Kimi güzergahlar vardır, çok yakınımızdadır ama gözlerden çok uzaktır. Bileni ve gideni az bu coğrafyaların haliyle seveni de azdır. Son yıllarda Sanat Tarihçisi - Ülkesel Rehber Fatih M. Aygüneş'in "Bir Kale'den Bir Kale'ye" ismi ile düzenlediği geziler ile bizlere tanıtıp sevdirdiği Yunt Dağı ve onun antik hazinesi Aigai, bu bilinmedik yerlere güzel bir örnek oluşturuyor. Sömestir tatilinde farklı ve pek çok kimsenin bilmediği bir coğrafyada keyifli bir gezi yapmak isteyenler, Fatih M. Aygüneş'in kaleminden Yunt Dağı'na ve Aigai'ye göz atmaya ne dersiniz? Adı "Keçiler yurdu" manasına gelen Aigai, Köseler Köyü'nün 2 kilometre güneyindeki Gün Dağı'nda yer alır. Etrafı 1500 metreyi bulan surlarla çevrili ve denizden 365 metre yükseklikteki Aigai, tüm Aiolis bölgesinin en sağlam kalmış kentidir. Kapıkaya Köyü'nden Aigai'nin yer aldığı Yuntdağı Köseler Köyü'ne giderken yolumuz Karahmetli Köyü'nden geçer. Köye giden yol, aralarında abdestbozan otları, sığır kuyrukları ve pırnal meşelerinin yetiştiği volkanik kayalar ile bezelidir. Bu bazalt taşlar, Yunt Dağı evlerinin ve ağıl duvarlarının vazgeçilmez malzemesidir. Zira yoksulluk bundan ötesine de pek izin vermez.
İki kenti ayırıyor
Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ersin Doğer'in 2004 yılından beri Aigai kentinde başarı ile yürüttüğü kazılar sonrası görülen o ki, Aigai'de kullanılan yapı malzemesi de, yine yörede bulunan andezit ve bazalt taşlardır. Ege'de hiçbir coğrafya yoktur ki, Yunt Dağı'nın yoksulluğunu yaşasın. Bu yüzden Yunt Dağı'nın yüzyıllık yoksulluğu dillere mani bile olmuştur. Günümüzde dağın eteklerindeki Çaltıdere'de şu mani söylenir:
Çaltıdere, Çaltıdere...
Ekmek istersen, Allah vere Su istersen, işte dere Yatmak istersen geldiğin yere!
Aigai'ye doğru yol alan gezginler, Karaahmetli Köyü'ne geldiklerinde gözle görülmeyen ama kayıtlarda var olan bir sınırı geçerler. Bu sınır, iki kenti yani İzmir ile Manisa'yı birbirinden ayırır. Belki de İzmir'e kuş uçuşuyla daha da yakın olan Aigai kenti, bu görünmeyen sınır yüzünden Manisa ilinin sınırları içinde kalır. Günümüzde Aigai, Manisa ili, Yunusemre Belediyesi, Yunt Dağı Köseler Köyü'nde ziyaretçilerini bekler.
