Almanya'dan geldi, İzmir'de çocuk bakıyor

İki çocuk annesi Gülşen Ağören, özgüvenli, özgür, soran, sorgulayan bireyler yetiştiren Montessori eğitim felsefesini anaokulunda uyguluyor


RÖPORTAJ: MURAT ŞAHİN
Gülşen Ağören, hayatı çocukları için yaşayan binlerce anneden biri. Söz konusu çocuklar olunca onun için diğer şeyler önemsiz hale geliyor. Ağören, Opel'e hizmet veren Makine Mühendisi eşi ile birlikte 11 yıldır işlettiği 10 kişinin çalıştığı ve çok iyi gelir elde ettiği kuaför salonunu gözünü hiç kırpmadan bırakarak çocuklarının kendi ülkesinde eğitim alması için 3 yıl önce İzmir'e yerleşti. Cem ve Can adında 11 ve 7 yaşlarında iki çocuk annesi olan Ağören, İzmir'de ana okuluna giden küçük oğlunun eğitimi ile Almanya'da ana okuluna giden büyük oğlu arasındaki farkı görünce, eğitimci olmaya karar veriyor. Dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ve özgüvenli, özgür, soran, sorgulayan bireyler yetiştiren Montessori eğitim felsefesini uygulayan ana okulu olmadığını görünce, İnciraltı'nda ana okulu kuruyor. Geçen yıl Eylül ayında eşiyle tüm birikimlerini bir araya kurduğu okulunda şu anda 33 çocuğa eğitim veriyor. Çocuk denince gözlerinin içi gülüyor. İşini büyük bir aşkla yapan Gülşen Ağören ile çocukları için kariyerini bir çırpıda hiçe sayan ilginç yaşam öyküsünü konuştuk.
- İlginç hayat hikayenizden biraz bahseder misiniz?
Ben 1972 yılında doğmuşum. Ailemle birlikte henüz 3 yaşında iken Almanya'ya gitmişiz. Orada eğitimimi tamamladıktan sonra usta kuaför oldum. Frankfurt yakınlarında bir yerde yaşıyorduk. Son 11 yılda da kendi kuaför salonumda hizmet veriyordum. İşyerim 10 kişinin çalıştığı büyük bir kuaför salonu idi. Kazancım da çok iyiydi. Ama çocuklarım olduktan sonra hep çocuklarımı kendi ülkesinde büyümesini istedim ve eşimle Türkiye'ye geri dönmeye karar verdik.
- Almanya'daki aileniz bu durumu nasıl karşıladı?
Biz sadece onlara Türkiye'ye dönme kararı aldık, gidiyoruz dedik. Onlar çok büyük tepki gösterdiler. Burada her ikinizin de iyi bir kariyeri var. 'Bu imkanları Türkiye'de bulamazsınız' dediler. Ancak biz kesin kararımızı vermiştik ve geldik.
- Almanya'da çocuklarınız daha iyi bir eğitim alamaz mıydı?
Almanya'da tabi ki iyi bir eğitim sistemi var. Ancak ne kadar iyi olsa da sonuçta orada bir yabancısınız. Alman halkı ile hiçbir sorununuz olmasa bile yabancılık çekiyorsunuz. Biz bu duyguyu çok yaşadık. Aynı duyguları çocuklarımız da yaşamasın istedik. Bu nedenle 3 yıl önce hiçbir tanıdığımız olmasa da 32 yıllık Almanya maceramıza nokta koyarak Türkiye'nin en yaşanacak kenti olarak gördüğümüz İzmir'e yerleştik.
- İzmir'e geldiğinizde ilk neler yaptınız?
2008 yılı Ağustos ayında İzmir'e yerleştik. Bu sırada büyük oğlum Cem 7, küçük oğlum Can 3 yaşındaydı. Cem ilkokula başladı. Can'ı da ana okuluna yazdırdık. Cem Almanya'da anaokulunda okurken ben okul aile birliği üyesiydim. Orada uygulanan montessori eğitim sistemini yakından tanıma fırsatım oldu. Cem'in özgüvenli ve özdisiplin sahibi olduğunu gördüm. Can burada anaokuluna giderken ise eğitimde bazı aksaklıklar olduğunu keşfettim. Bunun üzerine önce Balçova'da çocuk eğlence merkezi kurduk. Burada çocukları daha yakından tanıdıktan sonra geçen yıl Eylül ayında da İnciraltı'nda eşimle birlikte ana okulu kurduk.
- Peki sizin kurduğunuz ana okulunun farkı ne?

