• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Yeni bir yıl ve Kuantum fiziği

HÜROL DAĞDELEN

Yeni bir yıl ve Kuantum fiziği

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 03 Ocak 2011
Yeni bir yılı karşıladık, 2011'i... Umutla, kaygıyla, merakla...
Kimi ailesiyle birlikte karşıladı yeni yılı, kimi hastanede, kimi eğlence mekanında, otelde, kimiyse cezaevinde...
Hep aynı umutla, "Yarın beni ne bekliyor?"
İşte bunun için, sevgili Yılmaz'ın (Özdil) da yazısında vurguladığı gibi, biten değil, gelen yıla, hep gülücükler yağdırırız. Sabahlara kadar içer, eğlenir, yeni gelen yılı kutlarız.
Oysa geçende bitip giden bir hayat vardır ama ona bakmak işimize gelmez, varsa yoksa "gelecek"...
Hatalarımız sonucu çıkan faturalara da bir kılıf uydurur, gelecekten medet umarız.
***
İşte bunun için astrologlar harıl harıl yorum yapıyor gazetelerde, ekranda; kendi bilim sınırları çerçevesinde, hayatımızı okumaya çalışıyorlar.
Bir anlamda, gelecekten haber veriyorlar.
Bu yaklaşık 30 yıldır böyle, hele son 10 yıl daha yoğun, daha geniş çerçevede...
Zira talep artıyor; ruhsal, bedensel rahatlamanın ipuçları aranıyor.
Bu açıdan bakınca, insanoğlunun yüreğini dürten gelecek merakı, astroloji bilimini de zirveye çıkarmış durumda...
***
Oysa zaman değişiyor... Artık "dün"le "bugün" arasında dağlar kadar fark var.
Bir kere, hayat çok çabuk akıp gidiyor, dini imanı yok. Günün doğuşu ile bitişini takip edebilene aşk olsun.
Oysa geçmişte günü yudumlamak mümkündü; daha biz bize, daha çok dostlarımızla haşırneşirdik. Sevdalar bile sözcüklere dökülür, sayfalarca mektup yazılır, şiir yazılır, şarkı bestelenirdi.
Oysa şimdi her şey mekanize...
Mektupların yerini SMS'ler aldı. Kutlamalar bile, aynı ifadelerle, sıradan, ruhsuz, sevgisiz...
Sadece günü kurtarmaya yönelik...
Kendimizi dinlediğimiz zaman dilimi öylesine az ki, onlara da cep telefonları bölüyor, mesaj "dıt"ları kesiyor.
İşte bu yüzden zamanı yakalamamız mümkün olmuyor, yağ gibi kayıp gidiyor avucumuzdan; yaş da, gün de, saat de...
***
Bunlar hızla da olsa gözle görülen, hissedilen, yaşanan bir boyut... Bir de bunun bilinmeyeni var; daha bir esrarengiz, daha bir belirleyici olanı...
Kuantum fiziği gibi...
Kaçınız duydu bu kavramı ya da kaç kişi, bilim dünyasının bu yeni sevdasını anlatan yazarların kitaplarını aldı, okudu, yorumladı.
Oysa bir iddiaya göre, artık geleceğin şifresi onda, "Kuantum"da...
Hatta bu konuda bilim dünyası öyle ileri gidiyor ki; "Şimdiye kadar bildiğiniz her şey terse dönecek. Dünyayı artık yeni bir gelecek bekliyor" diyor.
***
Bilim çevreleri Kuantum hakkında şöyle diyor:
"Kuantum teorisi, bilim tarihinin en çok kafa yorulan ve birçok hararetli tartışmaya konu olan teorilerinin başında gelir. Doğurduğu sonuçlar ise yalnız fizik bilimine değil birçok sanat akımına, sosyolojik teoriye ve değişik alanlara ilham kaynağı olmuştur. Kuantum teorisi kabaca bir atomun yörüngelerinde bulunan elektronların enerji seviyeleri arasındaki sıçrayışlardır. İlk bakışta herhangi bir fizik teorisinden farksız gibi gözükse de biraz derinlere indiğimizde aslında bu teorinin akıl almaz süreçlerden geçtiğini görürüz. Biz, evrenin üç halini biliriz. En, boy, yükseklik... Einstein ise dördüncü bir boyutu ortaya koymuştu. Şimdi bilim dünyası Kuantum'un özünde, bir süredir Cern'de yapılan araştırmalarla, yeni iki boyutu daha kanıtlama uğraşında...
***
Bundan sonraki yorum beni aşar, doğrusunu yansıtmak fizikçilerin işi...
Benim demem o ki, artık her yeni yılın, "sağlık, mutluluk ve huzur"dan başka şeyler getirdiği...
Her yeni senenin, dünyanın düzenini değiştirecek fiziksel güçleri de beraberinde taşıdığı...
"Gelecek Kuantum fiziği"nde iddiasını ortaya atanların çoğalması gibi...

