Gol atması ve attırması beklenen Melo'nun vaziyeti kurtararak kurtarması elbette haftanın en dikkat çekici hadisesiydi. O ana kadar zaman zaman eleştirilen bir oyuncunun iki dakikada dünya manşetlerine çıkışını izledik bu hafta. Bu oyunun en güzel tarafı da bu değil mi?
Bir vakit Liverpool John Moores Üniversitesi'nden bilim adamları, penaltı meselesini araştırmış ve kalecilerin penaltı esnasında yapması gerekenleri ardı ardına sıralamıştı. Bu araştırma sonrasında futbolcunun topa vurmadan hemen önce kalçalarının aldığı pozisyonun, şutun yönünü belirlediği iddia edilmişti. Arsenal'in eski kalecilerinden Bob Wilson da sağını kullanan oyuncular için, "Sağ ayağını kullanan bir oyuncu, topa merkezden, düz yaklaşıyor ve vuruyorsa, top genellikle sağınıza gelir" yorumunu yapmıştı. Aslında haftanın en çok konuşulan maçında Elazığsporlu Göksu'nun gelişi Wilson'ın tarifine bire bir uyuyor. Üstelik Göksu, dikkat ederseniz beyaz noktaya seke seke geldiğinden topa hükmetme anı göz önüne alındığında da sağa atacağının altını çiziyor. Elbette bunu maç sonrası incelediğinizde fark edebiliyorsunuz. Ama kalede gerçek bir kaleci olsa büyük ihtimalle bunu o anda fark edebilirdi. Yani Melo'nun bunu öngöremediğini zaten maç sonu açıklamalarından da anlayabiliyorsunuz. Göksu belki kötü vurmuyor ama Melo bir kalecinin o esnada yapması gereken en önemli hareketi yaparak (Yani karşındakinin vuruş stilini bilmiyorsan bir köşe belirle ve en azından kalenin yarısını savun) kahramanlığı fazlasıyla hak ediyor. Bundesliga'da 7 Aralık 2008 tarihinde Wolfsburg ile Hannover arasında oynanan maçta da benzer bir enstantane yaşanmış, Hannover'dan kaleci Florian Fromlowtiz'in atılmasıyla eldivenleri giyen Rosenthal, Edin Dzeko'nun penaltısını çıkarmıştı. Ama o maçta top Rosenthal'in soluna gelmiş, dahası dönen topu da kurtarmıştı. Yani kaleye yabancı birinden beklenenin fazlasına imza atmıştı. Hatta Rosenthal son 10 dakikada kaleyi savunmak zorunda kalmıştı. Melo'ya belki penaltı dışında top gelmedi ama bu tür durumlar 5-10 senede bir görüldüğünden haliyle ülke sınırlarını da aşıp birçok gazetenin 9 sütunun arasına giriveriyor. Hal böyleyken 1960'da Turgay Şeren'den eldivenleri alan Can Bartu'ya, 1984'te Yaşar'ın yerine kaleye geçen Müjdat'a, 2005'teki Kadıköy panteri Pancu'ya, 2007'de Rüştü'nün görevini üstlenen Bobo'ya, Euro 2008'de Volkan olmaya çalışan Tuncay'a bir selam gönderelim. Elbette tersi durumlara da rastlamamız mümkün. Bu sezon Fransa Ligi'nin 6. haftasında yaşanan hadise gibi. Toulouse ile Rennes arasındaki maçta Toulouse'un kalecisi Ali Ahamada, 90+5'te uçarak attığı kafa golüyle maçı 2-2 ye getirmiş, takımının puan kapmasında başrol oynamıştı. Herhalde bu oyunu sevmemize katkısı olan birçok sebepten biri de bu. Yani atanın tuttuğu, tutanın da attığı anlarla sıradan bir maç fantastik bir filme dönüşebiliyor. Ve o ana kadar oynadığı futbolu eleştirebileceğiniz bir oyuncu çıkıp son iki dakikadaki bir hareketiyle sadece maçın değil haftanın yıldızı olabiliyor. Yani belki atamıyor ama kurtararak kurtarıyor gemisini. Bize de onu ve daha önce bunu başaranları tebrik etmek düşüyor. İyi haftalar...
