Söze bizim zamanımızda diyerek başlamak klişe.Ama bazı durumlarda da demeden olmuyor işte. Çünkü bazen ağır sayılabilecek travmalarımıza rağmen mutlu çocuklardık biz. En azından mutluluk fırsatlarını kaçırmamak için çabalardık. En küçüklerini bile.Üstelik kimse mutluluğumuzu umursamazdı..
NE UMURSANIRDI?
Toplumla uyumumuz...Büyüklere saygımız... Yaşıtlarımızla iletişimimiz... Küçüklere karşı korumacılığımız...Ve en önemlisi hayata bir katkımız olup
olmadığı. Bu katkı bazen mahalle yaşlılarının alışverişini yapmak olurdu, bazen evin ihtiyaçları için koşturmaktı. Telefonun yaygın olmadığı zamanlarda ise haberleşme aracı gibiydik ve belki de bu sayede tüm olaylara vakıftık. Hem hayatın içinde olduğunu hem de işe yaradığını hisseden özgüvenli çocuklardık. Hata yaptığımızda aldığımız cezalar işittiğimiz azarlar bile o özgüveni kolay kolay yıkamazdı. Çünkü bilirdik ki biz o ailenin, toplumun içinde görevleriyle, her haliyle var olan bireylerdik. Başarılı olmamız için baskı yoktu üzerimizde, içsel motivasyonumuz belirleyici olurdu. Bazımız yaramaz, bazımız tembel bazımız çalışkan ama hepimiz toplumun birer parçasıydık.Her birimizin evde, okulda, hayatta küçük de olsa bir görevi vardı. Aile terbiyesi hayatımızdaki sınırları çok güçlü olarak çizerdi.Bir ödülü alabilmek için gerçekten hak etmemiz gerekirdi. Oyuncağın giyeceğin, tatilin kıymeti ona ulaşmak için verdiğimiz emekle ölçülürdü. Çok büyük imkanlarımız yoktu ama kocaman çabalarımız vardı.
ŞİMDİYE BAKALIM
Bugün, ilk hedefimiz çocuklarımızın mutluluğu. Üstelik bu mutluluğun dışarıdan verilebileceğine inanmışız. Her istediğini yaparak, ihtiyaç olup olmadığına bile bakmadan her talebini karşılayarak onları mutlu edeceğimizi düşünüyor, günün sonunda doyumsuz ve mutsuz çocuklarla baş başa kalıyoruz. Halbuki, her şeyi istemese de sunarak, üzüntülerini onlar adına yaşayıp silmeye çalışarak onları mutlu edeceğimizi sanmıştık. Bu şekilde davranarak başarabildiğimiz(!) tek şey süper kırılgan çocuklar yetiştirmek oldu. Bir eğitimci olarak gözlemim şu: Bugünün çocuklarının her şeyi var anchorü(çapa) yok. Bir geminin çapası olmadan dalgalarla savurmasına benzer bir durumu yaşıyorlar.Yani tutundukları bir yer, sorumluluk duygusu, değer duygusu eksik. Motivasyon eksikliği ile yalpalıyorlar. Bir çoğu yönsüz kalmış. Seçenek çok ama yön yok. Oyuncak çok ama hayal alanı yok. Kıymet bilmiyorlar çünkü küçük yaşlarda hiçbir şey için beklemeye,sabretmeye, uğraşmaya mecbur değiller. Ve farkında olmadan onlardan en önemli hissi alıyoruz: Başarma duygusunu...Bir çocuk bir şey için çabaladığında, emek verdiğinde, pes etmediğinde özgüveni artar, mutluluğu kök salar. Özetle bugünün çocuklarına mutsuz demeyelim ama yönsüzler, dağınıklar.Bu çocuklara daha çok oyuncak ve giyecek lazım değil; onlara gerekli olan daha çok bağ, daha çok sorumluluk, daha çok hayat deneyimi ve motivasyon.Onları görelim, duyalım, fark edelim, kıymetlerini hissettirelim.Unutmayalım rotasını bir yıldıza sabitleyen denizci asla yolunu kaybetmez.
