• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
SEDA KAYA GÜLER

Toplumsal cinsiyet

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 07.03.2012, 00:00
Bir önceki yazıda kalkınma ve kadın ilişkisinin tarihsel sürecinden söz ettik. 30 yıldır kadın sorunlarına kendini adamış Ortadoğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Yıldız Ecevit'in KAGİDER'in 10. Yıl kuruluşu nedeniyle Antalya'da gerçekleştirdiği "Türkiye Kadın Girişimci dernekleri Buluşması"nda yaptığı konuşmadan alıntıları aktarmaya devam edelim:
60'lu yıllarda "kalkınmada kadın" yaklaşımı vardı. 70'lerde "kalkınma ve kadın" yaklaşımına geçildi. 80'lerden sonra kadın yerine "toplumsal cinsiyet" yaklaşımı benimsendi ve bugün geldiğimiz nokta ise "kadın ve güçlenme" yaklaşımı...
Üç yaklaşım da tepeden bir yaklaşım. Yukarıdan bakılıyor kadına. Kadın veya erkek fark etmez ekonomistler, sosyologlar, politikacılar, kadına hep pasif bir nesne olarak bakıyorlar ve onun ne düşündüğünü, ne yapmak istediğini sormuyorlar bile. Oysa kadını nesne olmaktan çıkarıp, aktif bir özne olarak düşünmek gerekir.

ERKEKLER DE MAĞDUR

Kadın hareketinin de yaptığı bu aslında. Bir başkaldırı. Ama bu başkaldırı ataerkilliğe karşı bir başkaldırı. Erkeğe değil yani, erkek egemen topluma. Çünkü bu toplum, sistematik bir şekilde cinsiyet ayrımı uyguluyor. Cinsiyetçilik kurumsallaşınca da, kadın-erkek fark etmez, hepimiz bir şekilde kendimizi cinsiyetçi bakış içinde buluyoruz. Kadınlar da bu nedenle diğer kadını eziyor, birbirinin düşmanı oluyor. İçimize siniyor ataerkil yapı. Fakında olmadan biz de cinsiyetçi bir yaklaşım içinde oluyoruz. Ve bu sistemin tek mağduru kadınlar değil, erkekler de mağdur oluyorlar.
Kadın hareketi, bu duruma dikkat çekerek, farkındalık yaratmaya çalışıyor yıllardır. Eşitsizliklere dikkat çekiliyor böylece. Sosyologlar, ekonomistler, politikacılar da bu işe kafa yoruyor. Sürekli istatistikler yayınlanarak, kadın-erkek arasındaki uçurumlara dikkat çekiliyor. Bu uçurumun bizim ülkemizde çok fazla olduğunu söylemeye gerek yok; yani istihdamda kadın oranı ne kadar, siyasette kadın ve erkek farkı, okuma oranı vs. bu nedenle sürekli listelerin son sıralarında yer alıyoruz.

KADININ GÜÇLENMESİ

Yapılacak tek şey var, kadınların güçlenmesi gerek. Ama "kadınları güçlendirmemiz gerek" ile "kadınların güçlenmesi" arasında yine çok büyük bir fark var. "Kadınların güçlendirmemiz gerek" de yukarıdan konuşan bir söz.
"Bizler kurtarılmış kadınlarız, güçlü erkekleriz ya da devletiz, bu kadınları güçlü bulmuyoruz ve toplumsal müdahalelerle güçlendirmek istiyoruz."
Ve geldik 4. yaklaşıma. Bu yaklaşım ise, kadını aktif özne yapan, "Sen güçlüsün, güçlü olabilirsin, olamamışsın çünkü elinde kaynakların yoktu, eşit kaynaklar, fırsatlar verilmemiş sana, güçlenmen için sana kaynak aktırılmalıdır."
Yukarıdan aşağı değil, aşağıdan yukarıya doğru gelişen bir kalkınma prensibi. Bunun en önemli unsuru da, kadının bedenine sahip olması.
Bu çok önemli bir hak. Ne zamane evleneceğine, ne zaman çocuk sahibi olacağına kadının kendisinin karar vermesi. Böylece işin içine sağlık giriyor, sağlıkla ilgili kalkınma programları gündeme geliyor. Ardından mikro kalkınma kredileri, küçük kadın girişimcilere teşvik vs...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA