YUNANİSTAN NEREYE GİDİYOR?

Başlarken...

İlk defa bundan 15 yıl önce, yine bir dizi röportaj yapmak üzere gitmiştim Yunanistan'a...

Atina'da, ekonomiye yön veren isimlerle Yunanistan'ın geleceğini konuşmuştuk.

Görüştüğüm uzmanlar, özellikle AB'ye girişinin ardından Yunanistan'ın ekonomisinde baş gösteren rehavetten yakınmışlardı. Üretimin düştüğünü, yatırımların durduğunu belirterek, "Böyle giderse, yarınlarda Yunanistan çok zor günler yaşayacak" demişlerdi.

15 yıl geçti; yarın geldi, bugün oldu; öngörüler doğru çıktı.

Ve durum ortada...

323 milyar euro borç. Hızla tırmanan işsizlik. Ağır vergi yükü altında ezilen halk.

Ülkeler de insanlar gibidir.

Her ülkenin sunduğu, sandığı ve gerçeği farklıdır.

Yunanistan'ın da sunduğu Yunanistan, sandığı Yunanistan ve gerçek Yunanistan farklı.

Örneğin Mykonos, Santorini gibi popüler Yunan adalarına tatile gittiğinizde gördüğünüz, yaşadığınız Yunanistan ile ana kara, örneğin Atina ve iç kısımlar çok farklıdır.

Adalarda vur patlasın çal oynasın taverna gecelerini yaşadığınızda "bu ülkede kriz mi var gerçekten?" diye kendi kendinize sorar, şaşırırsınız.

Ama Atina'da her köşe başında rastladığınız evsizler, yüksek lisans, hatta doktora eğitimlerine rağmen iş bulamayan gençler, ekonomik krizi çok net hissettirir size.

Dokuz kere bulundum Yunanistan'da.

Atina'da üç fotoğraf sergisi açtım, birçok konferans verdim. Çok sayıda Yunanlı dostum oldu.

Her ziyaretimde ülkenin entelektüelleriyle, sanatçılarıyla, bilim insanlarıyla, politikacılarıyla birlikte olma, uzun uzun Yunanistan'ı konuşma fırsatı buldum.

Yunanlı aydınlardan Yunanistan'ın "gerçeği"ni dinledim.

Yeni Asır Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni değerli dostum Şebnem Bursalı ile izlenimlerimi paylaştığım bir sohbet sırasında oluştu bu yazı dizisi fikri...

Yunanistan, Yeni Asır okurları için pek çok açıdan özel bir yere sahip bence.

Malum, okuduğunuz gazete bundan takriben 122 yıl önce Selanik'te başlamış yayın hayatına.

Yıllar önce Yunanistan'dan ayrılarak Türkiye'ye dönmüş birçok mübadil aile yaşıyor bu coğrafyada.

Her yıl Yunanistan'ı, özellikle de Yunan adalarını ziyaret eden Türk turistlerin büyük bölümü İzmir'den ve Ege'den gidiyor.

Hal böyleyken komşu ülkenin bugün içinde bulunduğu durumun Yeni Asır okurlarının ilgisini çekeceğini düşündüm.

Değerli dostum Şebnem Bursalı da aynı vizyoner bakış açısıyla destekledi bu görüşümü.

Yunanistan'da ekonomiden sanata, siyasetten turizme pek çok alanda kanaat önderleriyle "Yunanistan nereye gidiyor?" sorusunun yanıtı aradık.

Deyim yerindeyse alışkın olduğumuz "Ne olacak bu Türkiye'nin hali?" sorusunun öznesini Yunanistan yaptık.

Görüştüğüm Yunanlılar büyük bir içtenlikle yanıtlandırdılar sorularımı, çok ilginç görüşler, öneriler dinledim. Hepsine teşekkür ederim.

Bu yazı dizisini sizlerle paylaşmamı sağlayan Yeni Asır Gazetesi'ne de yürekten teşekkürler.

İyilikle ve güzellikle...

Dostunla komşu olamıyorsan komşunla dost olacaksın

Dimitris Reppas Yunan siyasetinde çok tanınan bir isim. Pasok Hükümeti'nde 2009-2012 arasında Altyapı, Ulaştırma ve İletişim Bakanı daha sonra da Yunanistan'ın ilk İdari Reform Bakanı olarak görev aldı. Reppas Türkiye'de de tanınan bir politikacı. Kardak Krizi olayında ve terörist başının Yunanistan'da bulunduğu dönemde hükümet sözcüsü Dimitris Reppas'tı. Türkiye Yunanistan Hükümeti'nin resmi açıklamalarını Reppas'tan dinledi hep. Hatta Reppas "görev süremde bin 800 brifing yaptım ki bu bir rekordur" dedi o dönemleri anlatırken...

Reppas ile Kolonaki'deki ofisinde buluştuk. "Hükümette geçirdiğim yıllar bana bir şey öğretti" dedi ve ekledi: "Dostunla komşu olamıyorsan, komşunla dost olacaksın." Böylece en sonda soracağım sorunun yanıtını en başta verdi aslında.

