Anadolu toprakları, yüzyıllar boyunca geçmişten günümüze ulaşan nice güzel öyküleri bağrında barındırmış ve bir şekilde gelecek nesillere aktarmıştır. İzmir'in, 'Eyliyalar diyarı' diye anılan yeşili ile ünü ilçesi Tire ise Aydınoğlu Beyliği ve Osmanlı dönemindeki önemini günümüze taşımasını bilen ender kentlerden birisi olmayı başarmıştır. Osmanlı'da, bilim ve din adamlarının yetiştirildiği medreseler yani bu günün karşılığıyla üniversiteler Tire'yi her dönemde cazibe merkezi haline getirmiştir. Kentteki medreselerde Osmanlı sultanlarına bile eğitim veren ulemalar kalıcı olarak Tire'ye yerleşmiş ve birçoğu ömürlerinin sonuna kadar ilçeden ayrılmamışlardır. Geride bıraktıkları el yazması eserleriyle bu gün bile tarihe ışık tutmaya devam etmişlerdir.

SIRLARLA DOLU TÜRBELER
Tire, öyle bir kenttir ki adeta sırlarla doludur. Burada halk arasında anlatılan efsaneleri hiçbir kitapta veya yazılı kaynakta bulamazsınız. Nesiller boyunca kulaktan kulağa aktarıla gelmiştir. Kentin tarihi bölümlerini gezerken, din alimleri ve ulemalara ait türbe şeklindeki anıt mezarlar neredeyse her adım başı karşınıza çıkıverir. Kimi bakımlı, kimi bakımsızdır. Kiminin duvarında bir ismi vardır kiminin ise yoktur. Bunlardan en ilginci ise hiç şüphesiz kentin merkezinde bulunan 'İbni Melek' türbesidir. Gelen geçenin kapısında durup, bir 'Fatiha' okuduğu türbenin sırlarla dolu hikayesi de herkesi şaşkına çeviriyor. Annesinin hamileyken zamansız ölümüyle mezarda doğduğuna inanılan ve hacdan dönen babası tarafından kabirden çıkarılan İbn-i Melek'in Tire'deki türbesi yılın her dönemi kafileler halinde ilçeye gelen ziyaretçilerin akınına uğruyor.

YÜREK BURKAN HİKAYE
Gelelim ulemaların uleması şehzadelerin, sultanların hocası İbn-i Melek'in nefes kesen öyküsüne... İbn-i Melek'in babası, zamanı geldiğinde Hac ziyareti için Mekke'ye gitmeye karar vermiş. Yola çıkacak, ama içi rahat değil, aksine son derece endişeli. Birden yüreği kuş misali 'pır pır' etmeye başlamış. İçine bir karamsarlık çökmüş... Yıllar boyu beklediği Hac vazifesinden vazgeçse, gitmese olmaz... Gitse, eşi hamile yakında bebeği dünyaya gelecek. Ellerini gökyüzüne açmış ve 'Allahım, hamile eşim ve karnındaki çocuğunu sana emanet ediyorum. Onları koru, kolla ve gözet' şeklinde yakarmış. Sonra da komşularına dönerek ailesine göz kulak olmalarını istemiş. Tabi o zamanın imkanlarıyla Tire'den çıkıp Arabistan'a gitmek kervanla aylar boyu sürmüş. Hac ziyaretinden sonra yine aylarca aynı yolu bin bir zorlukla geri gelmiş. Sonunda Tire'ye varmış. Büyük bir heyecanla evine geldiğinde eşini evde bulamamış. Meraklanmış, komşuları acı haberi zorlukla vermiş. Kendisine, eşinin karnındaki bebeğiyle birlikte önceki gün öldüğünü ve defnettiklerini söylemişler. Adeta dünyası başına yıkılan acılı baba, "Ben onları Allah'a emanet ettim. Ölmüş olamazlar" diyerek ısrarla eşini görmek istediğini belirtmiş. Din bilginlerinin onayı ile izinler alınmış ve çaresiz mezarı açmışlar... Aman yarabbi o da ne? Görenler gözlerine inanamamış. Bir de bakmışlar ki ölen eşinin ayağının ucunda ağlayan bir bebek. Herkesi hayretler içinde bırakan bu bebeğin ismini "Melek Oğlu" anlamına gelen İbn-i Melek koymuşlar."
SULTANLARIN HOCASI
Türkiye'nin tek üstü açık türbesi olarak bilinen İbn-i Melek türbesi içinde Mevlâna Seyyid Nizameddin Efendi, İbni Melek oğlu, Mehmet Efendi ve Alaybey ailesinden, Evliya Ali Efendi yatmaktadır. Tire Belediyesi tarafından 1956 yılında restore edilen bu türbe, 2006 yılında yapılan bahçe düzenlemeleri ile de sürekli bakıma alınarak Tire turizminin temelini oluşturmaya devam etmektedir. İbn-i Melek, yalnız Aydınoğulları'nın değil, Osmanlı dönemi sultanlarının da hocalığını yapmıştır.
KİTAPLARI NECİP PASA KÜTÜPHANESİ'NDE TÜRBENİN ÜSTÜ NEDEN AÇIK?
HALK arasındaki inanışa göre, İbn-i Melek mezarda dünyaya geldiği için hayatı boyunca kapalı mekan korkusuyla yaşamış, dar ve kapalı ortamlarda uzun süre duramamıştır. Günümüzde İbn-i Melek Caddesi'nde yer alan türbesinin üstü açık olarak inşa edilmesinin sebebi bu olarak gösterilmektedir.
■ NADİR UYSAL