Lahitlerden heykellere
Aigai'ye adımınızı ilk attığınızda karşınıza iri taşlarla döşeli geniş bir antik cadde çıkar. Bu cadde nekropolis alanından (antik mezarlık) geçerek sizi kentin kalbine doğru taşır. Bugün için nekropolis alanında dikkatimizi çeken en ilginç kalıntılardan biri andezit malzemeden yapılmış taş bir lahittir. Lahdin ön yüzü zeytin yapraklarından yapılma çelenkler ve sol köşede yan yana dizilmiş papirüs ruloları ile sağ köşede parşömenden yapılma defter ya da kitap benzeri örgeler ile bezenmiştir. Çelenkler içinde yer alan yazıtlar sayesinde lahit sahibinin vaktiyle kente değerli katkılar sağlayan ve gençler tarafından ödüllerle onurlandırılmış eğitimli bir kişi olduğunu anlamak mümkün. Lahdin üzerinde bulunan keçi derisinden yapılan parşömen örgesi ise Aigai'nin bu işteki ustalığına işaret eder. Zira her ne kadar keçi derisinden yapılan parşömeni (antik dönemin deriden kağıdı) Pergamonlular icat etti denilse de bunun en iyi üreticilerinin Aigai halkı olduğunu unutmamak gerek. İsminde ve Helenistik dönem paralarında keçi hiç eksik olmayan Aigaililer dericilikte ustaydılar. Bunu hamamı geride bırakıp Tiberius Kapısı'ndan geçerek Bouleterion'a (Meclis yapısı) giderken görülen atölyelerin çokluğundan anlıyoruz. Burada dikkatimizi çeken ilginç bir detay da Latrina adı verilen tuvaletin hemen deri atölyeleri ile yan yana olması. Bouleteriona ilerlerken üretimde kullanılan suyun depolandığı derin bir sarnıç geçilir. Kentin meclis yapısı, yakınındaki agora ve balık pazarı ile birlikte Aigai'nin Helenistik dönemdeki karakterine dair bizlere önemli ipuçları verir. MÖ. II yüzyılın sonlarında yeniden inşa edilen Bouleterion, Aigai'de ele geçen en önemli heykellere ev sahipliği yapar. Bunlar, yapının inşaatına katkı sağlayan Antiphanes ve Diaphanes isimli hayırseverler ile Tanrıça Hestia'nın heykelleridir.
Kandilde ışık, sofrada katık: Çitlembik ağacı
Yunt Dağları'nda karşınıza en çok çıkan ağaç hiç şüphesiz Çitlembik (Pistacia terebinthus) ya da diğer bir deyişle Melengiç ağacıdır. Uzun ömürlü ve her dem yeşil bu ağaç, Yunt Dağı köylüsünün hayatında ayrı bir yer tutar. Çok değil 1970'li yıllara kadar köylünün yağını çıkarıp sofrasına katık, kandiline yakıt ettiği bu ağaçlar, şimdilerde aşılanarak lezzetli Antep fıstıklarına (Pistacia vera) dönüştürülmüşler. Yöreye yaz sonu geldiğinizde, köylü Antep fıstığı ve çitlembik ağaçlarından parmak parmak sarkan meyveleri hasat etmeye başlar. Ve çok geçmeden fıstıklar, kavrulması için fırınlara, çitlembikler de yağlarının alınması için değirmenlere taşınır. Ne var ki, son yıllarda Yunt Dağı'nın her köyünde en az bir tane olan çitlembik değirmenlerinin kapılarına birer birer kilit vurulmuş. Günümüz köylüsü elektrik ve ayçiçeği yağı ile tanıştıktan sonra çitlembik yağını kandilinde ve de yemeğinde kullanmaz hale gelmiş. Neyse ki son yıllarda çitlembik yağının mucizevi faydalarının idrakine yeniden varan köylüler, evlerinde az da olsa çitlembik yağı çıkararak bu yağdan bıttım sabunları yapıyorlar. Yunt Dağları'na yapacağınız bir yolculukta, siz de mutlaka bıttım sabunu, çifte kavrulmuş Antep fıstığı, mevsim bahar ise kokulu yayla çileği, çitlembik kahvesi ve de yörede dokunan ünlü Yunt Dağı kilimlerinden almayı unutmayın.
Nasıl Gidilir?
Yunt Dağı'na ve onun gizli hazinesi Aigai'ye iki yoldan gitmek mümkün. İzmir'den gelenler için nasıl Kapıkaya Köyü, Yunt Dağları'nın giriş eşiği ise Avdal Köyü de Manisa'dan gelenlerin Yunt Dağı'ndaki ilk uğrak yeridir. İzmir yönünden gelenler için Şakran'dan sapılarak Yunt Dağları ve Aigai'ye ulaşılır.