Önce Yunanistan'ın en temel sorununu, ekonomik krizi sordum Reppas'a. Sebeplerini ve süreci şöyle anlattı:

Uyuduk, borçlar arttı

"Krizin çıkmasında bence en önemli etken Yunanistan'daki üretim teknolojilerinin çok eskimiş olması ki bu, üretimi ciddi oranda azalttı. Tüketim aynı şekilde çok arttı. AB'ye girerken çok ciddi paralar harcadık. Euro ile borçlandık ki faizler Almanya ile aynıydı. Bu bizi uyuttu ve mesele büyüdü. 2004'ten sonra Karamanlis Hükümeti beş sene içinde devletin borcunu ikiye katladı. Cuntadan Olimpiyat Oyunları'na kadar olan 190 milyar euroluk borç, Karamanlis hükümeti döneminde beş sene içinde 100 milyar euro daha arttı. Bunlar Avrupa istatistik sisteminin bilgileridir. Yorgo Papandreu hükümeti göreve geldiği zaman devletin çok büyük borcu vardı. Sadece 2009 yılında bütçe açığı 36 milyar euroydu ki bunun 24 milyarı 2009 senesi içinde oldu. Yeni Demokrasi Partisi seçimleri kaybedeceğini anlayınca bir umut herkese zam yaptı, para saçmaya başladı. Borçlar ve bütçe açığı daha da arttı."
Çipras'ı seçmek hataydı

Çipras'ın da seçim vaatleri arasında ekonomiye yeni yük oluşturacak birçok hususun olduğunu anımsattım Reppas'a. "Ben Çipras'ın sadece vaat dağıttığını düşünüyorum" dedi ve ekledi: "Ama sadece laf üretirseniz ziyan edersiniz. Bizim hükümetimiz döneminde muhalefet halkı yollara çıkarmıştı. Şu an 1974'ten bu yana en sıkı ekonomik program izleniyor ama bakıyorum, nedense millet her şeyi kabul ediyor ve sesini çıkarmıyor. Eğer bizim reformlarımız sürseydi iki sene içinde çok farklı bir Yunanistan olacaktık."

Yunanlı seçmen 5 Temmuz 2015'te referanduma giderek AB'nin koşullarına yüzde 63.5 oranında oyla "hayır" dedi. Ama Çipras sonrasında tüm koşulları kabul etti. Bunu nasıl değerlendirdiğini sordum. "Biz hükümetteyken o zamanki muhalefetin başkanı Samaras PASOK'un yaptıklarından çok farklı şeyler yapacağını iddia etti. Halk ona inandı ve başbakan yaptı. Sonra Çipras muhalefetteyken 'Samaras'ın yaptıklarını ben değiştireceğim' dedi. Millet bu sefer Çipras'a inandı ve ona oy verdi. Çünkü başka yol yoktu. Yunanistan'da bir de egoizma var; Çipras'ı getirerek hata yaptıklarını kabullenmek istemiyorlar. Çipras 'felaket bir durumun içindeyiz' diyor. Yanlış bilgi veriyor. Belki ekonomik açıdan on yıl geriye gittik ama yine de yaşama düzeyi kötü değil. 1980 hallerine dönmedik."

Zengin ve fakir kesim arasındaki uçurum nasıl kapanacak? Reppas uçurumun varlığına inanmadığını iddia etti: "Bence iki kesim arasında gök ile yer gibi büyük fark, bir uçurum yok. Evet, çöplerden ekmek arayanlar da var, çok zenginler de var. Sahil çok lüks yaşıyor, içerdekiler zor durumda. Göçmenlerin sayısındaki artış ekonomimiz için çok büyük bir yük. 10 milyon nüfusumuz mevcut ki yaşlı nüfus çok fazla. Bir milyondan fazla da göçmen var. Bunlar ekonomimiz için büyük yük."

İşbirliğini bilmiyoruz

Reppas'a "Yunanlılar çalışmayı sevmiyor diyorlar, katılıyor musunuz?" dedim. Bu söylemin bir kısmının hakikat olduğunu söyledi ama her üç Yunanlıdan ikisinin Avrupa ortalamasından, hatta Almanlardan bile daha çok çalıştığının altını çizdi. Zamanında bir tarım ülkesi olan Yunanistan'ın bugün neredeyse tüm yiyeceğini ithal eder duruma düşmesinin sebeplerini de sordum. Üreticilerin kooperatifleşme konusunda başarısız olduğunu ileri sürdü: "İşbirliği yapamıyorlar. Benim bölgemde her çiftçinin elinde üç ya da dört dönüm tarlası vardır. İsteselerdi, hep birlikte hareket edip birleşerek büyük bir kooperatif kurabilirlerdi. Hem böylece gübreyi, aletleri vs. çok daha ucuza alabileceklerdi. Herkes kendi başına yapmak istiyor. Tüm İskandinav ülkelerinde kooperatifleşme var. Fransa'da da, Lüxemburg'ta da. Biz bunu yapamadık. Çünkü Yunanistan kendi mülküne çok bağlı. Kimsede itimat yok."

