Yaz mevsiminin bunaltıcı sıcaklığıyla birlikte, ülkemizin ciğerlerini kavuran orman yangınları ne yazık ki artık bir istisna değil, acı bir rutine dönüştü. Her yaz, haber bültenlerinde alevlere teslim olan ormanları izlemek, kaçan hayvanların, boşaltılan köylerin, tükenen nefeslerin hikâyelerine tanıklık etmek, hepimizin ortak yarası haline geldi. Bu yangınlar, yalnızca ağaçları yakmıyor; içinde barındırdığı sayısız canlıyla birlikte bir ekosistemi yok ediyor. En acısı da şu: Yanan her ağaçta, yok olan her canlının sesinde, sadece doğa değil, insanlık da feryat ediyor. Bugün yanan ormanlarımızın her biri, bizlere doğayla kurduğumuz ilişkide nerede hata yaptığımızı açıkça gösteriyor. Kur'an-ı Kerîm'de bu gerçeğe işaret eden çarpıcı bir ayet vardır: "İnsanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde bozulma ortaya çıktı." (Rûm, 30/41). Bu bozulma sadece fiziki değil, aynı zamanda ahlakî bir bozulmadır. İnsan eliyle ya da ihmaliyle çıkan her yangın, doğaya yönelik sorumsuzluğun ve hoyratça davranışların acı bir sonucudur.

DOĞA BİZE EMANETTİR
Yüce Allah, insanı yeryüzünde halife kılmış ve onu bu dünyanın koruyucusu yapmıştır: "Hani Rabbin meleklere demişti ki: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." (Bakara, 2/30). Bu âyetteki "halife" kavramının siyasî bir çağrışımı yoktur. Yani hükmetmek değil; korumak, gözetmek, emanete sahip çıkmak demektir. Ancak biz bu emanete sahip çıkmak şöyle dursun, göz göre göre günbegün ormanlarımızı, suyumuzu, hayvanlarımızı ve havamızı imha ediyoruz. Ağaç, İslam'da sadece bir doğa unsuru değil, aynı zamanda hayır vesilesidir. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur: "Bir Müslüman bir ağaç diker veya bir ekin eker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, bu onun için bir sadaka olur." (Buhârî, el-Hars, 1). Oysa bugün biz, sadaka yerine vebali tercih ediyor gibiyiz. Fidan dikmek yerine ormanları kaybediyoruz; hayat vermek yerine, hayata kast ediyoruz.
VİCDANLAR DA YANIYOR
Uzmanlar, orman yangınlarımızın %90'nının insan kaynaklı çıktığını söylüyor. Yangıların kimi evinde kaynak yapan bir vatandaşın sıçrattığı kıvılcımla, söndürülmeyen bir ateşten, tarlasında anız, bahçesinde ot yakanın aymazlığından, dikkatsizliğinden ve cehaletinden çıkıyor. Kimileri nefsine yenilerek tarla açmak, bina yapmak, tesis kurmak gibi kısa vadeli dünyevi çıkarları için ormanı bilinçli yakıyor. Bütün bunlara ilave olarak son günlerde terör örgütü üyeleri ormanlarımızı ateşe veriyor. Ülkesine, milletine o kadar düşmanlar ki; yaktıkları ormanların kendi çocuklarının geleceğini kararttığını göremeyecek kadar gözleri dönmüş. Bir orman yangını yalnızca bir toprak parçasını yok etmez. O yangın, bir toplumun çevre bilincini, vicdan seviyesini ve geleceğe olan bakışını da belirler. Bugün başta Ege Bölgemiz olmak üzere güzel yurdumuzun her köşesinde yanan ormanlar; sadece o bölgenin değil, tüm insanlığın sorunudur. Çünkü doğa gelecek nesillere emanet edilecek ortak mirastır, sınır tanımaz. Dumanı her yeri sarar, suskunluğu her kalbi deler. Kur'ân-ı Kerim'de doğaya ve ekosisteme ilişkin pek çok ayet bulunur. Bunlar vahiy gibi Allah'ın varlığının birer işareti olarak kabul edilir. Nitekim Rahman Suresi'nde Allah şöyle buyurur:"Yeryüzünü canlılar için O yarattı. Orada meyveler ve salkımlı hurmalar vardır. Kabuklu taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır. Öyleyse Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?" (Rahman, 55/10-13). Rabbimiz, bize ormanın ve bitkinin ne kadar büyük bir nimet olduğunu hatırlatıyor. Evet! Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebiliriz? Kaldı ki, bu nimetleri korumak, sadece bir çevrecilik değil, aynı zamanda bir kulluk görevidir de.
