• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Rodos’un taşları ERKİN USMAN

Rodos'un taşları

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 16.08.2011, 00:00
Rodos Adası, 12 Adalar'ın en büyüğü. Güneşin, ışığın adası. Yılın 270 günü güneşli...
Kalesiyle, şövalyeleriyle, gülüyle, geyiğiyle, Hellenistik Stoa'sıyla, Athena Tapınağı, Bizans Kilisesi, Süleymaniye Camii, daracık sokakları, yüzlerce hediyelik eşya dükkanı ve mağazasıyla, kafeleri, sokaklara ve caddelere verilmiş feylesof isimleriyle tarih ve turizm kokuyor Rodos.
Ha Halep Çarşısı, ha Kemeraltı, ha Rodos Çarşısı...
Üçü de insan kaynıyor.
* * *
Türkiye karasularının 11 deniz mili güney batısında şirin bir ada.
Old Town'da dolaşırken önünüzden bikinili bayanların geçtiğine tanık oluyorsunuz. Eczanede bir başka bikinili.
Turizm burada çok önemli sektör. Turizm üzerine eğitim veren üniversitesi de var.
Ağustos böcekleri burada Temmuz'da başlıyor cırlamaya... Kale arkasındaki ormanlık bölgede orkestraları var adeta. Belki de sezonu erken açıyorlar (!)...
Boyasız-badanasız ev, işyeri yok. 3-4 bin kadar Türk yaşıyor Ada'da...
Süleymaniye Camii'nin mahzun bir havası var, ziyaretçisi az.
İbadete açık olmadığından olsa gerek.
* * *
Prasonisi, Monolithnos, Ebonas, Petalaudes, Lindos başlıcı yerleşim merkezleri.
Rodos Çarşısı, farklı dillerin konuşulduğu bir bölge.
Vietnamlı, Kanadalı, Türk, İtalyan, Rus, İngiliz, kaynıyor.
Yerlerde bir tek izmarit, çöp yok.
Sesi, en çok çıkanlar İtalyanlar. Bağıra bağıra konuşuyorlar.
Tabela kirililiği yok. Bir Allah'ın kulunu yollarda klakson çalarken görmüyorsunuz.
Rodos Adası'nın taşları Konak Meydanı'ndakiler gibi... Ama, daha büyük ve temizler.
Kışın yağmurlu havalarda adım attıkça, sular paçanıza, ayakkabınıza ok gibi fırlar yaa...
İşte o yok burada!
Taşlar birbirine seloteyple bağlanmış gibi. Yerinden oynayanı yok.
Ve, sanki biraz önce yıkanmış, silinmiş gibiler.
Sağlam, vakur ve tarih kokulu.
Bu taşların öyküsünün devamı yarına...

hayattan
Emekliye "sanat" tavsiyesi

Zühal Tunak, iki çocuk annesi bir emekli.
Yıllarını, Sosyal Sigortalar Müdürlüğü çatısı altında geçirdi.
Çeşitli servislerde çalıştı.
Genç yaşlarda adımını attığı SSK'dan iki çocuk annesi olarak emekliye ayrıldı.
Boşluk içinde bir emekli hayatı sürecek değildi.
Önce kendini yenilemek için yüzme çalışmalarına başladı.
Mavişehir'deki International Su Sporları Merkezi'ne gitti.
Bu arada resim çalışmaların yöneldi.
Resim hocalarından dersler aldı ve günün birinde karşımıza tabloları ile çıktı.
Zühal Tonak, sergi için yetecek miktarda resmi tamamlamaya çalışıyor ve şöyle konuşuyor:
"Emekli dostlarına tavsiyem olacak. Kendilerini ya spora versinler, ya da sanata..."

çimenden
Sarmaşık üzerine...

Arsız bir şey bu ego. Nereden, ne zaman çıkacağı belli olmuyor. Bir anda, sarmaşık dalları gibi sarıveriyor seni. Fark etmezsen, tüm vücudunu kaplayıverecek. Sonra, girecek kulağından, burnundan, ağzından. Onsuz nefes alamaz, konuşamaz, duyamaz olacaksın.
Yakalayamazsan o incecik, hızlı ve sinsice hareket eden dalları, kaptırıvereceksin var olanı. Tetikte olmak gerek hep. Ama öyle huzursuzca, paranoyakça değil. Uyanık olmaktan bahsediyorum. Her gelene ve senden her gidene, o şekilde bakmaktan. Anlamaktan.
Binbir çeşidi var bu ego sarmaşığının. Bazen çok tanıdık, buluveriyorsun hemen. Bazen hiç bilmedik yerden çıkıveriyor. Bazen de öyle bir geliyor ki neredeyse ruhun duymuyor. O en verimli, çiçek açtıran yerden sarılmaya başlıyor. Kendini kaptırıp gitsen, çiçeklerini de kaplayacak, heba edecek. Onca zaman çalışıp edindiğini, bir anda siliverecek.
İşte tam bu noktada, fark etmek gerek. Bir karar vermek. Tüm bedenini saran ego ile bir mumya gibi mi dolaşacaksın, yoksa sarmaşık dallarından kurtulup, çiçekler mi açacaksın?
Çimen Erengezgin

küpe
İnsanı hayvandan ayıran akıldır. İnsan akıldan uzaklaştığı zaman, hayvan ortaya çıkar.
Epictetos

fıkra
İnce çıkma

Birbirleriyle ölesiye kavgalı iki adam, aynı anda aynı berbere sakal tıraşı olmaya gitmişler. İkisi de yan yana oturmuşlar, ikisinin tıraşı da aynı anda bitmiş. Berberlerden biri adama losyon sürmek isteyince "Sakın bana sürme" demiş adam.
"Yengen şimdi randevu evinden geldiğimi düşünür."
Diğeri:
"Bana sür..." demiş ve eklemiş:
"Benim karım randevu evi kokusu nedir bilmez..."
Fıkra, Mestan Şakrak'tan



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA