• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Aşı haftası ZEKİ HOZER

Aşı haftası

zeki.hozer@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 25.04.2021, 00:00

İnsanların Sinovac mı yoksa BioNTech aşısı mı olayım diye tereddüt ettiği bu günlerin aşı haftasına rast gelmesi ne kadar büyük tesadüf. 50 binleri geçen yeni korona virüs vaka sayısı ile Avrupa'da birinci, dünyada dördüncü sıradayız.
Dolayısı ile aşı seçimi değil, ulaşılan ilk aşıyı acilen uygulatma dönemindeyiz.
Bir hastalığa karşı aktif olarak edinilmiş bir bağışıklık sağlayan birer biyolojik preparat olan aşılar, doğrusu yaşadığımız yüzyılın en başarılı ve kamu maliyesi açısından da maliyet etkin bir kalemi olarak dikkat çekiyor.

DÜNYADA ILK ÜÇTEYDIK
Aşı denilince hemen akla Louise Pasteur gelir ama II. Abdülhamit'in onun yaptığı çalışmaları yakından takip ettiği ve İstanbul'a davet ettiği pek bilinmez.
Pasteur, 1822 ila 1895 yılları arasında yaşayan Fransız biyolog ve kimyager.
Herkes onu, bulaşıcı hastalıklardan mikroorganizmaların sorumlu olduğunu kanıtlaması, pastörizasyon yöntemini ve kuduz aşısını bulması ile tanır. Böylece hastalıklar ve fermantasyonda "Mikrop Teorisi"nin esaslarını insanlığa armağan etmişti. İşte bu çalışmalarını ilgiyle izleyen Aldülhamid, Pasteur'u İstanbul'a getiremese de eğitim almak üzere üç yetenekli öğrenciyi Fransada, başında Pasteur'un bulunduğu enstitüye kabul ettirmeyi başardı.O zamanlar Osmanlı Devleti'nde yaygın görülen kuduz hastalığına yönelik aşı çalışmaları için gönderilen Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şâhâne'den müderris Alexander Zoeros Paşa, Kaymakam Yarbay Veteriner Hüseyin Hüsnü Bey ve Kaymakam Yarbay Dr. Hüseyin Remzi Bey, Louise Pasteur'ün gözetiminde eğitimlerini tamamlayarak muazzam çalışmalara imza atmışlardır.
1887 yılında Kuduz Enstitüsü (Dersaadet Daü'l Kelp ve Bakteriyoloji Ameliyathanesi) kurulmuş ve Dr. Zoeros Paşa önderliğinde kuduz aşısı üretilmeye başlanmıştır ki o yıllarda kuduz aşısı üreten dünyadaki üçüncü laboratuvardan birisi olarak bilim kayıtlarına geçmiştir.
O çalışmalar, Cumhuriyet Dönemi'nde de aynı şevk ile devam etmiş, 1267 sayılı yasa ile 1928 yılında kurulan "Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü"nde aşı üretim çalışmaları sürdürülmüş, Ülkemizdeki ilk sistematik bağışıklama çiçek hastalığına karşı 1930 yılında başlatılmıştır. Bir yıl sonra da ülkemizin ilk verem aşısı üretilmiştir.

ÇİN'E ASI GÖNDERİYORDUK
Bugün Çin'den aldığımız Sinovac aşısı gündemde ama 1940 yılında Çin Halk Cumhuriyeti'nde yaşanan kolera salgını zamanlarında Çin'e kolera aşısı gönderme potansiyeline sahip tek ülke Türkiye idi. Bilenler vardır, şu an küresel pandemi etkeni olan SARS-CoV-2 bir influenza virüsüdür ve ülkemizdeki İnfluenza Laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1950 yılında Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanınmıştı ve Türkiye'de influenza aşısı üretimine o yıllarda geçilmişti. Dünya Sağlık Örgütü'nün iş birliğinde viral aşıların potens, karakterizasyon ve stabilite kontrolleri yapılması için Dünyaca sertifikasyon verilen birkaç merkezden birisi olduğumuzda yıl 1990 idi. Nerden nereye. Geldiğimiz noktada TÜBİTAK MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsünün koordinasyonunda COVID-19 alt platformunu kurularak, 24 üniversite, 8 kamu Ar-Ge birimi ve 8 özel sektör kuruluşundan yüzlerce araştırmacı çalışmalarına devam ediyor.
Bu arada BioNtech, Moderna, Sputnik V, CoronaVac ve Oxford/Astrazeneca aşıları tedavülde. Pfizer&BioNTech ve Moderna aşıları RNA tabanlı m-RNA, Sputnik V ve Oxford&Astrazeneca ise viral vektör tabanlı aşılar. Kısaca, RNA tabanlı aşılarda virüsün tamamı yerine, genetik bilgisini taşıyan RNA zincirinden kritik bir kısım vücuda enjekte edilirken, viral vektör aşılarında ise yine gen teknolojisi kullanılıyor ancak virüsün taşıdığı genetik materyalin bir kısmı, başka bir virüs içine yerleştiriliyor ve vücuda enjekte ediliyor. Ülkemize gelen Çin kökenli CoronaVac ise, öldürülmüş viral partiküller kullanarak yapılan inaktive edilmiş bir aşı. Kuduz, Çicek, Kızamık gibi birçok iyi bilinen aşıda başarıyla kullanılan geleneksel bir aşı yöntemi ile yapıldı.
Ülkemizdeki aşı tarihine dönersek, diyeceğim o ki, eğer, yukarıda özetlenen ulusal aşı çalışmaları sekteye uğratılmasa idi, bugün tüm nüfusunu kendi ürettiği CoViD19 aşısı ile aşılayarak bu pandemiden ilk çıkan ülke onuruna erişmemiz
işten bile olmazdı!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA