halsizlikten kaynaklanan şikayetleri varsa bunları arz edeceği makam kullar değil Yüce yaradandır. Kimseye kızmaya, kapris yapmaya, yansıtmaya veya herhangi bir kişi ve makamdan karşılık beklemeye hakkı yoktur. İbadetlerin mükafatı yalnız Allahu Teala'dan beklenmelidir.
Orucun, Yüce Rabbimiz katında kabul olabilmesi için sosyal hayata yönelik bazı hususlara da dikkat etmek gerekmektedir. Hz. Peygamber "Oruç bir kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: 'Ben oruçluyum' desin" buyurmuştur. Kötü söz, kavga, gürültü, öfke patlaması, yalan-dolan ve entrika çevirmek oruçla bağdaşmayan davranışlardır.
Ahlaki erdemler
Sabır ve hoşgörü, doğruluk ve dürüstlük gibi ahlaki erdemler orucun ayrılmaz parçası olmalıdır. Aksi halde tutulan oruçlar boşa gider. Allah Resulünün beyanıyla, "Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah'ın onun yemesini, içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur" (Buhari, İlim, 30)
Orucun diğerkamlık duygularını ve sosyal ilişkileri güçlendirmesi de öngörülmüştür. Peygamber Efendimiz, "Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz" (Tirmizi, Savm, 82) diyerek iftar sofralarında misafir ağırlamayı öğütlemiştir.
Herhangi bir sebeple oruç tutmayanların veya tutamayanların da oruç tutanlara karşı sevgi ve saygı duygusu içinde olması beklenir. Oruca saygı denilince genellikle oruçlunun yanında yenilip içilmemesi anlaşılmaktadır. Bu, sağlıklı bir beklenti değildir. Saygının göstergesi çok farklı şekillerde olabilir. Bu, oruç tutmayanların takdirine bırakılmalıdır. Oruçlu olanlar ise (ramazan ayı haricinde yaşanan) şu rivayetteki olgunluğu gösterebilmelidir:
Oruçluya ikramda bulunun
Ümmü Ammare Bintu Ka'b (radıyallahu anha)'ın anlattığına göre: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yanına girmiştir. Ammare yemek ikram edince, Aleyhissalatu vesselam: "Sen de ye!" demiş, kadın: "Ben oruç tutuyorum'' deyince Resulullah şöyle buyurmuştur: "Oruçlu kimse, başkasına ikramda bulunur ve yemeğinden başkaları yerse, onlar yedikleri müddetçe melaike aleyhimüsselam oruçluya rahmet duasında bulunurlar." Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Oruçlunun yanında oruçsuzlar yemek yiyecek olursa, melekler oruçluya rahmet okurlar.'' (Tirmizi, Savm 67, (784, 785, 786).
Oruç iç dünyamızda bir arınma, beşeri münasebetlerimizde iyileşme ve güzelleşme, sosyal hayatta paylaşma ve dayanışmaya sevk etmediği takdirde Allah katında makbul bir ibadet olmaz. Peygamber Efendimiz "Nice oruç tutanlar vardır ki tuttukları oruçtan kendilerine kalan, sadece açlık ve susuzluktur'" (Beyhaki, Şuabü'l-İman, nr.3642) diyerek bizleri uyarmıştır.
AYET-İ KERİME
"İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O'ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar." (Muhammed, 47/38)
HADİS-İ ŞERİF
"Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allah indinde misk kokusundan daha hoştur."
