Bulutların üstünde gezmek


Karadeniz'in dağlarına çıktığınızda kendinizi bulutların üstünde bulabilir, tabiatın sergilediği dansı izleyebilirsiniz
BAŞTAN BAŞA KARADENİZ / GÖKMEN KÜÇÜKTAŞDEMİR
Bazen gitmek ve uzaklaşmak istersiniz. Her şeyden ve herkesten... O zaman, yol sizi taşır içinizde biriktirdiğiniz, görmek ve hissetmek istediğiniz yerlere. Bu yaz bavuluma plaj havlusu, güneş kremi ve deniz gözlüğü almadan yola bıraktım kendimi... Karadeniz'in dilden dile anlatılan güzelliğine birkaç adım da ben yaklaşmak istedim. Nadide çiçeklerini koklamayı, dev ağaçlarının arasından geçmeyi, dumanlı dağlarına çıkmayı ve Yeşilırmak'ın kenarında soluklanmayı arzu ettim.
Sis perdesinin ardındaki güzellik Zigana dağları
9 gün içinde yaklaşık 4500 km yol giderek dileklerimi gerçekleştirdim. Yalnız değildim elbette yolculuk boyunca. İçimdeki seslerden başka 41 güzel insanla paylaştım onca yolu. Gezi ekibimiz de ben de hayli şanslıydık. Karadeniz'in sisli ve yağmurlu havasından genelde uzaktık. Güneş bizi hiç yalnız bırakmadı. Bölge halkının 'duman' dediği sisle ilk kez, Trabzon'a 50 km mesafedeki 1700 metre yükseklikte bulunan Zigana Tatil Köyü'nde karşılaştık.

ZİRVEYE TIRMANMAK

Ahşap bungalovlardan oluşan evlerimize yerleştikten sonra kısa görüş mesafesine rağmen zirveye doğru tırmanmak hayli keyifliydi. Göremediğimiz bir yerlerde akmakta olan derenin sesine, boyları 75 metreye ulaşan dev ağaçların ve rengarenk çiçeklerin yapraklarında oluşan çiğ damlalarının sesleri ekleniyordu. Ötüşleriyle bizi etkileyen kuşlar ise ormanın verdiği muhteşem konserin solistleri gibiydiler. Alkışı hak ettiler.
Gece, Zigana'da bir başka güzeldi. Dev şöminenin etrafında Yusuf Katmerlikaya'nın söylediği şarkılarla coşup, yaptığı espriler ve anlattığı fıkralarla çok eğlendik. Bizi en çok şaşırtan ise her an horon vurmaya hazır olan işletmenin personeliydi. İnsanının kanını kaynatan, bir anda canlandıran o müzik başladığında garsonlar ve mutfakta çalışan kadınlar işlerini bırakıp, sahneye koşarak başlıyorlardı müşterilerle birlikte horon vurmaya. Aynı durumu Fırtına Deresi'nin kenarında yediğimiz yemekte ve Hıdırnebi yaylasında kaldığımız mekanda da gördük.
Horon ve kolbastı, Karadeniz'de bizi hiç yalnız bırakmayan iki dost gibiydi. Her molada yanımızdaydılar. Sarıkaya, Ayder ve Hıdırnebi yaylalarına çıkan o dik yamaçlarda dahi bizimleydiler. Grubu kaynaştırdılar, eğlendirdiler ve yolculuğa renk kattılar. Ben öğrenemesem de öğrenenleri izlemek de büyük zevkti. Bu arada benim gibi birçok insanın "horon oyunu oynamak" yerine kullanıldığını sandığımız "horon tepmek" deyiminin "horon vurmak" olduğunu da bu gezi sayesinde öğrenmiş olduk.
Gece sisler içinde uykuya dalıp günün aydınlanmasıyla birlikte ortaya çıkan güzellik karşısında saygı duruşuna geçtim. Derin derin nefes aldım, zirveye yaslanmış ahşaptan yapılan kutu kutu evleri içinde sindirmeyi başaran tabiatı gözlemleyerek. Hiç sönmeyen şöminenin etrafında yaptığımız kahvaltının ardına yürüyerek indik güneşi arkamıza alıp Zigana dağlarından aşağı.

