• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
HÜSEYİN KOCABIYIK

Bir şehir bilgesinin masasından (ç)alınmış notlar

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 05.09.2010, 00:00
Şehir dediğimiz yer mümbit bir belde. Bir medeniyet havzası. Afganistan'ın Kabil'ine gitseniz de Avrupa'nın Paris'ine gitseniz de bu böyle. Fiziki farklılıklar olsa da esas hiç değişmez. Farklı toplumların bütün beşeri birikimleri o şehirlerde korunur ve geliştirilir. Bir kere yaratıcı aklın müellifleri şehirde yetişiyor. Bilge olmadan şehir olmuyor. Bilge olmadan, yaratıcı, inşa edici, telif ve terkip edici aklın mesaisi olmadan, tarihe iz bırakılmıyor. İmaj oluşmuyor. Evrensel mesaj postulatı söze ve yazıya dökülmüyor. Geniş bir bahis bu. Bu bahsi açmamın nedeni uzunca bir süredir hayranlıkla izlediğim İzmirli bir şehir bilgesine dair duygularımı dile getirmek ve köşemi onun masasından (ç)aldığım fikir notlarıyla şereflendirmektir.
***
Sıtkı Şükürer ESİAD başkanı. Benim kafamda, varlığıyla, kendi medeniyet ve kültür birikimini har vurup harman savuran İzmir'in itibarını koruyan insanlardan birisi o. Şebnem Bursalı'yla onu ziyaret ettiğimiz bir gün masasında notlar gözüme ilişti. Belli ki bir konuşma için hazırlık yapıyordu. Göz ucuyla baktığım o kağıtlardan zihnime pırıltılı fikirler akın etmeye başladığı an da o notları ele geçirmeyi kafama koydum. Hatta farz edebilirsiniz ki o notları çaldım. Ne yapayım, çölleşmeye yüz tutmuş bir medeniyet havzasında bir vahaya rastladım duygusuna kapıldım. Ve Şeyh Galip'in dediği gibi "Çaldım, çaldımsa da miri malı çaldım." Şimdi aşağıda bir şehir bilgesinin ele geçirilmiş notlarını okuyacaksınız. Bütün İzmir'e "şifa niyetine" sunuyorum:
***
"Türkiye siyasetinde yeni bir şeyler söylemek lazım. Payı paydayı sadeleştirdiğiniz zaman kök sorumlu kim? Galiba biz faturaları hep yanlış yerlere çıkartıyoruz. Asker, en netice, adı konulmamış taleplerin dışa yansıyan yüzüdür. Bir statüko muhafızıdır.
Cumhuriyet istediği kadar kendi kültürü ile etkilemeye çalıştığı bir laik kitle oluşturmaya çalışsın. Günün sonunda bu toprakların insanlarının özgür birey olma, demokrasi adına mücadele etme ve bu uğurda bedel ödeme kültürleri yok. Oysa küresel dünya düzeni, piyasanın zengin bir oyuncusu olma arzusu taşıyorsunuz, evrensel demokrasi denen tedirginlik giderci standardizasyonun katılımcısı olmanızı dayatıyor.
İşte bu noktada var olanla yetişen tembel ve miskin kitle, sistemden yeterince pay alamamışların tazyiki ile karşı karşıya kalıyor. İştahlı muhafazakarların biat kültürü ile biçimlenmiş zihinleri, sezgisel bir tutumla küresel değerlere yönelirken, eksik bireysellikleri, bu defa otokratik Ortadoğu yönetimlerini makul hale dönüştürüyor. Neticede, ortaya hemen herkesin teşhis edeceği bir samimiyetsizlik, bir eksik demokrasi, bir kuralsız zenginleşme iştahı, bir pozisyon kapma ve koruma telaşı, bir sorunları masa altına süpürme anlayışı çıkıyor.
Tembel toplum, jakobenlerden jakoben beğenme kısıtlılığına mahkum ediliyor. Herkes bir başkalarından bir hareketlenme bekliyor.
Nazım, 'Ben, babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim' derken, biraz da bilgi çağının getirdiği yüklemelerle genç kuşakların bizlerden farklı olarak bireyselleşme filizlerini daha fazla taşıdığına inanmak istiyorum.
Referandum meselesine bu gözlükle bakıldığında bir 'Al birini vur ötekine' duygusu yaşanıyor.
Daha az kötüyü seçmek demokrasi diye addediliyor.
Buralardan asla protest bir boykot tavrı önerisinde bulunduğumuz çıkmasın.
Aksine her zamankinden daha fazla konuşan, demokratik eylem yapan, paradikmaları zorlayan, dini ve milli ezberlerde dahil olmak üzere fincancı katırlarını ürkütmekten çekinmeyen cesur yüreklere ihtiyaç gösteriyoruz.
İşte özlediğimiz yargıya da tam bu noktada hasret duyuyoruz. Hayal ettiğimiz yeni anayasa, böylesi bir demokratik olgunluğu sarmalamak ve kollamak için gerekli.
Kürtçe ağıt böyle olursa Urla delikanlısının gözlerini doldurur, türbanı taktığı için bey babasından sokağa çıkma iznini kopartan fettan genç kızı bu sayede hissedebiliriz.
Galiba Başbakan'da söylemişti: "Tüm dinlerin amacı insanların mutluluğudur."
Esasında tüm felsefe ve ideolojilerin de nihai tahlilde amacı budur.
Mutluluk, kendisinin farkında olan, insan olmanın onur ve bilincini duyumsayan, geçici olduğunu bildiği bu dünyada uygarlığın getirdiği imkanlardan pay alan makul insanların oluşturduğu ortalama bir paydadır.
Marjinallerimiz süsümüzdür, onlarla çeşitlenir, renklenir ve keyifleniriz."


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI