'Cehennemdeki herkesin hayali, bir gün cennette yangın çıkmasıdır'

Meriç Eryürek'in 12 gün sonra piyasaya çıkacak olan tekno-gerilim tarzındaki romanı "Tanrının Saati"ni, evde ışıklar kapalıyken okuyamayacaksınız...

ŞAFAK İNCE (HABER MERKEZİ)
Yazar Meriç Eryürek'in 2 yıl önce kaleme aldığı Tarumarname, bugüne kadar ciddiye alınması gereken tek mizah romanı olarak Türk edebiyatına damgasını vurmuştu. Eryürek sessizliğini bozdu ve yine yaptı yapacağını. Bu kez, ancak evin tüm ışıklarını açıkken okuyabileceğimiz bir roman kaleme aldı. 12 gün sonra raflarda yerini alacak "Tanrının Saati" için geri sayım başladı. Roman, yine altı kırmızı kalemle çizilecek türden. "Cehennemdeki herkesin hayali, bir gün cennette yangın çıkmasıdır" cümlesi bile bir kült roman haline gelebileceğinin göstergesi. Kitap, insanların ne berbat şeyler olduğunu anlatıyor!
EFSANE DEĞİL UYARI!
"Mitoloji bir efsane değil, uyarıydı" sloganıyla kaleme aldığı tekno-gerilim romanda olaylar, bir internet çekilişine katılan 10 şanslı ailenin; dünyanın en yeni, en büyük eğlence merkezi Mythasia'da bir haftasonu tatili kazanıp İzmir'e gelmesiyle başlıyor. Kitabın en heyacanlı kısmını ise dün gece yarısı öğrendim. Eryürek'e kitabın ana karakteri gazeteci Ruşen'e ilham vereni sordum, "sensin" dedi. İlham perisi olmak güzel de bunu nasıl başardığım konusunda en ufak bir fikrim yok. Hani şu meşhur Maya takvimine göre yok olması gereken dünyamızda ayakta kalacak tek yer olan Şirince hikayesini biliyorsunuz. İşte o günlerde ben de kıyamet kervanına katılıp haber yapmak üzere Şirince yollarına düşerken, Meriç Eryürek'le telefonda görüşmüştük. Dediğine göre Ruşen karakteri fikri o konuşmadan doğmuş. Sorun şu ki balıkları bile kıskandıracak hafızam olduğundan, o konuşmayı hatırlamıyorum. Benden perilik buraya kadar. Tanrının Saati, yine edebiyat dünyasında gel-gitlere neden olacak. İşte eserlerini baştan sona değil, sondan başa doğru yazan Eryürek'in yeni kitabı ve ipuçları...
- Tarumarname, Türk edebiyatında denenmemiş türde bir romandı. Tanrının Saati'nde durum ne?
Tanrının Saati, Tarumarname'nin zıt ikizi. Klasik tabirle, bir solukta okunabilmesi için yazdım. Sınıflandırmaları sevmiyorum ama gerilim-korku diyebilirim.
- Yazın hayatında yine bir sıradışılıkla karşı karşıya olduğumuzu hissediyorum. Kitabı okurken bir tavsiyeniz var mı? Neye karşı hazırlıklı olmalıyız?
Bir çekilişe katıldınız ve bir hafta sonu tatili kazandınız. Gittiğiniz eğlence merkezinde hayatınızın en karanlık gecesini yaşayacaksınız. Ne yapardınız? Ben sanırım bir el feneri ve komando bıçağı alırdım. Okuyucularıma ise şekersiz, koyu Türk Kahvesi tavsiye ederim.
-Kurgusu, yazımı nasıl oldu? Yine sondan mı başladınız?