Kayalara oyulan tarih Sümela Manastırı

Trabzon'un Maçka ilçesinin güneyinde Karadağ'ın bir tepesinin yamacına yapılmış olan bu manastıra halk tarafından Meryem Ana manastırı deniyor. Meryem (panaghia) adına kurulan bu manastırın "Sümela" adı ise kara-siyah karanlık anlamına gelen Melas kelimesinden aldığı söylenir. Gitme şansını yakalarsanız siz de kayaların siyahlığını fark edersiniz. Ayrıca burada saygı gören siyah Meryem tasvirinden manastırın Sümela adını aldığı ve bu dağın adınada manastırdan dolayı Oros Mela- Karadağ olduğu söylenmekte. Bu arada, artık manastırın her türlü tanıtımının Meryem Ana adıyla yapılması yönünde bir karar alındığını da hatırlatmakta yarar var. Bana sorarsanız yanlış bir karar ama "Büyüklerimiz her şeyi bilir" diyerek bu kısmı geçelim.
EFSANELER
Sümela Manastırı'nın kuruluşu efsaneye göre: iki Atinalı Barbabas ile yeğeni Sophronios rüyalarında Hz. Meryem'i görmüşler, rüyada Meryem onlara bir manastır yaptırmalarını ve yerini, nasıl gideceklerini tarif etmiş.
Bunlar St.Luka'nın yaptığı rivayet olunan tabloyu da beraberlerinde alarak yola çıkmışlar. Deniz yoluyla Trabzon'a gelip, Karadağ'ın sarp yamacında kiliseyi kurmak için karar vermişler. Ve böylece (375-395) ilk kaya kilisesi kurulur. Bu tarih, manastırın kesin kuruluş tarihi değilse de bahsedilen tarihler arasında yapıldığı sanılıyor.
Bu tarihler ve efsaneler bir tarafa bırakılacak olursa, manastırın tarihini Trabzon Bizans hanedanları devrinden sonra incelemek de mümkündür. III. Alexios burasını 1360 yılında inşa ettirmiş. 17 metre yüksekliğinde, 40 metre uzunluğunda, 14 metre genişliğinde 72 odalı bir tesis yaptırmış. Trabzon kralları bu manastıra vermiş oldukları hediye ve haklarla, halkın desteğini sağlamışlardır. Trabzon, Türkler tarafından alındıktan sonra da, Osmanlı sultanları bu manastırın haklarına dokunmamışlar.
PATİKA YOL
1962 yılında merdivenleri ile kapısı tamir ettirilerek turistlerin ziyaretine elverişli bir duruma getirilmiş olan görkemli yapı, hayranlık ve şaşkınlık uyandırıyor insanda. 1972 yılında ören yeri olarak ziyarete açılan yapıya orman içersinden 25-30 dakikalık bir patika yolla ulaşılabilindiği gibi manastıra minibüslerle de ulaşılabilir. Patika yolu tavsiye ederim. Biraz zor ama çok zevkli olan tırmanış güzel manzaralar armağan ediyor.
Manastırı gezerken dünyanın kuruluşunun ve Hıristiyanlığın gelişimini anlatan yüzlerce yıllık duvar resimlerinin (fresk) üzerindeki bazı yüzlerin kazındığı, duvarlara "Ali Ayşe'yi seviyor" gibi çok anlamlı ve gelecek vadeden edebi yazılar yazıldığını görebiliyorsunuz. Sümela, elimizden kaçıp giden tarihe inat bence görülmesi, gezilmesi gereken bir yer.
Kartpostallara yansıyan bir düş fotoğraf: Uzungöl
Sabah Zigana'da uyanıp günü Uzungöl'de noktalamak rüya gibi geliyordu. Bilindik bir fotoğrafın peşine düşmüş gibiydim Uzungöl'e giderken. Gerçekten çok merak ediyordum suya düşmüş bir minarenin silueti ve tabiatın göldeki yansımasıyla birlikte oluşturduğu manzarayı.
