Dünyanın en sevdiği spor dalı futbol, bizim de...
Hepimizin bir takımı var, o renklere aşığız... Eşimizi, dostlarımızı değişir ama tuttuğumuz takımı asla değiştirmeyiz.
Sanki bizden bir parça... Bir vücut uvzumuz gibi... İddialı olacak ama elimizi, kolumuzu veririz takımımız zafer kazansın diye...
Hal böyle olunca, iddialı maçlar da bir savaş alanı...
Önceki gün oynanan Beşiktaş- Fenerbahçe karşılaşması bunun en çarpıcı örneği...
Yaşım 50'yi aştı...
Kavgasız derby maçı hatırlamıyorum.
Çünkü herkes haklı...
Faul yapan da, yaptıran da, düşüren de, tüküren de, gol atan da, yiyen de...
Haksız yok... Sahada tek haksız var, hakemler...
Bunu sağlıklı bir ortamda tartışmak mümkün değil, çünkü, karşı taraf bir holigan...
Yönetici de, futbolcu da, taraftar da külliyen haklı...
Her maç sonrası verilen demeçler, işi daha da kördüğüme, kavgaya, "ben haklıyım" bencilliğine kadar götürüyor.
Biri penaltı kazanmışsa, öbürüne niye verilmemiş...
Berikinin attığı gol ofsaytmış...
"Hakeme gözlük"müş...
Pardon bu laf, tarihte bir espiri olarak kaldı. Şimdi daha beterleri söyleniyor. Aleni küfrediliyor.
Futbol sahalarının neden bu kadar "düşman arenası" haline geldiğini görmek için, ertesi sabah spor programlarını izlemeniz yeterli...
Örneğin benim alışkanlığımdır NTV Spor'daki "Sabah Haberleri"ni izlemek... Saat 08.00'de, herşeyi bırakır, daha magazin programlarına geçmeden, Mert Aydın'ın yorumlarını dinlerim.
Yıllardır izlerim; bugüne kadar taraflı bir söylem içinde olduğunu, tahminlerinde yanıldığını görmedim Aydın'ın...
İnsanız kimi zaman şaşarız ama o şaşmaz, çünkü ilkeleri var. O ilkeler içinde doğruyu bulmak da onun dama taşı...
Aman bu takıma, şu yöneticiye şirin görüneyim diye bir derdi yok Mert Aydın'ın...
Doğru neyse onu bulup çıkarıyor, çekinmeden söylüyor.
Kimi zaman toplumu da yargılıyor, yanlışını hissettiriyor.
Bu yüzden de çoğu zaman eleştiri okları ona yöneliyor.
Bunu program sırasında gelen gönderilerden anlamak mümkün...
Kimi "taraf tutuyorsun" diye yakıştırma yapıyor, kimi "sahtekarsın" diye hakaret ediyor.
İnanın bana, akla vicdana sığmayan, doğruyu duymak yerine istediğini duymaya kurgulanan bir bozguncu gürüh, gönderi yağmuruna tutuyor hem Mert Aydın'ı hem de sunucu Emek Ege'yi...
Neymiş, haklı olan onlarmış... Diğer takım çamurmuş, falanmış, filanmış...
Futbol sahalarının neden bu kadar "düşman arenası" haline geldiğini görmek için, ertesi sabah spor programlarını izlemeniz yeterli...
Örneğin benim alışkanlığımdır NTV Spor'daki "Sabah Haberleri"ni izlemek... Saat 08.00'de, herşeyi bırakır, daha magazin programlarına geçmeden, Mert Aydın'ın yorumlarını dinlerim.
Yıllardır izlerim; bugüne kadar taraflı bir söylem içinde olduğunu, tahminlerinde yanıldığını görmedim Aydın'ın...
İnsanız kimi zaman şaşarız ama o şaşmaz, çünkü ilkeleri var. O ilkeler içinde doğruyu bulmak da onun dama taşı...
Aman bu takıma, şu yöneticiye şirin görüneyim diye bir derdi yok Mert Aydın'ın...
Doğru neyse onu bulup çıkarıyor, çekinmeden söylüyor.
Kimi zaman toplumu da yargılıyor, yanlışını hissettiriyor.
Bu yüzden de çoğu zaman eleştiri okları ona yöneliyor.
Bunu program sırasında gelen gönderilerden anlamak mümkün...
Kimi "taraf tutuyorsun" diye yakıştırma yapıyor, kimi "sahtekarsın" diye hakaret ediyor.
İnanın bana, akla vicdana sığmayan, doğruyu duymak yerine istediğini duymaya kurgulanan bir bozguncu gürüh, gönderi yağmuruna tutuyor hem Mert Aydın'ı hem de sunucu Emek Ege'yi...
Neymiş, haklı olan onlarmış... Diğer takım çamurmuş, falanmış, filanmış...