Filiz İçke Önal

Kadife eldivenin altındaki demir yumruk

Rus yazar Turgenyev, soğuk bir akşam vakti evine doğru yürümektedir.
Yolda karşılaştığı dilenci para ister...
Yazar bütün ceplerine bakar. Ne yazık ki hiç parası yoktur.
Mahcup bir tavırla kendisine uzatılan buz gibi eli tutar ve "Kusura bakma kardeşim. Sana verecek bir şeyim yok" der.
Dilenci, ellerinin soğukluğuna inat sıcacık bir gülümseme ile cevap verir:
"Verdiniz ya efendim. Bana kardeşim dediniz!" Sırada bizden iki anekdot var:
Adamın biri fırına gider ve "Rica etsem bir ekmek verir misiniz?" der.
Fırıncı cevaplar: Veririz, ne yalvarıyon!
Bu hikaye yaşanmış mıdır bilinmez, ama ikincisine bizzat şahitlik ettim.
Bir sabah gazeteye geliyoruz, arkadaşım mendil satan yaşlı teyzeyi görünce cebindeki bozukları toplayıp uzattı. Kadın parayı alırken, mendili vermeyip yerine koydu. Yanılmıyorsam 1.75 TL civarı bir para vermişti. Kızcağız "Teyze mendili niye vermiyorsun?" diye sordu haklı olarak.
Teyzemiz, atarlı bir tavırla parayı uzatarak "Al kızım sen paranı. Ben zaten paketini bir liraya alıyorum" dedi. Şaşkın, birbirimize bakakaldık. -Paketini bir liradan aldığına da inanmam ya-, 75 kuruş karı beğenmeyip bir de üstüne koskoca kadını azarladı iyi mi! Öyle de kendinden emin. Öyle de küstah... Sanki dilenen biziz!
Turgenyev'in yaşadığına bakıp, "Nezaket herkesin hakkı" diyeceğim ama bizde, dilenciler bizi azarlıyor zaten!
Yine de nezaket herkesin hakkı. Teoride zehir gibiyiz de, pratikte durum biraz sıkıntılı.
Bizden güçlü olduğunu düşündüklerimize karşı -göstermelik de olsa- abartılı bir özen, saygı ve nezaket hali içendeyken, zayıf gördüklerimize karşı alabildiğine 'kaba'laşabiliyoruz.
Çünkü nezaketi bir zaaf unsuru ve 'zayıflık' olarak görüyoruz. Zannediyoruz ki, ne kadar kaba olursak, o kadar güçlü görünürüz.
Ya da ne kadar nazik ve düşünceli tavırlar içinde olursak, o kadar ezerler bizi.
Çocukları da 'ezilmesinler diye!' nezaket yerine kabalığa yönlendiriyoruz.
Oysa gerçek güç, kabalıkta değil ne istediğini, ne isteyebileceğini, sınırlarını, öz değerini bilmekte, kendini tanımakta.
Nazik bir insan, sınırlarını ustalıkla çizer.
Saygı sınırını zorlayan, haddini aşan, verdiği değeri, gösterdiği özeni hak etmeyen birine, "Dur bakalım orada" demesini bilir. Nezaket; kadife eldivenin altındaki demir yumruk gibidir. Hak edene mutlaka gösterir kendini.
Tam da bu yüzden, çocuklara kabalığı değil, değer görmedikleri ilişkilerden gitmeyi öğretmek gerek.
Değer bilmeyenleri, kendi değersizlikleriyle bırakabilmeyi ve bazı kayıpların aslında kazanç olduğunu da...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.