ZİRVEDEKİ OYUN
Ama önce Karadeniz'e paralel uzanan dağların, geçit vermez yükseklikleri arasına sığınmış suların ve vadilerin derinliğinde aralanmış yollardan dik bir dağa tırmanıp Sarıkaya yaylasına çıktık. Doğa bizim için güzel bir oyun hazırlamıştı. Zirvede her şey hazırdı. Bizim de minibüslerle yaptığımız zorlu tırmanışın ardından varmamızla birlikte gösteri başladı. Her yeri kaplayan bulutlar bizi görünce bir pamuk şekerine dönüşüp adeta aşağılara doğru süzülmeye başladı. Elinden kaçan balonun ardından bakan çocuklar gibi biz de bulutları uzun bir süre takip ettik. Dağların üsten inip aşağıdaki vadilerin üzerini tamamen örttüler kısa zamanda. Tepemizdeki güneş ise yeşile boyanmış dağların görkemini anlatıyordu bize. Yaylada güzel bir tur attık, bulutların üstünde olmanın keyfini çıkararak.
Gece kalacağımız Uzungöl'e kartpostallardan kaçmış birbirinden güzel kareler izleyerek indik. Dağların arasına sıkışmış yeşillerin kuşattığı bir göl karşıladı bizi. Anlatıldığına göre Haldizen deresinin önünü kapayan heyelan neticesinde su birikintisi büyüyerek göl oluşmasına sebep olmuş. Anlayacağınız doğanın felaketi bir güzelliğe dönüşmüş. Bu hayatın bir sürprizi gibi çıkarken karşımıza iyi ki heyelan olmuş diyesi geliyor insanın. Göle yaklaştıkça birkaç evin, iki minareli caminin ve etrafındaki dağların gölde nasıl yeniden canlandığı görüyoruz.
Gezi notları
- Turizm yeterince benimsenmemiş. Bölge halkı sahip olduğu değerlerin tam olarak farkında değil.
- Turizm sektöründeki işletmeler gelişmeye çok açık değil.
- Her yerde aynı olmamakla birlikte birçok restoranda hizmet ve servis kalitesi düşük... (Garsona, "Bu porsiyon az değil mi?" diye sorduğunuzda size, "Ama fiyatı ucuz" cevabını alabiliyorsunuz.)
- Ordu'dan geçerken Boztepe'de durun ve kenti tepeden görün mutlaka. Harika bir manzara göreceksiniz.
- Giresun'un kalesini ziyaret etmeyi unutmayın.
- Uzungöl'ün çevresinde bisikletle gezebilir gölün yanındaki alabalık çiftliğinde balıkları yakından izleyebilirsiniz.
- Uzungöl'de tereyağında alabalık ve sütlaç yiyebilirsiniz. Uzungöl'de içki satışı yok.
- Uzungöl'de çok sayıda Arap görmeniz mümkün. Yaz aylarında Arapların en çok geldiği yer Uzungöl.
- Sinop'ta cevizli mantı yiyin. Karadeniz'in birçok kentinde bulabileceğiniz Laz böreğini mutlaka tadın.
- Güzel bir kent olan Sinop'taki tarihi cezaevinin sunumu daha iyi yapılabilir. Kendimi tarihi bir mekan değil de harebe gezer gibi hissettim. Cezaevinin barındırdığı tonla hikaye var. Bir tanesi oradaki mahkumlardan birinin başlattığı ağaçtan oyma küçük yelkenli yapımı. Hapisten çıktıktan sonra bu işi öğrettiği kişiler geçimlerini bu küçük yelkenlilerden sağlıyor. Dev dükkanlarda küçüklü büyüklü binlerce yelkenli görmeniz mümkün.
YARIN: Karagöl, Çamlıhemşin, Borçka, Ayder, Karaca mağrası

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.