Filiz İçke Önal

"Diyet yapmadım doğru beslendim"

Eski beslenme yanlışlarını terk ederek 17 kilo veren 24 yaşındaki Gül Özgüç, "Ne kısıtlandım ne de aç kaldım. Eskiden olduğu gibi yine patates yiyebiliyorum. Aradaki fark şu: Artık kızartmanın, yağın içine batırılmış bir süngerden farkı olmadığını biliyorum. Fırında patates de gayet lezzetli oluyor, üstelik çok daha sağlıklı" diyor
24 yaşındaki Gül Özgüç, tartıda 87 kilodan 70 kiloya düşen ağırlığı sayesinde yalnızca 17 kilo fazlalıktan kurtulmadı. Hem sağlığı hem de fiziksel görünümü açısından tehlike çanlarının var gücüyle çaldığı bir noktadan geri döndü. Özgüç, o günleri "Kilom hızla 90'lara doğru gidiyordu. Alışverişte XL, XXL beden aramaktan yorgun düşmüştüm. Benimle alışverişe gelmesini istediğim bir arkadaşımın small bedende birçok şeyi çok kolayca bulabildiğini görmek bardağı taşıran son damla oldu" diyor.
Kabusa dönen o alışverişten hemen sonra bir uzmana başvurarak fazla kilo sorununa bir son vermeye karar veren Gül Özgüç, sohbetimiz boyunca ısrarla diyet yapmadığının, sadece sağlıklı beslendiğinin altını çizdi. Sohbetin en koyu anında özellikle sorduğum "Diyeti ne zaman bırakacaksın?" sorusunda da yanıtı değişmedi. Park Sima Sağlıklı Zayıflama Polikliniği Genel Müdürü Gülşen Altın, Diyetisyen Esra Aran ve Gül Özgüç'le sağlıklı kilo verme sürecini konuştuk.

90'A SADECE ÜÇ KALMIŞTI
-Sizi yakından tanıyabilir miyiz? Kilo verme süreciniz nasıl başladı?

24 yaşındayım. Kendi şirketimizde masa başı işi yapıyorum ama işim nedeniyle dışarıda da çok fazla zaman geçirdiğim oluyor. 87 kiloydum. 90'a merdiven dayamıştım artık. Alışverişe gittiğim bir gün çok sinirlenmiştim, o sinirle yolda yürürken Park Sima'yı gördüm ve hiç düşünmeden başvurdum. O günden bu yana çok şey değişti. Zaten sonuç ortada. Kilomdan çok memnunum. Her zaman söylediğim şey; ben sağlıklı yaşamayı öğrendim, diyet yapmayı değil. Eskisinden daha bilinçli yiyorum, kaçamak yaptığımda nasıl telafi edeceğimi biliyorum...
-Neden kilo aldığınızı biliyor muydunuz?
Aslında her şeyden kilo aldığımı zannediyordum. "Su içsem yarıyor" diyordum. Her şeyi de bilinçsiz bir şekilde yiyordum. Örneğin pilav yiyordum ama yerine ne yemem gerektiğini bilmiyordum. "Yağlı yesem, birazcık yesem bir şeye olmaz" diyordum ama sonuç ortadaydı...
Diyetisyen Esra Aran: Danışanlara gün içinde ne yediklerini, ne kadar yediklerini yazdırmak çok fayda sağlıyor bu noktada. O zaman daha net ortaya çıkıyor durum. Gül hanımda da böyle oldu. Gözünden kaçan noktalar, daha çok gözüne batmaya başladı.

ANNESİ DE KİLO VERDİ
-Şimdi ne değişti hayatınızda?

