Filiz İçke Önal

“Benim babam bir vurur...”

İki erkek çocuğu sohbet ediyor.
Biri 8, diğeri 9 yaşında... "Benim babam asla dövmez" diyor küçük olan. Sesinde nasıl bir gurur... Öteki en az onun kadar iddialı bir gururla yanıtlıyor: Benimki bir vurur, bir de yerden yersin!
"Nasıl yani!" diyorum içimden.
Dayakçı bir babayla övünmeyi aklım almıyor önce. Ama kulaklarıma inanmak zorundayım.
Biri şiddetle hiç tanışmamış, diğerinin durumu ortada.
İkisi de baba hayranı, ikisi de taklitçi...
Bu durum arkadaşlık ilişkilerine de yansıyor. Birincisi, anlaşmazlık çıktığında konuşuyor, olmadı sitem ediyor, daha da olmadı; küsüyor...
Diğeri hemen öfkeleniyor. Önce bağırıyor, olmadı vurmak istiyor.
Ne gördülerse, onu yapıyorlar aslında...
Eskiler "Çocuk sözle değil, gözle eğitilir" derken ne de güzel söylemiş.
"Eline sağlık" demeyi, teşekkür etmeyi, insana, çevreye, hayvana, doğaya bakış açısını, tüketim alışkanlıklarını, her şeyi ama her şeyi bize bakarak öğreniyorlar. O yüzden onlarda beğenmediğimiz ne varsa, eleştirmeden, hatta değiştirmek için çabalamadan önce aynaya bir kez olsun bakmamız gerekiyor. "Bizde de aynısı var mı acaba?" diye...

MUTLU BİR ÇOCUKLUK NASIL YASATILIR?
Geçenlerde Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Doç. Dr. Veysi Çeri, sosyal medyada bir bilimsel çalışmanın sonuçlarını "Yürek burkan bir araştırma" diyerek paylaşmış: Çocuklukta karşılaşılan zorluklar, erken yaşlanma ve pskiyatrik hastalıklarla ilişkili olan Telomer Kısalması'na yol açıyor.
Şöyle de bitiriyor: "İyi bir çocukluk insanın ömrüne ömür kattığı gibi, zor çocukluk da resmen ömründen yiyor." Düşünüyorum da yoksulluk, ölüm, hastalıklar, doğal afetler... Bir yere kadar hepsi kader, ama ya bizim elimizde olanlar? Biz yetişkinler, onlara iyi bir çocukluk vermek için ne yapabiliriz?
En önemlisi sevgi dolu ve güvenli bir ortam sağlamak elbette. Ama hemen aklıma sevdiğimiz' ve korumak istediğimiz! için yaptığımız 'iyi niyetli' ama 'ölümcül' hatalar geliyor. Korumak isterken kendi yersiz korkularımızı da onlara geçirmek, zarar görmesin derken özgüvenini yerle bir etmek, severken boğmak, sevgiyi şartlara göre sunmak...
Severken ve korumak isterken zarar vermemek mümkün mü? Mutlu bir çocukluk nasıl yaşatılır? diye soruyorum kendisine. "Sanırım işin sırrı, yeterince iyi olabilmekte" diyor.
'Yeterince iyi' olalım ama nasıl? Bu soruya yanıt ararken, en başta kabul etmemiz gereken bir noktaya geliyorum ister istemez:
Aslında ebeveynliği bilmiyoruz. Evet ebeveyn olduk ama bu olmuşluk hali, bildiğimiz anlamına gelmiyor.
Yaşıyoruz ve öğreniyoruz.
Bizi "yeterince iyi" yapacak olan da, en başta bilmediğimizi kabul etmek sanırım. "Aman canım ne olacak, düşe kalka, hata yapa yapa öğreneceğiz" diyenle, öğrenmeye açık olan, okuyup araştıran, sorgulayan, özeleştiri yapan ebeveynin farkı elbette olacak. Ve bu fark, aynen çocuklarımıza yansıyacak. İyi veya kötü. Biz hangisini seçersek o!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.