Her zaman söylüyorum. Beşiktaş'ta 'kadro' bol, Şenol Güneş'in işi, çok zor! Atiba, İnler ve Oğuzhan'ı kadroya almadığını tartışırken, Caner'in sakatlanması olayında faturayı Hoca'ya kesiyor, bir kesim futbol doktorları(!) Güya Caner'in aşil tendonu, aşırı yorgunluktan kopmuşmuş!
Kardeşim o tendon, bir halatın lifleri gibi yavaş yavaş kopmaya başladığında, farkına bile varamazsın ve ne kadar dinlenirsen dinlen, makuz talihden kaçamazsın! Yani; bugün olmazsa, yarın mutlaka kopar kopar!
Ha, 'Futbolcuları Napoli için dinlendiriyor' mantığına katılmadığımın altını, kapkalın bir çizgiyle çizdiğimi söylemeliyim. Bana göre en doğru mantık, böylesi her maçı final gibi oynuyorsan, kadroya alır, yanında oturtursun.
Varsayalım ki o an arkadaşlara gereksinim doğdu, ne yapacan? 'Abdala malum olur!' hesabı Gençler, ilk yarı boyunca önce 'süt' dişini çekmeye başladı Beşiktaş'ın! Orta alanda Selçuk'u Talisca'ya kilitleyerek nefesini daraltırken, rakiplerine karşı bir yerine üç koşmaları sonucu, kendi menzillerine sokmadıkları gibi, hafif hafif ısırmaya başladılar Beşiktaş savunmasını... Gençler için ilk çeyrek geçilip, 'beraberliğe oynuyorlar!' gibi düşünürken, kazanma ve topu direk kaleye götürme arzularını hayranlıkla izliyordum ki Fabri, beş yaşında bir çocuğun yapamadığı bir hatadan dolayı, gördü topu kalesinde(!) Eee! İkinci perdede, risk kaçınılmaz olduğundan, Cenk'in yanına Aboubakar'ı yapıştırdı Şenol Hoca... Gençler'in skoru koruma düşüncesi (daha doğrusu, İbrahim Üzülmez'in demeli!' Büzüldükçe büzüldüler, kendi yarı alanlarında... Sağdan tokat, soldan tokat yerlerken Talisca, yapıştırı verdi kafayı arka direkten... Böylece tabela geldi dengeye...
Sonuçta, iki kayıp puan var ortada...
Şenol Hoca akşam eve döndüğünde maçın tekrarını izlerken, yanında İbrahim Tatlıses'ten 'Ben nerde yanlış yaptım'ı' dinler mi, acaba?