Daha dibe vurmadık

İşsizlik sorununu sordum. Reppas özellikle paralarını yurtdışında tutan Yunanları bir hayli sert eleştirdi: "Bu hükümetin bu anlamda bir şey yapacağını sanmıyorum. Yunanistan kanıyor, gençler kaçıyor. Yunanistan daha dibe vurmadı. Ne zaman Avrupalılar gelip evlerimizi bile satın alacak, o zaman kafalara dank edecek ve paralarını geri getirecekler. Yunanistan, coğrafya ve iklim açısından çok büyük avantajlara sahip. Ama hükümet bunu beceremeyecek ve gelir sağlamak için her şeyi satmaya başlayacak. Biz de yabancıların müstahdemleri olacağız."
Ve son olarak Türk Yunan ilişkileri.

Türkiye'ye çağrı

Reppas bir iddiada bulundu: "Aramızdaki sorunlarda hep yabancıların elleri var. Biz hükümetteyken Erdoğan başbakandı, bakanlarıyla birlikte Yunanistan'a geldi. İşbirliği olanaklarını konuştuk. Sanatçıların, işadamlarının, gazetecilerin vs. işbirliği yapması lazım. Medya toplumu karamsarlığa itmemeli. Yunan-Türk ilişkilerinde son yıllarda bir sakinlik var ve bu çok güzel bir gelişme. Partilerin veya hükümetlerin değil devletlerin ortak bazı kararlar almaları gerekiyor. Her iki ülkenin de politikacılarının yakın olmaları gerek. Eğer araya mesafe girerse başkaları bu boşluğu dolduruyor. Artık buna izin vermeyelim."
Papandreu ve Cem yeni bir devir açtılar
Costa Carras çok yönlü bir Yunanlı entelektüel. Eski bir armatör. Europa Nostra (Uluslararası Kültürel Miras Koruma Örgütleri Federasyonu) başkan yardımcılarından. Yunanistan Çevre ve Kültürel Mirası Koruma Derneği Kurucusu ve Türk-Yunan Forumu'nun da kurucularından. Plaka'da buluştuğumuzda hangi unvanla anılmayı tercih ettiğini sordum. "Tarihçi deyin, yeter" dedi.

Carras'a sohbetimizin başında sordum: "Yunanistan iyiye mi gidiyor, kötüye mi?" "2014'e kadar durum iyiydi. 2015'te, büyük ekonomik krizden başlayarak seçimlerin, hükümet politikalarının sonucu olarak, AB ile ilişkiler trajik derecede kötüleşti. Bankaların durumunu biliyorsunuz. Durum gerçekten oldukça ciddiydi. Hem sade halk için hem şirketler için hem de sivil toplum örgütleri için. Şimdi durum biraz iyiye gider gibi. Fakat bu görüşmelerin sonucunda vergilerde büyük artış, sade vatandaşın gelirinde önemli bir düşüş yaşandı. Yunanistan büyük oranda turizme yöneldi ama bu, turizm şirketlerinin otellerin yarıyıl bilançolarına yansımadı. Çünkü çok düşük fiyatlar vermek zorunda kaldılar. Bence bugün iki Yunanistan var. Turistik bölgeler ki buralarda gidişat oldukça iyi ve diğer Yunanistan ki asıl burada durum çok kötü. İşte, Yunanistan'ın yeni geleceği budur.

Peki, Türk-Yunan ilişkilerinin yarınlarını nasıl görüyor. Carras bu bağlamda umutlu: "1999'de George Papandreou ve İsmail Cem parlak bir dönem açtılar, ki o zamanlar çok da iyi değildi ilişkilerimiz. Türk toplumu değişti. 1999'daki Türk toplumu değil bugünkü Türk toplumu. Yunan toplumu da değişti. Ama süreç henüz değişmedi. İki devlet arasındaki ilişkiler de değişti. Bence bu durum sağlıklı, çünkü devletlerarası ilişkilerin en iyi değişme şekli toplumsal değişim bazlıdır. Bu aslında Kıbrıs için de söz konusu gelecek adına umutlanmak için."

Carras Kıbrıs sorununu gündeme getirince, "Halklar arasında sorun yok siyasetçiler arasında var" tezinin Kıbrıs için de geçerli olup olmadığını sordum. "Kıbrıs'ta durum biraz farklı" dedi. "Çünkü her iki taraf da büyük acılar yaşadı. Bu acıyı yaşayanlar hala hayatta. Bugün Kıbrıs'ta duygular hala çok güçlü iki tarafta da. Önümüzdeki yıllarda belki bir uzlaşma sağlayabilirler. Genel kanı iki taraf arasındaki ilişkilerin geliştiği yolunda. Yunanistan'da görüşler barış olması yolunda oldukça gelişti. Özellikle Mustafa Akıncı'nın seçilmesinden sonra. Kendisini tanıyorum, çok seçkin birisidir. Samimiyetinden şüphe duymuyorum."

Uğur Oral
ugur@uguroral.com.tr

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.