DUYGU ERGÜDEN
Muhteşem Yüzyıl ve Kaçak gibi Türkiye'nin son dönemdeki önemli dizilerinden tanıdığımız Yüksel Ünal, sezonu Manda Yuvası filmiyle açıyor. Ünal, Manda Yuvası'nın çok farklı bir komedi filmi olacağını ifade ediyor. Bayram tadında sohbetiyle İşte Yüksel Ünal...
-Bu dönem yeni film ve dizi projeleriniz var mı?
Bir sinema filmi projesi var. Manda Yuvası filmimiz ile beyazperdede olacağım. Onun dışında devam eden birkaç tane dizi görüşmesi var. Ben bu dönem biraz titiz olmak istiyorum. Oynadığım rolu seçmek istiyorum. Mesela bir daha aşçıyı oynamak istemiyorum.
-Aşçı rolü üstünüze yapıştı mı?
Hemen üstünüze yapışıyor. Ben "Kaçak" dizisinde oynadım. Baya bildiğin mafya babasıydım. Yolda yürüyorum. Adam 'Kaçak'taki Şeker Ağa geçiyor' diyor.
Manda Yuvası filminden biraz bahseder misiniz?
Çok farklı bir komedi filmi olacak. Yönetmen İlyas İlbey. Oyuncuların büyük bir bölümü köylülerden oluşuyor. Kastamonu'nun Çaykaşı köyünde çektik. İstanbul'da tutunamamış Aşur'un hikayesini anlatacağız. Çok kısa sürede de vizyona girecek.
-İstanbul'da İzmirli oyuncu sayısı çok fazla. Sizce bunun sebebi nedir?
Biz çok keyifli insanlarız. Bunu İzmirli fanatizmi ile söylemiyorum. İzmir bizim için bir coğrafya parçası başka bir şey değil. Biz burada kurduğumuz iletişimi seviyoruz. Biz burada rahat ve iyi hissediyoruz. İzmir, benim pijamalarımı giydiğim yerdir. Başkalarının televizyonda seyrettiğini İzmirli yaşar. Biz bundan iyi oyuncuyuz. Onların kitaplarda okuduğunu ben kahvede öğrendim. İzmir bana bu şansı verdi.
-Bir yandan da İzmir'de tiyatroya ve sanata ilgi yok diye eleştirilir.
İzmirli kapalı mekan sevmiyor. Kordon, Hisarönü ya da Güzelyalı varken neden gitsin. Burada her gün cumartesi. İstanbul'da insanlar kendilerini tiyatroya atıyor. Gidecek imkanları yok. Çay bahçesinde bile kuyruk bekliyorlar.
-İzmir'den İstanbul'a giden bir oyuncu nasıl adapte oluyor?
Bu süreci buradayken anlatması çok keyifli. Bu hikayeyi ben "Çöp Tenekesi" adlı tek kişilik gösterimde de anlatıyorum. İlk gittiğimde de şöyle bir şey karalamıştım. İzmirli değilim ben İzmir'im. İçimde Cumartesi taşırım bu yüzden. Ben neşeli bir adamım. İstanbul'da İzmirli olduğun için mi bu kadar neşelisin diyorlardı. Bizim genlerimiz mutlu. İstanbul'da havalanında yürüyen merdivende, yürümeyen bir vatandaş varsa kesin İzmirlidir o.
-Sizin oyunculuk sevdanız nasıl başladı?
Almanya'da doğdum, büyüdüm. Buraya geldiğimde 9 yaşındaydım. Gökhan diye bir arkadaşım vardı. Öğretmenim de bir şeyler karalıyordu.Masada Oyuncakçı Dede diye bir kitap vardı. Gökhan açtı oradan bir şey okudu. Ben de öyle okunmaz ki o dedim. Öğretmenim de nasıl okunur dedi. Ben de kitabı elime aldım canlandırarak okudum. Öğretmenim aferim dedi. Ve başımı okşadı. O gün bugündür bu iş benim hayatım.
-Hayatınızın dönüm noktası hangisidir?
Baba oluşumdur. Baba olduktan sonra hayata bakışım değişti. Evet ben bu bayram da oğluma ayakkabı alabildim. Çok şükür sağlıklı ama... Ama ile başlayan cümleler var ya. İşte baba olunca o "Ama"yı anlıyorsunuz.
-Oğlunuz da oyuncu olsun ister misiniz?
O isterse isterim. İlgisi var zaten. Ancak ileride ne olur bilemiyorum.
Bir bayram anısı:
Yüksel Ünal, sohbetimizde eski bayramlarla ilgili bir anısını da bizimle paylaştı:
Orhan Veli diyor ya, "Bayram günü bile olsa sensiz gelen günü neyleyim". Genelde özel günleri sevmem. Ancak bayramın şöyle bir tarafı var. Bir araya gelip çok gülüyoruz ya, dünya değişiyor sanki. Ben Çiğli'de çıkmaz sokakta büyüdüm. Semt çocuğuyum. Ben bayramı o arkadaşlarımla bayramlaşmadan geçiremem. Tanıklarla mümkün hayat. Kemeraltı'na giderdik. Şimdilerde hasretin de bir anlamı kalmadı...
Ünal'ın son şiirlerinden bir tanesi:
Böyle şimdi orta yerde büyümesek dursak ya biraz.
Dünden artıkmış bugün zaten yeni değilmiş.
Bildiğin enkaz takvimler ayna mıdır zamana,
Temiz temiz olur musun aynam yıkandığında?
