Hızlı tempolu bir dünyada yaşıyoruz.
Herkes bir sonraki büyük şeyin peşinde. Ve kimse diğerine bakmak için zaman ayırmıyor. Dünya o kadar kaotik ve bunaltıcı hale geldi ki birçok kişi hem zihinsel hem de fiziksel olarak mücadele ediyor.
Sadece doğal afetler, savaşlar, kıtlık ve her yerde ekonomik krizlerle boğuşmuyoruz, şimdi kendimizle de savaş halindeyiz. Her şeye bu kadar karışık ve çözümsüz gibi görünürken minik bir adım atmak farkındalık yaratabilir. Bunun için de küçücük bir nezaketle başlamaktan daha iyi bir yol yok bence... Nezaket göstermek hiç maliyet gerektirmediği gibi, yaptığımız küçük şeyler kalplerde büyük izler bırakabilir.
SAMARİTANLAR
Londra'da zor bir dönemden geçerken Samaritanlari tanıma şansım oldu. İşlerinin özündeki tek amaç olan gönüllü olma konusu beni çok etkiledi. Yani işlerini maddi bir kazanç olmaksızın ve bu hayattaki en değerli kavramımız olan ZAMAN kavramını hiçe sayarak yapmaları...
Birine verebileceğiniz en büyük hediye zamanınızdır, çünkü zamanınızı verdiğinizde hayatınızın asla geri alamayacağınız bir bölümünü vermiş olursunuz...
Samaritan grubuna katıldığımda daha iyi anladım onların anlamlı görevlerini. Yaptıkları; psikolojik çöküntüde olan veya hayatlarıyla başa çıkamayan insanların; 7/24 telefon aracılığıyla sorunlarını dinlemek, onları rahatlatmak, hayatı sonlandırmamın tek çözüm yolu olmadığını, başka alternatifler de olduğunu, hayatın tüm zorluklara rağmen yaşamaya değer bir yer olduğunu benimseterek insanları hayata tutundurmak olmasıydı. Ve bu işi titizlikle seçilmiş ve ilgili eğitimleri tamamlamış gönüllü çalışanlar ile yapıyorlardı. Orda herkes için gece gündüz çalışan gönüllü insanlar vardı. Sadece kriz anına yönelik değil, krizin önlenmesi için de harekete geçiliyor, insanlara başa çıkma yolları ve başkalarına destek olma becerileri öğretiliyordu. Ve insanlar arasında hayat kurtarabilecek güçlü bağlantıları vardı. İhtiyaç anında dinleme ve destek temel amaçtı.
Hapishanelerde, okullarda, hastanelerde ve demiryolu ağlarında zor dönemden geçen insanlarla çalışılıyor ve çalışanların da aynısını yapmaları için eğitiyorlardı.
Samiriyelilerin vizyonu, vermek ve yardım etmekti sadece.
KARŞILIKSIZ VERMEK
İnsanların en çok ihtiyaç duydukları anda başvurabilecekleri ve destek bulabilecekleri bir yerin olabilmesi öyle değerli ki...
Çünkü başa çıkmakta zorlanan herkes, yargılamadan veya baskı olmadan dinleyecek birine ihtiyaç duyar. Dinlemek, duyguları keşfetmek, sıkıntıyı hafifletir ve içinde bulunulan durumu ve seçenekleri daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Karşılıksız verme konusunda özellikle üç ilke yönlendiriyordu çalışanları.
Gizlilik - Bu kavram önemliydi çünkü İnsanlar kendilerini güvende hissederlerse duyguları konusunda açık olma olasılıkları yükselir. Yargılayıcı olmamak ve önyargı veya reddedilme korkusu olmadan konuşabilmek.
Bu üç ilke karşı tarafa tam olarak hissettirildiğinde zaten doğru kararlar kendiliğinden oluşarak doğru yöne doğru bir aydınlanma gerçekleşiyor.
İnsanın insana dokunuşu öyle önemli ki... Zaman, bölünmemiş bir ilgi, bazen empati, temel duygusal ihtiyaçlarımızın çoğunu karşılıyor aslında... Dinlemek, yüreğe giden bir caddedir der Voltaire. Ne anlamlı sözler... Bu yolla sıkıntı ve umutsuzluğumuzun azaldığı bir gerçek. Bence tam da bu noktada gönüllülük kavramı oldukça önemli. Benlik saygımızı arttırırken hayatımıza anlam ve amaç getiriyor. Aynı zamanda stresi azaltarak depresyon semptomlarını hafifletiyor.
