2005'ten 2011'e kadar oynanan 16 maçtan 3 galibiyet çıkaran G.Saray, son iki sezondaki 6 resmi müsabakada aynı galibiyet oranını tutturdu. Bunda da pes etmemeyi öğrenmesinin önemli rolü var. Keza Beşiktaş'ın son haftardaki durumu da benzer bir örnek
2011 Oscarlarında Cristian Bale'e en iyi yardımcı erkek oyuncu, Melissa Leo'ya ise en iyi yardımcı kadın oyuncu heykelciğini kazandıran Dövüşçü'de Micky adlı bir boksörü canlandıran Mark Wahlberg, pek süslü bir cümle olmamasına rağmen üstüne basa basa şöyle bir cümle sarf eder: "Neler olacağını asla bilemezsiniz. Bu oyunda asla pes etmeyin. Asla" Aslında bu basit cümle sadece boksun değil tüm spor dalların ortak paydasıdır. Elbette ki futbol da buna dahil. G.Saray'ın son dönemdeki F.Bahçe maçlarından puan veya puanlar çıkararak geçmiş yıllara göre istatistiğini düzeltmesinin altında da en fazla bu yatıyor. Geçen sezon Kadıköy'de 15 dakikada 2-0 geriye düşüp 2-2'ye getirilen ve önceki gün 1-1'lik beraberlikten sonra pes etmeyip üç puana yol alışın sebebi bu. 2005'ten 2011'e kadar oynanan 16 resmi maçtan sadece 3 galibiyet çıkartan sarı-kırmızılıların son iki sezondaki 6 resmi müsabakada aynı galibiyet oranını tutturmasının altında bu pes etmeme meselesi altı çizilesi bir unsur olarak göze çarpıyor. Hatta Süper Final'deki tek yenilgide de benzer bir çabalayış göze çarpıyor. Kaybetmemeyi öğrenmemekle başlayan pes etmemekle devam eden bir mantalite. Ve kazanış kadar kaybetmemenin sağladığı özgüvenle yıllardır süre gelen derbi psikolojisinin üstesinden gelme halleri. Bunu hala Saracoğlu'ndan gerçekleştiremese de Kadıköy'deki son 3 maçını da kaybetmemesi da buna örnek gösterilebilir.
Aslında Beşiktaş'ın da son haftalardaki durumunu bu pes etmeme meselesiyle ilişkilendirebiliriz. Son 9 maçını kaybetmeyen Kara Kartallar'ın bu süredeki 4 beraberliğinden 3'ünü geriden gelerek elde ettiğini görünce Micky'nin repliğini kullanan bir Samet Aybaba'nın bundaki rolünden söz etmek mümkün. Trabzon, Bursa ve G.Birliği beraberlikleri kayıp puan maçları olarak değerlendirilse de bu maçlara tutunuş hali dahi üst sıraları zorlamak için yeterli aslında.
Son noktayı ise haftanın talihsizi olan Bekir İrtegün ile koyalım. Futbolun tuhaf bir oyun olduğunun ve haftalara göre farklı hadiseleri ön plana çıkarttığını basit bir örneğiydi. Yani kısa bir süre önce attığı rövaşata golüyle manşetleri süsleyen bir defans oyuncusunu böyle bir talihsizlikle anabilmek mümkün. Buna en yakın örneği Beşiktaş maçında Melo da yaşamadı mı? Üstelik daha fazlasıyla. Sezona kendi kalesini vurarak başlayan sonrasında eldivenleri giyip "Panter" diye anılan, bir hafta sonra ise gördüğü kırmızı kartla yerden yere vurulan o değil miydi? Ama derbilerde kendi kalesine gol atmanın da tuhaf bir istatistiğe işaret ettiğini de vurguluyalım. Yine Semih Kaya, Ujfalusi, Almeida ve Egemen de geçen sezonki derbilerde kalelerini şaşırmışlardı. F.Bahçeli futboluların derbiden bir gün önce motivasyon için izlediği Gladyatör filminde Maximus, "Hayatta yaptıklarımız, sonsuzlukta yankılanır" der. Bekir de biliyor ki ne yaparsa yapsın bu gol bir şekilde gelecek yıllarda da yankı bulacak. İyi haftalar.