Montessori eğitim sisteminde en önemli unsur çocuklara inanmak ve değer vermek. Onları öz disiplin sahibi yapmak. Kişilikli ve kendilerine güvenen bireyler olarak yetişmelerini sağlamak. Her çocuğun farklı öğrenme hızı var. Bu hıza göre eğitim veriyoruz. Çocuklara geniş bir çerçeve çiziliyor. Çocuğa takıldığı yerde bir adım yardım ediyoruz. Sonra diğer adımlara kendisi devam ediyor. Hatasını kendisinin bulması için zaman tanıyoruz. Bazı çocuklar bu eğitimde eğer merakları varsa okumayı bile öğrenebiliyor. Çocuklara 'hayır veya yasak' demiyorum. Onlara bunun nedenlerini anlatıyoruz. Göz teması kuruyoruz. Onlara güveniyoruz. Bizden korktukları için istediklerimizi yapmalarını değil sevdikleri için yapmalarını sağlıyoruz. Sınıflar yerine çok soğuk olsa da mutlaka dışarıya da çocukları her gün çıkarıyoruz.
- Ailelere çocukları ile birlikte neler yapmalarını önerirsiniz?
Çocukla geçirilen zamanın kalitesi önemli. Saatlerce bir arada olursunuz ama bir şey konuşmazsanız bir şey paylaşmazsanız, çocukla göz göze gelmezseniz bunun çocuğa hiçbir faydası olmaz. Gerçekten çocuğunuz için orada olduğunuzu ona hissettirmelisiniz. Onunla konuşmalı ve onu dinlemelisiniz. Gözleriniz birbirine bakmalı. Çocukla televizyon seyrederken veya eşinizle sohbet ederken bir arada olmanız hiçbir şey ifade etmez. Çocukla oyun oynamakta çok önemli. Zaman zaman onunla belirli konularda tartışa da bilirsiniz. Bu çocuğun sizin yanınızda kendisini güvende hissettiğini gösterir. Düşündüğünü söyleyebilme yeteneğini geliştirir.
- Siz nasıl bir annesiniz?
Ben her anne gibi çocuklarımı çok seviyorum. Onlarla kaliteli zaman geçirmeye özen gösteriyorum. Onlarla sürekli konuşuyorum. Onları dinliyorum. Hayatımın merkezinde çocuklarım var. 11 yaşımdaki oğlumla zaman zaman bazı konularda farklı düşündüğümüz oluyor. O düşüncesini söylüyor. Ben de kendi düşüncemi söylüyorum. Çoğu zaman ortak doğruda buluşuyoruz. Onları sıkmadan, kendi ayakları üzerinde durabilen, kişilikli bireyler olarak topluma kazandırmak için çok çaba harcıyorum.
- Çocuklar ne zaman ana okuluna gitmeli?
Her çocuk mutlaka 3 yaşında ana okuluna başlamalıdır. Hepimizin çocuğu var, onlar bizim her şeyimiz. Ana okuluna giden çocuk iyi bir eğitim de verilirse çok iyi yetişiyoruz. Okula iyi bir hazırlık yapıyor. Sosyalleşmeyi öğreniyor. Kendini daha da geliştiriyor. Yeteneklerinin farkına varıyor. Bizim veliler olarak en büyük eksiğimiz çocuğumuza kolay kolay 'Hayır'ı öğretememek. Çocuğun her istediğini yaparak onlara iyilik değil kötülük yapmış oluyoruz. O nedenle çocuklar ağlasa da onlara hayır demeyi öğretmeliyiz. Çocuklar düşe kalka büyüyecekler. Onları her düştüklerinde kaldırırsak, hayatları boyunca da hep kendilerini ayağa kaldıracak birilerini ararlar. Çocuklar büyürken mutlaka pantolonlarında çim izi olmalı.
"Bürokrasi ile uğraşıyoruz"
- Kadın girişimci olarak eğitim gibi çok önem verilen bir alanda yatırım yaptınız? Bu konuda hiç devletten veya yerel yönetimlerden destek alabildiniz mi?

Türkiye'de 'her şeyin başı eğitim' deniyor ama ne yazık ki hiçbir destek verilmiyor. Hala eğitim kurumlarında yüzde 8 KDV uygulanıyor. Özel okullara hiçbir teşvik yok. Bu okullar herhangi bir ticari işletme olarak görülüyor. Bir de büyük bir bürokrasi sarmalında boğuşuyoruz. Devletin her kurumu ile yazışmalar enerjimizin büyük bir bölümünü alıyor. Eğitime tam anlamıyla destek vermeyen ülkelerde hiçbir zaman sorunlar bitmez.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.