KIYAMET GELSE BİLE!
Sevgili Peygamberimizin (a.s) şu hadisi, bugün orman yangınları karşısında nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini özetler niteliktedir: "Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikin." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 191). Ümide, sorumluluğa ve sürekliliğe bir çağrıdır bu; en karanlık anda bile fidan dikmeye, yeşertmeye, hayırlı işlere devam etmeye, en büyük yıkım anlarında bile yapıcı ve onarıcı olmaya... Hâlâ vaktimiz varken, hâlâ ormanlarımız ayaktayken, hâlâ çocuklarımıza bırakacak gölgelik birkaç ağaç kalmışken... Şimdi harekete geçmek zorundayız. Yarın çok geç olabilir.
PEKİ, NE YAPALIM?
Orman yangınları, sadece doğayı değil, vicdanlarımızı da yakıyor, dostlar. Bu felaketlerin ardından yapacağımız her fidan dikimi, her bilinçli davranış, yanan vicdanımızın üzerine serpilecek bir avuç su olacaktır. Yarın geç olmadan, bugünden başlamak zorundayız. Yangınların tekrar yaşanmaması için sadece söndürme çalışmaları değil, aynı zamanda kalıcı ve önleyici adımlar atmak da büyük önem taşımaktadır. Toplumsal farkındalığı artırmak, eğitim faaliyetlerini yaygınlaştırmak, yangına duyarlı bölgelerde daha sıkı denetimler yapmak ve teknolojik imkanları daha etkin kullanmak, atılması gereken öncelikli adımlardandır.
AVRUPA'NIN EN BÜYÜK FİLOSU BİZDE
İklim değişikliği nedeniyle dünyanın her yerinde büyük yangınlar yaşanmaktadır. Ülkemizin yangınlarda kullandığı söndürme uçak ve helikopter sayısı Avrupa'nın en büyük filosu haline gelmiş durumdadır. Orman yangınları ile mücadelede araç gereç ve teçhizat önemli ancak önemli olan yangını söndürmek değil yangının çıkmamasını sağlamaktır. Bunun içinde eğitim sistemimizin her kademesine bu konuda programlar konulmalıdır. Medya, sosyal medya ve diğer iletişim araçları bu konuda yoğun olarak kullanılmalıdır. Orman yangınlarına sebep olanlara karşı cezalar caydırıcı olacak şekilde arttırılmalı ve bu husus tüm topluma duyurulmalıdır. Ormanlarımız ve orman yangınları konusunda iktidarı muhalefeti, inançlısı inançsızı, siyasi görüşü ve inancı ne olursa olsun bir olmalı, ortak tavır almalıyız.
UMUDUMUZU YİTİRMEMELİYİZ
Birbirimize yaptığımız suçlamalar ve yetki tartışmaları bizi bir yere götürmez. Nifak tohumlarını büyütmekten ve hainlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz. Bu konu ile ilgili hep birlikte bir strateji oluşturulmalı ve yol haritası çizilmelidir. Ayrıca, yanan alanların yeniden ağaçlandırılması da büyük bir seferberlikle ele alınmalıdır. Her fidan, yanan bir ciğere can suyu, kesilen bir nefese oksijen olacaktır. Unutmayalım ki, bu topraklar bize emanettir ve gelecek nesillere daha yeşil bir çevre bırakmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Ormanlarımız yanıyor; ciğerlerimiz yanıyor, yüreklerimiz kanıyor. Ancak umudumuzu asla yitirmemeliyiz. Değerlerin rehberliğinde, bilimin ışığında ve topyekûn bir seferberlik ruhuyla, ormanlarımızı koruyabilir, yaralarımızı sarabilir ve geleceğe daha umutla bakabiliriz.