Mutlaka ara öğünlerim var artık. AYrıca ana öğünlerimi de kaçırmamaya özen gösteriyorum.
İşim tempolu bir iş. Yeri geldiğinde ofiste de durmuyorum. Mecbur kaldığımda pizza da yedim ama telafisini nasıl yapabileceğimi öğrendim. Sağlıklı beslenmeyi, hatta sağlıklı pişirmeyi bile diyetisyenimden öğrendim. Benim sayemde ailem de bilinçlendi. Annem benimle birlikte 10 kilo verdi örneğin. Kardeşim de öyle. Evde şu anda hiç kimse beyaz unlu ekmek yemiyor mesela. Herkes kepek ya da çavdar ekmeği tercih ediyor.
-Ara öğünleri ve öğünleri atlamamak, kilo vermede çok önemli değil mi?
Esra Aran: Gül hanımda reaktif hipoglisemi vardı. Ara öğün yapmazsa, yanlış besin tercihinde bulunacaktır. Genelde kan şekerimiz düştüğünde yağlı, şekerli, tuzlu besinlere eğilim gösteririz. Bu besinler bizim için tehlike arz ediyor. Çünkü bunları yediğinizde kendinizi mutlu hissediyorsunuz, kan şekeriniz çok kısa sürede yükseliyor, sonra tekrar hızla düşüyor ve yine benzer yiyeceklere yöneliyorsunuz. Bunlar da yağ hücrelerinizin çok hızlı boyutta büyümesine neden oluyor. Mesela Gül hanım ara öğünlerde meyveyi tek başına yememeyi öğrendi. Meyvenin yanına süt veya yoğurt tercih ediyor. Dışarda kek yemek mecburiyetindeyse yanında çay yerine sütlü kahve tercih ediyor. Ya da annesi börek yaptığında, bütün yufkalar beyaz undan yapıldığı için içerisine kepek ekliyor. Böreği de tek başına değil, yanında mutlaka bir su bardağı ayranla tüketiyor. Protein ve karbonhidratları aynı anda tükettiğimizde, bu durum kan şekeri seviyesinde de bir denge yaratıyor. Bu sayede kan şekerini daha iyi kontrol altına alabiliyor.
-Karbonhidrat ve protein aynı anda yendiğinde kilo aldırır derler halbuki...
Gülşen Altın: Bu konu çok yanlış anlaşılıyor. Biz sadece şunu istemiyoruz: Bizde bir tabak köftenin yanında bir tabak makarna yeme kültürü var, yanlış olan bu. Böyle olunca kişi çok fazla miktarda kalori alıyor. Köftenin yanında 1-2 kaşık makarna ile sınırlı kalmadığımızda sorun ortaya çıkıyor.
-Doğrusu nedir? Proteinle karbonhidratı ayırmak mı? Doğru miktarı ayarlamak mı?
Gülşen Altın: Miktarı ayarlamak. Şöyle bir uygulama daha doğru oluyor: Ben danışan olsam yemeğin yanına iki kaşık makarna ekletmek yerine makarnayı çok seven bir insan olarak, köftemin yanına salata ve yoğurt yiyeyim, makarna yiyeceğim öğünde de dolu dolu bir tabak bol domates soslu kepekli makarna, yanında da salata ve yoğurdumu yiyeyim derim. Bu tamamen kişiye özgü bir durum. Bir kaşık makarna bana yeter diyene başka bir formül bulunabilir tabii ki. Beslenmede kurallar var tabii ki ama kişinin sağlık durumuna ve tercihlerine göre sağlıklı pek çok alternatif yaratılabilir.
Gül Özgüç: Ben hamur işini çok severim. Özellikle evde yapılmış böreği. Evde börek yaptığım zaman içine kepek ve ekliyorum ve iç malzemesinde kızartma yerine közlenmiş patlıcan tercih ediyorum. Yanında mutlaka ayranımız yapılır. Evde bütün tavaları değiştirdik. Artık bütün yemekler yağsız veya az yağlı pişiyor. Eskiden et ağırlıklı bir mutfağımız vardı, şimdi daha çok sebze yiyoruz.
-Genç kızların çoğu ya hiçbir şey yemeden zayıf kalmaya çalışıyor ya da fast food besin tercihlerinden dolayı kilo problemi yaşıyor. Onlara nasıl bir mesaj vermek istersin?
Her ikisi de yanlış. Sağlıklı beslenerek, aç kalmadan tartıda istediğimiz kilolara ulaşabiliriz. Herkes yapabilir bunu. Hiç kimse fazla kiloları ile yaşamaya mahkum değil, olmamalı. Fazla kilo mutsuzluk demek, insanın kısıtlanması demek. Bunu etrafımdaki herkese anlatıyorum. Bu mutsuzluğu kadınlar en çok alışverişte anlıyor. Eskiden alışveriş beni mutsuz ederdi, XL XXL bulamayınca üzülüyordum, 44-46 beden arıyordum hep. Şimdi 38-40 beden aralığında aradığım her şeyi rahatlıkla bulabiliyorum.
-Kilo verme sürecinde hiç aç hissettiğin, doymadığın oldu mu?
Ara ve ana öğünlerime dikkat ettiğim için hiç böyle bir sorun yaşamadım. Ayrıca aç kaldığım, öğün atladığım zaman bir sonraki öğünümün kilo olarak vücudumda kalacağını biliyorum çünkü.
Gülşen Altın: Reaktif hipoglisemi hastası zaten 2 saaten fazla aç kalamaz. Bunu pek çok kişi bilmiyor, çünkü tanısı konulmuyor. Bu kişiler açlık süresi 2 saati aştığında kendini kötü hissediyor, gözü kararıyor. O nedenle iki-iki buçuk saate bir, mutlaka sağlıklı bir şeyler yiyecek.