Hiç bir romanımı baştan sona doğru yazmıyorum. Belki de, yazamıyorum demeliyim. Eşzamanlı olarak bir kaç roman üzerinde çalışıyorum ve her gün romanlarımdan birinin rastgele gibi görünen bir bölümünü yazıyorum. Tarumarname ve Tanrının Saati'nin ilk yazılan bölümleri sonlarıydı. Sonra bir yüzüncü sayfadan, bir ellisekizinci, bir üçyüzdört... Tamamen o sabah uyandığımda kafamdaki romanın neresini en iyi yazabileceğimi hissetmemle ilgili.
-Bu okuyucu için de bir avantaj değil mi?
Hikayenin sonunu ve başını bilmek ve arada neler olduğunu bilmiyor olmak, okuyucumla birlikte nefes almamı sağlıyor. Yazarken o birliktelik duygusunu seviyorum ve romanlarımda okuyucuma da o duyguyu yaşatmak istiyorum.
- Tanrı'ın Saati neyi anlatıyor?
Homeros'a bakarsak, insanların ne berbat şeyler olduğunu. Bir internet çekilişine katılan on şanslı aile Dünyanın en yeni, en büyük eğlence merkezi Mythasia'da bir haftasonu kazanıyor ve İzmir'e geliyorlar. 10 şanslı aile, internet çekilişinde dünyanın en büyük eğlence merkezi Mythasia'da bir haftasonu geçirme hakkı kazanıyor. Yoksa bu bir kötü şans mı?
-Peki soruyorum, kötü şans mı?
Kötü şans olmasa iyi hikayeler olmazdı. Mythasia bir eğlence merkezi değil. Modern bir sirk aslında. Kanser araştırmaları sırasında kazayla keşfedilen genetik teknolojiyle üretilen yaratıkların sergilendiği bir tür hayvanat bahçesi. Mythasia'da Anadolu mitolojisinden tanıdığımız yaratıklar -satirler, kentorlar, Tepegöz, Minotor ve diğerleri- var.
-Kulağa eğlenceli geliyor...
Bir Hollywood filminin içine düşmek gibi. Ama kötü şans olmasa, iyi Hollywood filmleri de olmazdı. Sürprizi bozmamak için daha fazlasını anlatmak istemiyorum, ama talihlilerimizin talihi çok parlak değil. Yaratıklar ve Mythasia'nın sırlarının gizli kalmasını isteyen bazı insanlar -hangisi daha tehlikeli bilemiyorum- talihlilerimizin peşinde.
- Tanrının saati, bir hesap günü vurgusunu barındırıyor sanki. Hesap için hazır olmak mümkün mü?
Hesap gününden çok korkmamızın sebebi, hesabı kesinlikle ödeyemeyeceğimizi biliyor olmamız sanki. Ne kadar hazır olursak olalım, hesap gelmeden biraz daha vakit geçirmeye kimsenin bir itirazının olacağını zannetmiyorum. Kimse hayat masasından vaktinde kalkmak istemez. Hesap gelmeden bir kahve daha?
- Saat çılgın bir kavram.. Onu durdurmak ya da geriye almak isteyen de çok, hızla ileri sarmak isteyen de... Bu saat olmasaydı?
Matrix... Aslında saat zaten yok. Zaman, evrenin en inandırıcı yalanıdır. Kaderin ölçü birimi ve ecelin kadranıdır. Zamanı ölçme ihtiyacımız sonumuzun gelmesine ne kadar kaldığını bilmek istememizden. Biz bu saati yaratmasaydık ne olurdu? Daha kaderci ve mutlu olurduk sanırım.
- Tanrının Saati, son sayfasında bitti mi?
Yazar olarak, benim için, bitmedi. Hikaye bitti mi? Sürprizi bozmak istemiyorum, ama akşam saatlerinde serinlemek için deniz kenarında oturmayı seviyorsanız, biraz dikkatli olun derim. Size doğru gelen bir şey var.
- Hangi yayınevi ne zaman raflarda?