GÜNÜN SÖZÜ
Bir insanın sana neler verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçeceği önemlidir.
Hegel

Toplum dizilerin tutkunu olunca!

Son günlerde, dizi oyuncusu, senaristi, ışıkçısı diken üstünde... Protestoların ardı arkası kesilmiyor.
Nedeni, dizi sürelerinin uzun oluşu ve insan haklarının örselendiği çalışma koşulları...
Sanat emekçileri, bir dizide her bölümün 3 saate yaklaşan sürenin kısaltılmasını, daha mantıklı süreye çekilmesini istiyor.
Haklılar, çünkü çalışma koşulları gerçekten mantığı zorlayan bir zaman dilimiyle yarışıyor.
Kim olsa hata yapar, kişiliğinden ödün verir...
Oysa birkaç yıl öncesine dek durum bu kadar vahim değildi, hatta oyuncular işsizlikten kan ağlıyordu.
Şimdi talep arttı ama esaret başgösterdi.
***
Ancak, oyuncuların da çok iyi bildiği gibi, emek verdikleri dizinin yayınlandığı kanalın tek geliri bu...
Çünkü reklamveren, diziyle şartlanmış... Kanalın diğer programlarını pek destekleme heveslisi değil...
Varsa yoksa yerli dizi...
Nedeni, izleyicinin dizilere mıh gibi yapışıp kalması... Çekirdek çitleterek, koca bir geceyi sevdiği dizi uğruna heba eden dizikolikler...
Ve bu sayı da, gün geçtikçe de artıyor.
Bu tip izleyici, öykünün hiç bitmemesini ister. Gece 24.00'e kadar sürse, gıkını çıkarmaz.
Bittiği zaman ise, kanalı terk eder.
İşte bu yüzden, reklamdan başka gelir kaynağı olmayan özel televizyon kanalları, süreyi uzattıkça uzatıyor, seyirciyi kendisinde tutuyor.
***
Dizilerin maliyeti çok yüklü... Sıradan bir yapım bile 200-250 bin lirayı buluyor. Kanal da bunu reklam gelirinden karşılıyor.
Karşılığını alamazsa bitiriyor.
Tuttuğu zaman ise, yapım şirketi ile kanal el ele verip dizinin süresini uzatma konusunda işbirliği yapıyor.
Ve böylece, oyuncuyu mesleğinden soğutan süreç başlıyor.
RTÜK, sürenin makul bir düzeye indirilmesi konusunda çalışma yapıyor.
Ne kadar başarılı olur bilemem... Ama, oyuncu-yapım şirketi ve tv kanalı arasındaki bu tartışma bitecek gibi görünmüyor.
Ta ki, izleyicinin ekrana yapıştığı seçeneklerini artırana dek...
Örneğin, belgesellere ve şovlara daha çok vakit ayırmayı benimserse...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.