MEYVE-YOĞURT İKİLİSİ
-Meyve-yoğurt ikilisi sadece reaktif hipoglisemisi olanlara mı öneriliyor yoksa bütün kilo vermek isteyenler ara öğünlerinde tercihlerini böyle mi yapmalı?

Esra Aran: Diyabeti ve reaktif hipoglisemisi olan kişilere meyve ve yoğurdu aynı anda öneriyoruz. Ama aslında tüm sağlıklı bireylerin kan şekerini dengeleyebilmek için meyve ve yoğurdu aynı anda yemesi gerekiyor. Yoğurt yerine süt ve ayran da olabilir. Yoğun çalışma temposunda kuru meyvelerle birlikte yağlı tohumlar olarak adlandırdığımız ceviz, badem ya da fındık da tercih edebiliyoruz. Bu ikili de kan şekeri üzerinde dengelenme yaratıyor. Ancak burada adet çok önemli. Sonuçta fındık, ceviz veya badem de birer yağ kaynağı. Gereğinden fazla yersek kilo alırız. Bir ara öğünde 2 kuru kayısının yanında 4 badem veya 4 fındık veya bir ceviz yiyebilirsiniz.

"İkinci beynimiz"
-Sağlıksız olduğu söylenen çok kalorili yiyecekleri hiç tüketmiyor musun artık?

Artık çayıma bile şeker atamıyorum, meyve yediğim zaman yeterince şekerli geliyor çünkü.
Eskiden bir tabak dolusu patates kızartması yerdim, şimdi yiyemiyorum. Suçluluk duygusundan değil ama, midem almıyor artık. Bunun yanlış olduğunu, o patatesin yağın içine batırılmış bir sünger olduğunu biliyorum. Papates yemek istediğimde yağlı kağıdın üzerine patatesimi serip fırınlıyorum ve çok da lezzetli oluyor.
Gülşen Altın: Vücut aslında iyi olan her şeye çok çabuk alışıyor. Dolayısıyla kişi bir süre sağlıklı beslendikten sonra kötü bir yağda kızartılmış, kalitesi düşük bir et veya yemek tükettiği zaman vücut hemen reaksiyon veriyor. Bu reaksiyonun psikolojik olduğu düşünülür ama değil. Özellikle ince bağırsak "ikinci beyin" olarak adlandırılır. Oradaki reseptörler, siz rutininizi bozup sağlıksız besin seçimlerinde bulunduğunuzda hemen tepki veriyor. Bu değişim, bugünden yarına olmuyor tabii. Bilimsel araştırmalar, alışkanlıkların değişmesinin 21 günde gerçekleştiğini gösteriyor. Haftalık diyetisyen-danışan görüşmelerine baktığımızda 3-4 ay gibi bir sürede, toplamda 12-16 görüşmede, yani 21 günden çok daha az bir sürede bu dengelerin de oturduğunu görüyoruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.