• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Ey aşk... Sen de utanıyor musun! NİL KUYUMCU

Ey aşk... Sen de utanıyor musun!

nil.kuyumcu@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 03.03.2018, 00:00

Ne demişti şair...
Hani, "Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu/Birinciliği beyaza vermişlerdi"...
Biraz değiştirelim mi o ünlü dizeleri...
"Bu dünyadaki sevgi, iyilik, güzellik, yardımseverlik, özveri gibi bütün duyguların içini boşaltıyorlardı, birinciliği aşka verdiler."

***

9 yaşında yakalandığı cilt kanseriyle, 16 yıldır mücadele veriyordu 25 yaşındaki Yeşim Gökyar...
Birgün karşısına bir adam çıktı...
Aşk (!) kapıyı falan çalmayıp, hayatlarına bodoslama girmişti...
Yeşim, "Benimle geleceğin olamaz.
Hastayım" derken, genç kızın ailesi evliliklerine karşı çıkarken, bu "kara sevdalı" adam, "Ölürüm de vazgeçmem senden. Seninle bir gün ömre bedel" diyerek "sevdiği kadını" ikna etti...
Evlendiler... Gazeteler haber yaptı...
"Aşk" başlıkları atıldı... Bu dünyada hala Orhan Koza gibi erkekler vardı...
Evet... Bu dünyada hala ne yazık ki Orhan Koza gibi erkekler vardı ve onlar bitmiyordu!

***

O "aşık" adam, 16 yıldır kanserle mücadele eden bir kadını dövmeye başladı...
Hem de ne dayak!
"Sahte Romeo", uyuşturucu müptelası olduğunu saklamıştı. Tedavisi süren kadını, bir ay önce öldüresiye dövüp eve kapattı. Yeşim, kanayan yaralarıyla 1 hafta evde aç yattı...
Dayak mı canını daha çok acıttı, yoksa kocasının sözleri mi belli değil...
Çünkü o "aşık adam", 24 Eylül 2017'de evlendiği güzel karısına şöyle bağırdı döverken: "Seninle evlenerek büyük hata yaptım. Bıktım hastalığından, en iyisi sen intihar et. Sen de kurtul ben de kurtulayım..."

***
İşte o an...
Hasta bir kadın için "panzehir" olan "aşk", zehire dönüştü...
Ortaçağ'ın pırıltılı dehlizlerinden, bir masalın "en pembe" yerinden çıkıp gelen "kurtarıcı şövalye"; bir hayduttu artık!
Beyaz atıyla bir yere götürmüyordu kadını...
Yeşim'in gözünde, sonsuza kadar "aşkla" yaşayacakları saray gibi gözüken evleri, yediği her tokat, yumruk ve tekmeyle, "altına dinamit konulup patlatıyor gibi" tuğla tuğla, duvar duvar başına yıkılıyordu...

***

Akıl alır gibi değildi bu iş...
Ya aşk nereye gitmişti!
Altı üstü 5 ay...
5 ayda "kendi kendini imha eden" bomba gibi, patlayıp yok mu olmuştu...
Orhan'ın kalbinden nereye gitmişti...
Ya da o kalbe hiç girmemiş miydi?
Peki o zaman, "hasta bir genç kadın", ne uğruna kandırılmıştı?
Hangi yürek, bu kadar vicdansız olabiliyordu?
Uyuşturucu muydu tek sebep?
Aşk o kadar güçlüyse, hangi uyuşturucu onu yok edebiliyordu?
Cevapsız sorular...

***

Bitmedi dayağı "ölümüne seven" erkeğin...
Yine dövdü... Yine...
En sonunda İstanbul'da özel bir hastanenin acil servisinin kapısına bırakıp kaçtı karısını.
Bakın bu bölümü yazarken kendim bile inanamıyorum ama Orhan, gizlice girdiği hastanede bile, yoğun bakımda yatan Yeşim'i dövmeye kalktı...
Yakalanacağını anlayınca kaçtı...
Yok "aşık" adam ortada...
Yeşim'in babası, "Yavruma bunu yapan caniyi yakalayın" diye isyan ediyor.

***

Söyleyin şimdi...
Hızla kirlenen beyaz renk mi, aşk mı?
Aşkın yüzü kızarıyor mudur bu "acı masalları" okurken...
Eros, o "aşk yayını"; ucu kalpli okunu saklayıp, başını öne eğerek dolaşıyor mudur?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA