Gönül Çalab'ın tahtı, Çalap gönüle baktı, iki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise Yunus Emre böyle demiş, güzel söylemiş.
Bu beyit İman'ın ve İslam'ın özünü en yalın ve güzel anlatan ifadeler arasında olsa gerektir.
Gönül, bir diğer ifadeyle (manevi) kalp iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı tartan (manevi) uzvumuzdur.
İyiyi kötüden ayırıp iyiden yana tercihte bulunacak kıvama gelmiş haline vicdan da diyoruz.
İslam dairesine giriş gönül/ kalp ile başlar. İman Allah'ın varlığını, birliğini ve buyruğunu gönülden kabul etme, benimsemedir.
Kalp hassas bir organdır
İman hadisesiyle birlikte İslam dairesinin kapısından içeri giren insan amel-i salih/hayırlı işlerle bu dairenin merkezine, kötü işlerle ise dışına doğru yaklaşır.
Yapılan her işin kalpte karşılığı olan bir duygu vardır.
Ameller değerlendirilirken öncelikle bu duygu dikkate alınır.
Zira "ameller niyetlere göredir" İyi işler niyet iyi olduğu takdirde kabul olur. Niyet kötü ise hiçbir değer ifade etmez.
Kalp/gönül hassas bir organdır.
Özen gösterilmezse hastalanır ve görevini yapamaz hale gelir.
Hz. Peygamber bunu ifade için "Bedende de bir et parçası vardır.
Eğer o et parçası sağlam olursa bütün vücut sağlam olur.
Eğer o et parçası bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. İşte o et parçası kalptir" buyurmuştur.
Kin, öfke, nefret, kıskançlık, gösteriş gibi kötü duygu ve düşünceler manevi kalbin hastalanmasına ve kirlenmesine; sevgisaygı, merhamet, yardımseverlik, alçakgönüllülük, samimiyet gibi iyi duygu ve düşünceler de arınıp sıhhat bulmasına hizmet eder. İşlenen her günah kalbin kararıp paslanmasına sebep olur. Hadis- i şerifte şöyle buyrulmuştur:
"Kul bir günah işlediği vakit kalbinde (nokta gibi) siyah bir leke oluşur.
Eğer tevbe edip günahtan vazgeçerse kalbi cilalanarak (o leke silinir).
Yok, günah işlemeye devam ederse siyah lekeler çoğalır; hatta bir zaman gelir kalbi tamamen kaplayıp (karartır)." (İbn Mace, Zühd, 29) Bu dünya hayatında yüz ve beden güzelliği, zenginlik, mal, mülk, servet, mevki, makam, şöhret gibi şeyler önemli olarak algılanabilir.
Bunların her biri insanın imtihan yükünü artıran birer emanettir.
Meşru yollardan elde edildiyse kadr ü kıymetini bilmek gerekir. Meşru olmayan yollardan sağlandıysa cezası çekilecektir.
Bir hadiste "Helal olan şeylerin hesabını vermek, haram olan şeylerin de azabını çekmek gerekir." (Beyhaki) denilmiştir.
Ayet-i kerimede bildirildiğine göre, "O gün (Yeniden diriliş günü), ne mal fayda verir ne de evlat.
Ancak Allah'a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur). (Şuara, 26/88-89)
İki cihan bedbahtı
Hadis-i kudsi olarak kabul edilen bir söze göre, Allahu Teala kendisinin "yeryüzüne de gökyüzüne de sığmadığını, ancak inanmış kulunun/kullarının kalbine sığdığını" bildirmiştir.
Yunus Emre "Gönül Çalab'ın tahtı" derken bunu ifade etmiştir.
Bir başka hadis-i şerifte de Allahu Teala'nın yüzümüze ve bedenimize değil kalbimize bakarak hakkımızda hüküm vereceği bildirilmiştir.
(Müslim, Birr 33) Yunus Emre "Çalab gönüle baktı" derken de bu hadis-i hatırlatmıştır.
Allahu Tela'nın bakacağı bir uzvu kırmak, mahv u perişan etmek vicdan sahibi bir insana yakışmaz.
Bütün bunları bildiği halde gönül kırmaktan kaçınmayan kimseye "iki cihan bedbahtı" denilmez de ne denir!
Deylemi
Hadis ve tarih alimi.
Künyesi Ebu Şüca olup ismi, Şireveyh bin Şehredar bin Şireveyh ed-Deylemi el- Hemedani'dir. 445 (m.
1053) senesinde doğdu.
509 (m. 1115) senesinde vefat etti. Hadis öğrenmek ve dinlemek için;
Hemedan, Bağdad, Kazvin ve İsfehan'a gitti.
Deylemi; Ebü'l-Fadl Muhammed bin Osman el-Kümesani, Yusuf bin Muhammed bin Yusuf el- Müstemli, Ebü'l-Ferec Ali bin Muhammed bin Ali el-Cariri el- Beceli, Ahmed bin İsa bin Abbad Dineveri'den; Hemedan'da Ebu Mensur Abdülbaki bin Ali el-Attar, Ebü'l-Kasım bin el-Buri'den, İsfehan'da Ebu Amr bin Mende'den ve birçok alimden ilim öğrenip hadis-i şerdinledi.
Kendisinden ise; oğlu Şehredar, Muhammed bin Fadl el-İsferaini, Ebü'l-A'la Ahmed bin Muhammed bin Fadl el-Hafız, Hafız Ebu Musa el-Medini, Hafız Ebü'l-A'la Ahmed bin Hasen bin Ahmed el-Attar, Muhammed bin Ebi'l-Kasım es- Savi, Ebü'l-Fütuh et-Tai ve birçok alim ilim öğrenip, hadis-i şerif rivayet ettiler.
İbn-i Salah, Ebu Şüca Deylemi hakkında; "Deylemi muhaddis idi.
Hadis-i şerif öğrenmek için birçok beldeleri dolaştı. Ahlakı güzel bir zat idi. Zeki ve Resulullah efendimizin ( aleyhisselam ) sünnetini iyi bilirdi. Az konuşurdu" demektedir.
Deylemi'nin 558 (m.
1163) senesinde vefat eden oğlu Şehredar da babası gibi hadis alimi idi. Şehredar babasının yazmış olduğu Firdevsül- Ahyar kitabının senetlerini tahric etti. Bu kitabı güzel bir şekilde tertib ederek, el-Firdevs-ül-kebir adını verdi.
Firdevs-ül-Ahyar adlı eserinde, rivayet ettiği hadis-i şeriflerden ba'zılarında, Peygamber efendimiz ( aleyhisselam ) buyuruyor ki:
"Nefsini tanıyan Rabbini tanır." "Öldükten sonra da, hayatda olduğum gibi bilirim." "Ümmetimin müctehidleri arasındaki ayrılık, rahmet-i ilahidir." "Eshabıma dil uzatanlardan başka, herkese şefaat edebilirim." "Ümmetimden, günahları çok olanlara şefaat edeceğim."
Prof.Dr. Himmet KONUR
