Fi tarihinde, henüz tek maç oynamamışken, verilen yüksek transfer ücretinden dolayı, beni paspasa çevirivermişti, sonradan iyi dost olduğum gazeteci bir ağabeyim! Bakın! 'Tek' maç dahi oynamamışken... Kendisi, maçı izlerken aklıma geliverdi, aniden... Anımsama sebebim besbelli... On küsur maçtır izlediğim, her iki ekibin oyuncuları elbette... Sezon başında verilen paraları duyunca, ligin şenlikli geçeceği ve her iki ekibin 'kesin' şampiyonluğa oynayacağından, emindik artık... Bu kadar pahalı bir futbolcu, bilmem kaç kez ayağının altından topu kaçırır mı? Bu kadar pahalı bir futbolcu 'taçı', her seferinde arkadaşının ayağına değil de, 'göbeğine!' nasıl atar? 'Golcü' diye nitelendirilen ve transfer edilen biri, karşı karşıya kaldığı pozisyonda, ayağının içini kullanmak varken, 'kız vuruşuyla!', nasıl topu auta gönderir? Bir-ikisi, sözümona Süper Lig'de yıllarca koşturmuş! Gelene-gidene 'ayva!' yapmaktan bıkmadı ve o top bile usandı, sürekli rakibe gidip, taça çıkmaktan! Gözlerden kaçmıştır, en basitini söyleyeyim; saha, kaygan... Hiç düşmeyeni, sekiz kez düşmüştür herhalde(!) Ayakkabılarını değiştiren Giray ve Necati dışında alayı, kaymaya devam ettiler, ikinci yarıda! Yöneticilere tavsiyem olsun. Bu maç bantlarını yanlarında bulundursunlar artık, yapacakları transfer konuşmalarında(!) Yakılan meşaleler, atılan füzeler haricinde, tribünler tamam harika... Ancak; oyun alanı, yukarıda saydığım sebeplerden ötürü namına yakışır, değildi arkadaş! Barış efendinin, o kontrolsüz faulu ile oyun dışı kalasıya kadar Göztepe, karşı mahallede elini-kolunu sallaya sallaya geziyordu. Tavuğuna da 'kışşşt!' diyordu, kedisini de kovalıyordu!
Nitekim; Metin Diyadin'in, bana göre sahanın en iyilerinden Mahh'ı, yanına çağırışı! Vleminckx'i, sahaya geç sürmesi... Gökhan Ünal'ın sakatlanışı, Engin kardeş'in içeriye kapak atışıyla gülen taraf, Karşıyaka olmuştur sadece... Futbolcu kardeşler bilsinler. Dün, dişimin kovuğu dolmadan ayrılmışımdır, o staddan(!)