Bir an, maç başlarken şöyle bi anılara daldım. Formasını giydiğim Gençlerli yıllara...
Arkadaşların 'Uğur!' denemelerini gözlemler, fazla inanmadığımdan, zaman zaman, güler geçerdim laflarına...
Bir müddet sonra, her ne kadar iyi oynuyor olsak da, Bursaspor'a şansımızın tutmadığını, Eskişehir ve BJK'nin, kolay yutulur lokma!' olarak karşımıza çıktığına tanık oldum ve uğura o anlar başladım inanmaya...
Her ne kadar Beşiktaş şu ligin en iyi iki takımından birisi olarak görsem de dün akşam, geçmiş alışkanlıklarımdan olmalı, maçı izlerken, o zamanlarımdaki gibi kırmızı-siyahı giyivermişim sırtıma...
Kendi evimizde oynamamıza rağmen, yenmekten çok yenilmemeyi düşünürdük, böylesi zor karşılaşmalarda...
İzlediğim kadarıyla Gençler yine, geriyi sağlam tutarak, kendilerinden onlarca kat be kat pahalı adamlara karşı, 'balans ayarı' yaptılar. Hadlerini aşmadan, ağaçkakan misali, tırtıkladılar Beşiktaş savunmasını! Kadere, nasıl inanmayayım! Gençler, oyunu rolantiye aldıktan sonra, başladılar yavaş yavaş ısırmaya...
Ele-avuca sığmayan 'El- Kebir' denen o müthiş yeteneğin dahliyle topun, Tosiç'in ayağıyla ağlarla kendi kalesinde buluşmasını, 'Yine kader ağlarını örüyor!' diye, geçti kafamdan...
Hemen silkileneyim ve Beşiktaşlı'lar kızmasın...
Biraz mayam kabardı, biraz da yanlı girdim galiba maça, pardon! Başta; ikinci yarının ilerleyen dakikalarına baktığımda Gençler'in, oyun disiplinini bozmamasının yanısıra, akıl dolu hücumları vardı karşı kalede...
Beşiktaş'ın geriye düşmesi...
Gerilen oyun ve bu nedenle hakeme yüklenilmesi sonucu geriye yaslanan, 'ürkek tavşan!' konumuna giren Gençler'in kapanmasından dolayı, Gökhan'ın ayağından yediler golü(!)
Son dakikalar mı?
O inanılmaz BJK baskıları sonucu, şırım şırım terlemişim! Beşiktaşlı'lar, bağışlasın...
Dün akşam şu yazdıklarım için...
Ve o zamanlarda yaşadıklarıma versinler...
Evet, sevinci içi içine sığmayan ben, dün akşam şu maçı oynayanlardandım...