Kadın gazetecileri ve köşe yazarlarını yeren yazılar yazdığı için kendisine kırıldığımı söyleyince, şu cümleyi kurmuştu 2009'da yaptığımız röportajda, "Gözyaşı değil mürekkep kullanın"... Kadın gazetecilerin, eşitlik istiyorlarsa meslekte eşit şekilde savaşmaları gerektiğini anlatmıştı. (Bugün ne mutlu bana, mesleğini en iyi şekilde yapan çok kıymetli bir yayın yönetmeniyle çalışıyorum. Pulur'un dediği gibi, işini kalemiyle yapan bir kadınla)... Kendisinden 'dinozor' diye bahseden, dünya tatlısı gazeteci abim Hasan Pulur ile o dönem yazı yazdığım Milliyet gazetesi Cadde eki için bir bayram röportajı yapmıştım. Yazımın girişini aynen aktarmak istiyorum, o anki hissiyatımı ve sevgimi tam olarak anlatabilmek için: "Milliyet koridorlarında sessiz ve ağır adımlarla yürüyen gazetemizin en sevimli adamı, meslekte 55 yılı devirdi.
Kendisine 'dinozor' diyen Hasan Pulur'la eski bayramları, politikayı ve kadın gazetecileri konuştuk. Hayatını yazı işine, gazeteciliğe adamış bir insanın odasının kitaplarla dolu olması elbette şaşırtıcı değil. Ancak dikkatimi evraklardan ziyade eski fotoğraflar, antika bir daktilo ve plaketler çekiyor. Hasan Pulur'un ne kadar esprili bir adam olduğunu, 50'nci yıl plaketinin önünde duran oyuncak dinozoru görünce keşfediyorum. Zaten bir süre sonra iyice samimi oluyoruz ve kendisinden 'dinozor' diye bahsediyor. Bir ara bu plaketler kararmış, onları güzelce parlatmak lazım diyorum. Biz karardık artık, plaketler ne yapsın diye cevap veriyor. Başucunda duran bir başka fotoğrafta iki oğlu var Hasan Pulur ustanın. Cümleleriyle gündeme yön veren, okuyucuya yol gösteren kocaman yüreğinin ortası alev alev aslında. Can sıkıcı bir dertle boğuşan büyük oğlu için dua ediyor. Konuştukça seviyor, sevdikçe yanından ayrılmak istemiyor ve bir zamanlar kadın gazetecilere attığı fırça için kırıldığım Hasan Pulur'un müptelası oluyorum"...
KAYIPLAR AĞIR GELDİ
Eliniz değerse röportajı internetten okuyun isterim. Bayram sohbeti olduğu için Hasan Pulur'a eşini ve ailesini pek sormak istememiştim. Röportaj yaptığı kişiyi üzerek/acısını kanırtarak hatta ağlatarak daha çok okunan biri olmak gibi bir gayem olmadı hiç. Sohbetimizden bir süre önce eşi vefat etmişti; oğlu çok hastaydı. Sohbetten bir süre sonra oğlu da vefat etti zaten. Dolayısıyla soru sorarken çekiniyordum, kalbini acıtmamak için. Konu döndü dolaştı, kadın köşe yazarlarına geldi, "En çok ağırıma giden şey, bu mesleğin başka şeylere alet edilmesi. O yüzden kadın gazetecilere, 'Gözyaşı kullanmayın, mürekkep kullanın' diyorum" dedi. Anlattıklarını çok önemsedim, tecrübeden faydalanmak da ciddi bir kafa yapısı ister. Çok sert cümleler kurmuştu; "Fatma, Türkan falan kusura bakmasınlar. Sinema oyuncuları için oyunculuğa giden yol yönetmenin yatak odasından geçer derledi eskiden. Şimdi aynı şeyi genel yayın yönetmenleriyle yapıyorlar, demiştim, kıyamet kopmuştu"...
Bu yazıdan sonra, rahmetli Mehmet Ali Birand'ın 32. Günü'ne konuk olmuştum ve kadın köşe yazarlığını konuşmuştuk zaten. Hasan Pulur şöyle anlatmıştı rahatsızlığını; "Ben işini doğru yapanları bu cümlenin dışında bırakarak, diğerlerini kastederek doğru söylemiştim, kral çıplak demek suçtur. Kimse demez, bir tane deli adam çıkar, der. Ben bir kere işini doğru yapanlara da kadın gazetecilere de karşı değilim. Kadın her işi yapar, işin evrensel kuralları çerçevesinde. O yolla köşe kapıyorsan ona karşıyım"...
Nur içinde yat, dünyanın en tatlı dinozoru, en tatlı delisi, en güzel kalpli adamı; bizler varız merak etme, gazetecilik mürekkeple yapılmaya devam edilecek...
