Diyarbakır'daki tarihi buluşma üzerine çok şey yazıldı, çizildi...
Ancak Şivan-İbo düeti, Barzani'nin peşmerge kıyafeti derken yine meselenin özü atlandı.
Ortadoğu'da altyapının üstyapıyı belirlediği yeni bir süreç yaşanıyor.
Türkiye'nin Kürt meselesinde kırmızı çizgilerini değiştirmesi de, Kuzey Irak'a olan ilgisi de hep bu sürecin dayatmaları.
Ekonominin rotasını yaşlı ve yorgun Batı'dan genç, dinamik ve tüketim toplumu özellikleri taşıyan Ortadoğu'ya çevirdik.
En çok da Kuzey Irak'a...
Memleketin büyük bölümünün hala aşiret reisleri tarafından yönetildiğini düşündüğü bölgeye geçen yıl 10 milyar 830 milyon dolar ihracat gerçekleştirdik.
Almanya'dan sonra en çok ihracatı Kuzey Irak'a yapıyoruz.
Bu gidişle 2015'te ihracatta birinci partnerimiz haline gelecekler.
Ekonomi yönetiminin tahminlerine göre Türkiye'nin 2023 yılında Kuzey Irak'a olan ihracatı 50 milyar dolara ulaşacak.
Uzunca bir süredir Kürt şehirleri Türk müteahhitleri tarafından inşa ediliyor...
Marketler, dükkanlar Türk mallarıyla dolu...
Bölgeyle en az bizim kadar dünyaya yön veren süper güçler de yakından ilgileniyor.
115 milyar varillik Irak petrollerinin yarısı Kuzey Irak'ta.
Doğalgaz rezervlerinin 1 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor.
Sanıyorum bu rakamlar Başbakan Erdoğan'ın seçime 4 ay kala Barzani'yle Diyarbakır'da neden fotoğraf verdiğini anlatmaya yeter.
Kuzey Irak meselesi Türkiye için memleket meselesidir...
Kimse bölünme paranoyalarından, çakıl taşı edebiyatından medet ummasın...
Tankla, tüfekle değil ama ekonomik gücümüzle Ortadoğu'da kendimize yer açmaya çalışıyoruz...
İktidarda AK Parti değil, CHP olsaydı süreç tıpkı bugünkü gibi işleyecekti.
Başbakanlık koltuğunda Erdoğan değil Kemal Kılıçdaroğlu otursaydı, Barzani ve Şivan'la fotoğraf çektirme görevi de ona düşecekti.
Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır buluşmasına neredeyse hiç tepki vermemesi bu gerçeğin farkında olmasından kaynaklanıyor...
Şivan'a tepkisisiyse tamamen parti tabanına selam çakma kaygısından...
İsmail'i Şivan yapan sistem
"O bu hareketin fitilini ateşleyen, toprağa atılan tohumları sulayan kişidir. Mücadale ruhu onun şarkılarıyla gelişti..."
Diyarbakırlı bir Kürt, Başbakan Erdoğan'ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan'a Şivan'la ilgili duygularını bu sözlerle anlatmış...
Fırat'ın batısında doğup, büyümüş bizler için anlamak zor ama bu Şivan denilen adam Kürtler üzerinde gerçekten de çok etkili...
PKK'ya can suyunu 12 Eylül Darbesi ve Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan işkenceler verdi...
Örgütün Kürtler arasında kabul görmesi ve geniş kitlelere ulaşmasında ise Şivan'ın dağda ölen PKK'lılara yaktığı ağıtlar önemli rol oynadı.
Özünde terörist bir örgüt olan PKK'nın Kürtlere ve Avrupa'ya kendini özgürlük mücadelesi veren bir hareket gibi pazarlaması Şivan'ın sesi ve eserleri sayesinde oldu.
Binlerce Kürt genci onun türkülerinden etkilenerek dağa çıktı.
Peki Urfa Viranşehir'de İsmail Aygün adıyla dünyaya gelen bu adam nasıl oldu dünyaca tanınan bir sanatçı haline geldi?
Tabii ki bizim sayemizde...
Urfalı bir dostumdan dinlemiştim.
İsmail yani Şivan, 1970'li yıllarda Urfalı bir milletvekilinin Ankara'daki evinde getir-götür işlerini yapan bir çalışanmış.
Sesinin güzelliği daha o yıllarda herkes tarafından bilinirmiş.
Önceleri düğünlerde, pikniklerde istek üzerine söylediği türküleri küçük çaplı konserlerde seslendirmeye başlayınca polisin dikkatini çekmiş.
1976'da henüz 21 yaşındayken ODTÜ öğrencilerine verdiği bir konser sonrası aranmaya başlamış.
O da çareyi yurtdışına kaçmakta bulmuş.
Hikayeyi anlatan dostum "Türkiye'de kalsaydı yanında çalıştığı milletvekili kendisini bahçıvan olarak Bayındırlık Bakanlığı'na aldıracaktı" dedi.
Kısacası bahçıvan adayından ayrılıkçı Kürt hareketine sesiyle güç veren bir dünya starı yaratmışız.
Viranşehirli İsmail'i Şivan yapan bu sistem yüzündendir ki, iki yakamız 30 küsur yıldır bir araya gelmiyor...
Demek ki neymiş, yasakçılık iyi bir şey değilmiş.
Birileri yasaklarla ülkeyi koruduğunu zannederken aslında altını oyuyormuş...
Ahmet Kaya yaşasaydı
Kesinlikle ama kesinlikle özgürlüklerden yana tavır alırdı...
Diyarbakır Meydanı'nda da Gezi Parkı'nda da boy gösterirdi...
12 Eylül'ün işkencecilerine, 28 Şubat'ın omzu kalabalık paşalarına nasıl kafa tuttuysa, barışın ve özgürlüklerin karşısında duranlara da aynı tepkiyi koyardı...
Kendisini ait hissettiği camiada oportünist olmakla suçlansa da dünyaya soldan bakan bir adamdı Ahmet Kaya...
Ama onun solculuğuyla bugün Türkiye'de moda olan elitist ve yer yer faşizme kayan solculuğu karıştırmamak lazım...
28 Şubat'ta tatlı su demokratlarının kafayı kuma gömdüğü bir ortamda 'Bacılarımın başörtüsüne kimse karışamaz' diyecek kadar gözü karaydı...
Dönemin egemenlerinin 'muhtar bile olamaz' dediği ve cezaevine yolladığı Tayyip Erdoğan'a verdiği destek yorgun ama gerçek bir demokrat olmasıyla alakalıydı...
Yaşasaydı ne yapardı kestirmek zor ama herhalde yüreğinin sesini dinler ve haklı olanın yanında saf tutardı.
Ha bir de hakkındaki nerden baksan tutarsız bazı yorumları duysa, ceketini yağmurlara asar ve 'Hoşça kalın gözüm' der çeker giderdi...
Allah kimseyi tarih önünde Serdar Ortaç konumuna düşürmesin...