Toplum üzerinde olumlu bir etki yaratmanın yanı sıra ilişkilerimizi de geliştiriyor. Başarı ve amaç duygusu vererek bir topluluğun parçası gibi hissetmemize yardımcı oluyor. Öz saygı ve güveni geliştirerek kendimiz hakkında daha iyi hissetmemizi sağlıyor.
Yeteneklerimizi paylaşıp, yeni beceriler öğrenmek ve daha iyi bir iş sonrasında hayat dengesi oluşturmamıza yardımcı oluyor.
Yeni insanlarla tanışmanın ve sağlıklı ilişkiler kurmanın harika bir yolu ayrıca. Araştırmalar, gönüllülüğün ölüm olasılığını azaltmada haftada dört kez egzersiz yapmaktan daha önemli olduğunu, neredeyse sigarayı bırakmak kadar önemli olduğunu bile ortaya çıkarmış.
Gönüllü olmanın, başkalarına nezaket göstermenin, vermenin ve diğer fedakar eylemlerin algılanan stresimizi ve stres tepkimizin yoğunluğunu azalttığı bilinen diğer bir gerçek. Özetle şimdiye kadar yapılan araştırmalar vermenin mutluluğumuzda, sağlığımızda, sosyal ilişkilerimizde ve genel refahımızda önemli bir rol oynadığını ortaya çıkardı.
Araştırmalarla kanıtlanan tüm bu gerçekleri bilmemize rağmen, filozofların, psikologların ve diğer düşünürlerin üzerinde durduğu en büyük sorulardan biri halen İYİLİK YAPMAK vermek veya gönüllü olmak sorunu olmaya devam ediyor. Verici misiniz yoksa alıcı mı, hiç düşündünüz mü? Verici bir şekilde hissettiğinizde ve davrandığınızda daha fazlasını aldığınızı fark ettiniz mi?
Sizce bu bir tesadüf mü yoksa bir açıklaması var mı? Peki kendimiz için bazı faydalar elde edeceğimizi bilerek başkaları için iyi şeyler yapmak? Bu sizce fedakarlık ya da verici olmakla ilgili mi?
Yüzyıllardır birçok araştırmacı ve düşünürün tartıştığı konu bu.
Özverili fedakar bir davranış gerçekten var mı, yoksa her zaman kişisel çıkarlar mı bizleri motive ediyor? Mesela; fedakarlığı kahkaha olarak düşünelim, çoğu zaman diğer insanların kendilerini iyi hissetmelerini sağlamak için gülümsemiyor muyuz? Diğer taraftan bunu aynı zamanda gülmekten hoşlandığımız için ya da diğer kişinin bizi sevmesiyle ilgilendiğimiz için de yapıyoruz.
Bu motivasyonları çözmek gerçekten zor! Kahkahalara benzer şekilde, nezaket eylemleri de diğer insanlar için olduğu kadar bizim için çok şey ifade ediyor.
Özverili olarak vermek yüksek bir erdem kuşkusuz ancak fedakârlığı sorgulanabilir kılan tam da bu düşünce... Bunu erdemli biri olarak ödüllendirilmek için mi yapıyoruz, yoksa gerçekten vermek istediğimiz için mi?
POTANSİYEL HEDİYE
Durmak ya da duraksamak için biraz zaman ayırıp, nasıl verebileceğimizi düşünmek çok anlamlı. Çok özel bir farkındalık... Çünkü potansiyel olarak hediye edilebilecek pek çok şey var: nesneler, sevgi, sabır, dikkat, zaman, tavsiye, bağışlama, mevcudiyetimiz...
Hediye, birine teşekkür etmenin, özür dilemenin, nasıl hissettiğinizi göstermenin veya birisiyle arkadaş olmanın en güzel yolu.
Vermekse bir sanat eylemi çünkü en güzel dilekleri, duyguları ve mesajları özetliyor. Gülümseme gibi küçük bir nezaketten, sevdiğimiz bir arkadaşı desteklemek veya çalışma arkadaşlarımızdan birinin kendisi için önemli olan bir şeyi başarmasına yardım etmek gibi daha büyük eylemlere kadar uzanan bir sanat. Sonuçta daha iyi ve daha mutlu bir insan olmamıza yardımcı olduğu kesin.
Unutmayın, vermek daha fazla vermeye ilham verir. Ve bu verme eyleminin aşıladığı en olumlu değer... Gönüllü olalım, kalpten verelim ve mutluluğu yakalayalım.
Bu kadar kolay! Annem hep şöyle derdi, "Bu dünyada sadece kendi elinle verdiğin kalır, ve hep sonunda sana döner..." (Cuma gecesi kaybettiğim anneme ithafen...
Mekanı cennet olsun