Epsilon'dan çıkıyor. Temmuz ayı başında raflarda olacak. Tam gününü vermeyeceğim, okuyucularım Tanrının Saati'nin ilerlemesini www.tanrininsaati.com adresinden takip edebilirler.
- Bir sonraki roman?
Son röportajımızda Fatih Sultan Mehmet'in karanlık sırrını aydınlatacağımızı söylemiştim. Tanrının Saati, beklenmedik bir misafir oldu. Bir sonraki sanırım söz verdiğim o roman olacak. Adı şimdiden belli, ama sürprizi bozmayalım, değil mi?
Hayat İzmir'de hiç geçmese keşke...
Meriç Eryürek, İstanbul'u bırakıp Urla'ya yerleşenlerden. İzmir ile ilgili bugüne kadar duyduğum en güzel sözü söyledi bence... Paylaşmak istedim: "Hayat, İzmir'de hiç geçmese keşke. Olduğu yerde kalsa. İzmir, anı yaşarken tadını damağınızda hissettiğiniz bir yer. Ve burada hayat, mükemmel geçiyor. Hikayedeki Kızılderili gibi. Siz çok hızlı gittiğiniz için geride kalan ruhunuzla burada, İzmir'de buluşabilirsiniz. Ben galiba bunu başardım"
İlham kaynağı yabancı değil!
- Kitabın karakterleri arasında bir gazeteci var, üstelik kılık değiştirmiş. Kimdir bu Ruşen?

Ruşen'i siz benden iyi tanıyorsunuz aslında. İlhamını sizden aldım. Siz kıyamet kehanetine inanıp Şirince'ye akın edenleri haber yapmaya giderken telefonda konuşmuştuk. Ruşen karakterinin fikri, o konuşmadan doğdu. Bir başka çok sevdiğim dostum da karakterin ete kemiğe bürünmesini sağladı. Dört dörtlük bir İzmirli ve adı da Ruşen. Hikayede Ruşen, gerçek hayatta tam da bir gazetecinin olduğu şey. Gazeteciler çok dayanıklı insanlardır. Zor koşullarda, imkansızlıklarla ve önyargıyla mücadele ederek çalışırlar. Doktorun, askerin, polisin, savcının ve diğerlerinin şahit olduklarının tamamına bir gazeteci tek başına şahit olur.
Gazeteci, toplumsal vicdanın koruma duvarıdır. Varlığını kabul dahi edemeyeceğimiz olaylara şahitlik eder ve bizi o olayları mesleki etik süzgecinden geçirerek, profesyonel bir üslupla haberdar eder. Çok zor bir iştir. Bu zor yaşamın öğrettikleri sayesinde gazeteciler gerçekten donanımlı insanlardır. Ama bunu hiç belli etmezler. Tehlikede yaşamak onlar için olağan bir standarttır. Neşelerinden pek bir şey kaybetmezler. Ruşen, bu manada tam bir gazeteci.
Buraya hiç gelmemeliydiniz hanımefendi...
-Mythasia nasıl bir yer? Gündüz başka, karanlıkta başka mı?

Muazzam bir tesis. Amerikalılar milyarlarca dolar harcamış ve İzmir, Demirciler Koyu'nda dünyanın en sıradışı eğlence merkezini inşa etmişler. Mythasia'nın gecesi ve gündüzü çok farklı değil. Ama, Mythasia buzdağının görünen kısmı. Bu eğlenceli buzdağının altında, hepimizin korkması gereken karanlık bir geleceğin tohumları ekili. Okuyucumu neyin beklediğini şu alıntıyla biraz aydınlatayım: "Buraya hiç gelmemeliydiniz hanımefendi. Burası bir Harikalar Diyarı, ama insanlar yokken. Harikalar Diyarı'ndaki tek hata Alice'ydi. O olmasaydı başlarına hiç bir şey gelmeyecekti." Bir ipucu, Alice yeraltına inmişti. Ve sonra hiç bir şey aynı olmadı.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.