Prof.Dr. Himmet KONUR
himmet.konur@deu.edu.tr
Rivayet o ki; bir gün Allah Resulü (a.s.m.) Ashabıyla otururken su dağıtmaktaydı. Dışarıdan gelen birisi onu (a.s.m.) tanıyamamıştı. "Sizin efendiniz kimdir?" diye sordu. Allah Resulü de (a.s.m.), "Seyyidü'l-kavmi hadimühüm", yani "Bu toplumun efendisi onlara hizmet edendir" buyurdular. Adam hemen su dağıtan kişinin Efendimiz (a.s.m.) olduğunu anladı.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin anlattığı Müslüman çalışan, üreten, başkalarına yardım ve faydası dokunan, hizmet eden insandır. İnsanın değeri bunlarla ölçülür.
Dilimize "Efendi" diye tercüme edilen "Seyyid" kelimesi Arapça'da toplumun başında bulunan, lider ve önder anlamlarına gelir. Yukarıdaki rivayetle bir taraftan topluma liderlik edecek olanların hizmeti şiar edinmesi, diğer taraftan da toplumun hizmet edenleri yüceltmesi, baş tacı edinmesi, başına geçirmesi gereği vurgulanmıştır. Liderlik için boy pos, soy sop, mal mülk, şan şöhret değil insanlara hizmet etmek ve faydalı olmak esastır.
Vazife anlayışı
Kur'an-ı Kerim'de namaz kıldıkları halde basit konularda bile ellerinden gelen yardımı esirgeyenler kınanan, ayıplanan ve azarlanan zümreler arasında zikredilir. (Maun, 107/4-7) İlahi buyruğa göre elden gelen bir iyilik ve yardım söz konusuysa esirgenmeyecektir.
Hz. Peygamber iyilik yapmayı, hiçbir iyiliği küçük görmemeyi öğütlemiş, yolda giderken insanlara sıkıntı veren bir şeyi gidermenin bile imanın gereği olduğunu söylemiştir. Sadece söylemekle kalmamış bizzat kendisi de tatbik ederek örnek olmuştur. İşte onlardan biri:
Bir sefer sırasında arkadaşlarından bir koyun kesip pişirmelerini ister. Ashaptan birisi öne çıkar: "Ya Resulallah, onu kesmek benim üzerime olsun" der.
Bir başkası ileri atılır: "Ya Resulallah, pişirmesi de benim üzerime olsun."
Başka bir sahabe: "Onu yüzmesi de benim üzerime olsun." diyerek aralarında vazife taksimi yaparlar.
Peygamberimiz (SAS) de, "Odun toplamak da benim üzerime olsun" diyerek katılmak ister.
Sahabeler buna razı olmak istemezler: "Ya Resulallah, biz sizin yapacağınız işi de görmeye yeteriz. Sizin çalışmanıza ihtiyaç yoktur" derler.
Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) eşsiz tevazuunu göstererek şöyle buyurur:
"Sizin benim işimi de göreceğinizi ve kafi geleceğinizi biliyorum, fakat ben size karşı imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Çünkü Allah, kulunu dostları arasında imtiyazlı durumda görmekten hoşlanmaz."
Müslümanın sadakası
Sadece insanlara fayda ve hizmet değil hayvanlara hizmet de Allah katında değerlidir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde bu durumu şöyle açıklıyor:
"Bir Müslüman'ın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insanın, hayvanın ve kuşların yedikleri şeyler o Müslüman için sadaka olur."
Bazen tembellik ve beceriksizliğimiz bazen de gurur ve kibrimiz bizi hizmet ve efendilik şerefinden mahrum eder. Bu durum bizi yüceltmez alçaltır.
Ekmek kırıklarımızı kuşlara, yemek artıklarımızı sokak hayvanlarına, fazladan yiyecek, giyecek ve eşyalarımızı ihtiyaç sahiplerine ulaştırarak işe başlayabiliriz. Hangi işimizin bizi kurtaracağını bilemeyiz.
AYET-İ KERİME
"Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat arttırır ve yapana büyük ecir verir." (Nisa, 4/40)
HADİS-İ ŞERİF
"Bir adam yolda yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: 'Bu köpek de benim gibi susamış.' deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti."
DİNİ HİKAYELER Peygamberlerin mucizeleri
Kur'an-ı Kerim'de peygamberler arasında zikredilen Hz. Süleyman'ın hayvanlarla konuşma, rüzgara, maddeye hakim olabilme mucizeleri de anlatılır. Hazret-i Süleyman bir gün Kudüs'te, çadırında arkadaşlarıyla sohbet ederken içeriye bir adam girer. O mecliste oturan bir kişiye dikkat ve hayretle baktıktan sonra çıkıp gider.
Adam şaşkın gözlerle Hazret-i Süleyman'a döner, "Bu adam kimdi?" diye sorar. Peygamberin cevabı, "Azrail" olur.
Bu cevabı alan adam paniğe kapılır ve Hazret-i Süleyman'a yalvarır:
- Azrail bana çok tuhaf baktı. Ne olur beni buradan kaçır. Uzaklara gönder.
Arkadaşının ricasını kırmaz gül yüzlü Peygamber. Rüzgar emrindedir. Bindirir rüzgara ve Hindistan'a gönderir. Adam ertesi gün Hindistan'da birden karşısında, bir gece evvelinden gördüğü ve artık tanıdığı Azrail'e rastlar. Başına geleceği anlar ve konuşur:
- Anladım, benim canımı almaya geldin. Yalnız bir sorum var, ona cevap ver öyle al canımı, der. Dün beni Süleyman'ın çadırında görünce neden yüzüme hayretle baktın?
Azrail cevap verir:
- Ben dün senin canını, ertesi gün Hindistan'da almak için emir almıştım. Seni Kudüs'te Süleyman'ın çadırında oturur görünce, 'Bu adam bir günde Hindistan'a nasıl gidecek?' diye hayret ettim. Size tayin edilen vakitten kurtulup daha fazla yaşamanız mümkün değil.
DİNİ SORULAR Aşağıda sayılanlara zekat ve fitre verilmez:
1 - Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,
2 - Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara,
3 - Müslüman olmayanlara,
4 - Kendi eşine,
5 - Zengine yani asli ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye,
6 - Babası zengin olan ergen olmamış çocuğa (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut 1410/1990, I, 122).
Namazda dudaklar hiç kıpırdatılmadan yapılan kıraat ile kıraat şartı gerçekleşmiş olur mu?
Konuşabilen kişinin namazda Fatiha ve diğer sureleri, dili kıpırdatmaksızın ve ses çıkartmaksızın zihinden tekrarlaması okuma (kıraat) sayılmaz. Böyle yapmakla namazın rüknü olan kıraat yerine getirilmiş olmaz. Kişinin kendi duyabileceği bir sesle, fısıldar gibi, harfleri yerlerinden çıkartarak ve eğer yanında başkaları varsa onları rahatsız etmeyecek bir şekilde okuması gerekir.
